Kayıtlar

Mercedes’in Hikâyesi

Resim
Mercedes’in Hikâyesi 1901 yılında bugün Fransa’nın Nice kentinde görevli Avusturyalı diplomat Emile Jelinek, Daimler firmasına ısmarladığı 4 silindir otomobili teslim aldı. Emile Jelinek bu yeni otomobiline kızı Mercedes‘in adını verdi. Nice’de konsolosluk yapan Avusturyalı Emil Jelinek, burada düzenlenen otomobil yarışlarına kızı Mercedes’in adıyla katılıyordu. Katıldığı bir yarışta kaza yapınca, daha güçlü ve güvenli otomobil arayışına girdi. Bu arayış, onu Daimler-Motoren-Gesellschaft’ın kurucusu Wilhelm Maybach’la buluşturdu. Jelinek, Maybach’a 5.5 milyon marka mal olacak 36 otomobil ısmarladı, ‘‘Adını Mercedes koyun’’ dedi. İşte o Mercedes, bugün 100 yaşında ve bu adı taşıyan 19 milyon araç yollarda. 20’inci yüzyılın başlarında üretimine başlanan Mercedes, bugün dünyada en çok tanınan otomobil markalarından biri… Şirketin kurucusu Karl Benz, Deutz'daki motor fabrikasındaki görevinin ilk yıllarında, Köln ve Deutz manzaralı evinin tepesine bir yıldız amblemi koymu

Dürüst İnsanlarla Arkadaşlık Kurun

            Dikkat! Dikkat! Muhterem dostlar aşağıya bir alıntı yazı yayınlıyorum. Dürüst insanlarla arkadaşlık kurun diyor. Çok güzel bir yazı... Allah’ü Teâlâ razı olsun, çok güzel kaleme alınmış. Ama ne yazık ki dürüst insan bulmak neredeyse imkânsız... O sebepten her kardeşimi dürüst insan ararken ince eleyip sık dokumaya davet ediyorum. Hatta akrabalardan bile dürüst bulmak neredeyse imkânsız. Ümitsizlik yok ama… Yüreğimiz öyle yanmış, öyle yanmış ki… Galiba ahır zaman alâmetleri… Tekrar ediyorum arkadaş edinirken, dost edinirken çok dikkatli olalım. Çaktırmadan birkaç defa deneyelim! Hoşça kalın, dostça kalın, Allah’ü Teâlâ’ya emanet olunuz efendim! Dürüst İnsanlarla Arkadaşlık Kurun Evlilik sosyal hayata adım atmanın farklı bir boyutu. Bu yol ile yeni bir ortama giren kadın ve erkek, derken kalabalık bir topluluk olan aile kadrosuna geçiş yapar. Bunu fırsat bilen bazı eşler, pek çok insanın varlığını öne sürerek eşinin yeni arkadaşlıklar geliştirmesine engel olur. “

Bununla Dua Edip de İcabet Görmeyen Yoktur

Bununla Dua Edip de İcabet Görmeyen Yoktur Bismillahirrahmanirrahim Hz. Sa'd (ra) anlatıyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: “Balığın karnında iken, Zü'n-Nûn'un yaptığı dua şu idi: لَا إِلهَ إلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ Okunuşu: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'z-zâlimin. Anlamı: Allah'ım! Senden başka ilah yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih ederim. Ben nefsime zulmedenlerdenim. Bununla dua edip de icabet görmeyen yoktur.” (Tirmizi, Da'avât 85)

Cemşid ve Çeşme Taşı

Cemşid ve Çeşme Taşı İyi huylu Cemşid meğer bir çeşme taşına şunları yazdırmış; “Bizim gibi nice insanlar vardı, bu çeşme başında oturdu, dinlendi, sonra gözlerini kapayıverdi. Kimi mertlikle, kimi kuvvetle dünyaya hükümdar oldu. Ne ki aldıkları yerler hep geride kaldı. Süleyman peygamberi düşün. Mal-mülk, güç-erk her şey ondaydı. Tahtını sabah-akşam rüzgârlar taşırdı. Peki, şimdi o taht ve sahibi nerde? Asıl mutlu kişi, şöhretini ilmiyle adaletine borçludur. Gelen, gider; eken, biçer. İnsana iyi ya da kötü bir ad kalır geride. Düşmanını yendiğinde onu öldürme. Bu yenilginin acısı ona yeter. Düşmanının minnet ederek etrafında dolaşması; kanının, eteğine bulaşmasından daha iyidir. (Gülistan ve Bostan) 

Dara ve At Çobanı

Dara ve At Çobanı Dara Yun bir sürek avında askerlerinden uzaklaşıp ayrı kaldığını duydum. Bir at çobanı, koşarak ona doğru ilerliyormuş. Adamı tanımayan Daranın kalbine kuşku düşmüş ve kendine; “Bu gelen, düşmanlarından biri olsa gerek. Yanıma varmadan okumla onu öldüreyim.” demiş. Yayını germiş, okunu hazırlamış, biraz daha yaklaşsın diye beklemeye koyulmuş. Bunu gören çoban uzaktan seslenerek; “Ey İran’la Turan’ın şahı, ey ulu Dara; kem gözler senden ırak olsun. Ben düşman değilim. Efendimin atlarını besleyen basit bir çobanım ve işim yüzünden buradayım.” Haykırışları duyan Dara rahatlamış ve gülerek; “Hey düşüncesiz adam, sana mübarek bir melek yardım etti. Yoksa öldüğün gün, bugündü.” Çoban da gülerek karşılık vermiş; “İnsan iyiliğini gördüğü efendisine hiç kötülük düşünür mü? Haddimi aşarak size, doğru yolu göstermek ve bu bağlamda öğüt vermek istiyorum. Dostuyla düşmanını ayıramayan sultan, acizdir. Büyükler, küçüklerini bilmeli. Siz, beni sarayınızda defalarca gördünüz

Cümleten Aşk Olsun!

Cümleten Aşk Olsun! Tasavvufta şöyle güzel bir adet varmış: Dervişin biri, yine bir dervişler topluluğu içerisine gelip, selam vererek oturduktan sonra, topluluk gelen dervişe; "Merhaba!" yerine "Aşk olsun!" dermiş... Derviş de "Aşkınız cemal olsun Efendim!" diye mukabele edermiş... Bu sefer topluluk "Cemaliniz nur olsun!" Dediğinde, derviş "Nurunuz ayn olsun!" Dermiş ve böylece selamlaşma bitermiş… Tasavvufta aşk o derece içselleştirilmiş, o derece özümsenmiş ki selamlaşma bile aşk üzerine kurulmuş... Tasavvufta bütün diyalogların böyle kalbi incelikler içerisinde cereyan, etmesi ne kadar hoş değil mi? Bir de günümüzdeki selamlaşma diyaloglarını düşünün! "- Naber lan!" "- Naber oğlum!" "- Naber çırağım!" "- Naber ortağım!" "- Naber kanka!" "- Selam moruk!" Tasavvuftaki aşk anlayışı, elbette "televole aşkı" bir aşk a

Herkes Ettiğin Bulur, Sanma ki Yanına Kalır!

Herkes Ettiğin Bulur, Sanma ki Yanına Kalır!”             Bir garip “Herkes ettiğin bulur, sanma ki yanına kalır!” diyerek dileniyormuş. Kalbi kötülüklerle dolu bir kadın; Gariban dilencinin bu sözlerinden gıcık kapıyormuş. “Bir gün sana gösteririm!” diyerek planlar yapıyormuş. O garip “Herkes ettiğin bulur, sanma ki yanına kalır!” diyerek o kötü kalpli kadının kapısını çalar. Çok sinirlenen kadın, ondan kurtulmaya karar verir. Dilenciye biraz beklemesini söyleyip mutfaktan bir börek alır ve ortasından yararak arasına fare zehirini yerleştirir. Dışarıya çıkıp böreği dilenciye uzattığında; Gariban, " Herkes ettiğin bulur, sanma ki yanına kalır! " diyerek teşekkür eder. Daha da sinirlenen Gariban hızla içeri girerken; “Kimin yanına kalacak, kimin yanına kalmayacak biraz sonra görürsün!” der. İyice acıkan Gariban kasabanın çıkışında bir çeşme başında biraz önce kendisine verilen böreği çıkarıp tam yiyeceği esnada elini yüzünü yıkamakta olan bir askerin kendisine

Bay Necatinin Ölümü

Bay Necatinin Ölümü Onk. Dr. Haluk Nurbaki Rahmetli babam o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan "Babalık" gazetesinin başyazarı idi.  Ondan işittiğim şu olayı aynen naklediyorum: "Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) Necati Konya'ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü(!)  Anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti.  Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda: "Eski Harflerle Birlikte Kuran’ı da Tarihe' Gömdük" yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10'da verileceği belirtiliyordu. Akşam, mükellef bir ziyafet verildi.  Yemekten sonra Bay Necati, ani bir apandisit krizine yakalandı.  Ve hemen hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi.  Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok, bütün hastane hatta Konya ayakta idi.  Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kur'an'a dil uzatmıştı.  Gece yarısı, imkânsız denebilecek bir şey oldu.  Ve  Bay Necati'nin yatağı yan demirinden kırıldı

Arif Olmak

Arif Olmak Hak dostuna sormuşlar: -Âlim kimdir? -Bildiğini Bilen -Ya arif kimdir? -Bilmediğini bilen…

İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh

İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh Zengin bir tüccar ailenin çocuğu olan ve kendisi de ticaretle uğraşan İmam-ı Âzam, ilim öğrenmeye başlayışını şöyle anlatır: “Bir gün âlimlerinden Ebu Amr eş-Şa’bî’nin yanından geçiyordum. Beni çağırdı ve: – Nereye devam ediyorsun, dedi. – Çarşıya, dedim. – Maksadım o değil, âlimlerden kimin dersine devam ediyorsun, dedi. – Hiçbirinin dersinde devamlı bulunamıyorum, dedim. – İlim ile uğraşmayı ve âlimler ile görüşmeyi sakın ihmal etme! Ben senin zeki, akıllı ve kabiliyetli bir genç olduğunu görüyorum, dedi. Şa’bî’nin bu sözü beni etkiledi. Ticareti ortağıma bırakıp ilim yolunu tuttum.” İmam-ı Âzam Rahmetullahi Aleyh önce kelâm ilmini ve münazara bilgilerini Ebu Amr eş-Şa’bî’den öğrendi. Kısa zamanda bu ilimlerde parmakla gösterilecek bir seviyeye ulaştı. İmam-ı Âzam’ın talebesi Züfer b. Hüzeyl şöyle demiştir: “Hocam Ebu Hanife der ki: Önce kelâm ilmini öğrendim. Daha sonra Hammad b. Ebi Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmi

Gözler Kapanınca, Pişmanlık Fayda Vermez

Gözler Kapanınca, Pişmanlık Fayda Vermez Ben de dün sizin gibi, dolaşırdım dünyada, Bugün ise ölüyüm, yatarım Musallada. Bu gözler kapanınca, pişmanlık fayda vermez. Dünya dolu mal olsa elden hiç bir şey gelmez. Ailem, akrabalar beni hep tanıyanlar, İçten samimi seven, yüreği kanayanlar. İşte ben gidiyorum son sözümü dinleyin Hakkımı helâl ettim, sizler de helâl edin! Vasiyetim şudur ki, tutmaya gayret edin. Hak yoldan ayrılmayın, Allah yolundan gidin Baki olan Allah’tır, fani olan insandır. Dünyaya tapanların, sonu feci hüsrandır. Hani tahta kurulup, en büyük benim diyen? Hani hep haram yiyen, kan döken ipek giyen? Nefsin arzusu bitmez, insan sonsuzu ister, Sonsuz yalnız Allah’tır, aklolan Hakkı ister. Kavga, niza, gürültü ömürü boşa harcar Sevgi, dostluk, muhabbet, hayata neşe katar. Mal, can da emanettir, hepsi bir gün alınır, Karanlık, boş mezara, yapayalnız girilir. Akraba ve dostların kabre bırakıp döner, Sadece

İman mı, Eğitim mi, Asalet mi Önemli?

İman mı, Eğitim mi, Asalet mi Önemli? Padişah veziriyle tartışıyor ısrarla eğitimin huy ve asaletten üstün olduğunu söylüyordu. Vezir ise eğitimin önemini inkâr etmiyorum fakat asalet ve huyun önemi daha üstün diyordu. Padişah “İyi bir kedi bulun, eğitin!” diye emir verdi. Kısa sürede kedi eğitildi. Padişah büyük bir davete vezirini de çağırdı. Salonun tüm ışıkları söndürüldü. Eğitilen kedi arka ayakları üzerinde yürüyerek kapıdan girdi. Ön ayaklarında bir tepsi taşıyordu. Tepsinin etrafı; ortalığı ışıtan, mini mumlarla süslenmiş, ortasında da iki küçük kahve fincanı vardı. Davetliler var güçleriyle alkışlamaya başladılar. Padişah memnun ve gururluydu. Olacaklara hazırlıklı vezir tam o esnada cebinden bir küçük kutu çıkardı. Kutuyu açarak içindeki fındık faresini kedinin önüne attı. Kedi fındık faresini görünce mumları ve fincanları fırlatarak, yıldırım hızıyla fındık faresinin peşinden koşmaya başladı. Şu atasözünün önemi ortaya çıktı. “Şapı kaynatmakla olur mu şek

İçimizdeki Yılan

İçimizdeki Yılan   Atıyla yol alan birisi, uyumakta olan bir adamın ağzından bir yılanın girmekte olduğunu görür. Uyarmak için atını mahmuzlarsa da yetişemez. Bunun üzerine, bir topuz darbesiyle adamı uyandırır. Vura vura onu bir elma ağacının altına kadar sürer. Sert bir üslûpla, yerdeki çürük elmaları yemesini emreder. Adam, başına gelenlerden şaşkınlık içindedir, ama topuz korkusuyla yemeye başlar. Bir miktar yedikten sonra atlı, "Şimdi de koş bakalım." der. Adam can havliyle koşmaya başlar. Derken midesi bulanır, içinde ne varsa boşaltır. Tabi, bu arada yılanı da... Adam, karnından çıkan yılanı görünce şimdiye kadar içinden lanet okuduğu atlıya binler teşekkür eder. Temsildeki uyuyan adam, gaflet uykusundaki gafil insandır. Atlı, uyuyanları uyaran nebiler ve onların yolunda giden âlim insanlardır. Yılan, nefistir. Atlının adamı dövmesi ve koşturması, mürşidin müridini riyazet ve mücadeleye sevk etmesidir. Nefis terbiyesi ve nefisle mücadele olmadan ne

Küçük Kızdan, Patlama Yerinde Duygulandıran Mektup

Resim
Küçük Kızdan, Patlama Yerinde Duygulandıran Mektup İstiklal Caddesi'nde yaşanan canlı bomba saldırısının 3'üncü gününde İstanbullular, yerli ve yabancı turistler olay yerine gelmeye devam ediyor. Küçük bir kızın kendi el yazısıyla yazdığı ve patlama yerine bıraktığı mektup, saldırıyı çocuk gözünden yansıttı. İstiklal Caddesi'nde yaşanan canlı bomsa saldırısı 3'üncü gününde de patlamanın olduğu yere gelen çok sayıda yerli ve yabancı turist, hayatını kaybedenler için dua okuyup karanfil bıraktı. İGDAŞ ekipleri de cadde üzerindeki bir doğal gaz kutusunda gaz kaçağı olup olmadığını kontrol etti. Yapılan incelemelerde gaz kaçağı tespit edilmedi. Patlamanın olduğu yere asılan Türk, İran ve İsrail bayrakları dikkat çekti. İşyerlerinin açılmasıyla da duvarlarda açılan delikler ve kırılan camlar ortaya çıktı. Haftanın ilk gününde İstiklal Caddesi de normal seyrine dönmeye çalışıyor. Birçok kişinin olay yerinde fotoğraf çektirdiği görüldü. Çocuk Gözünden

Ölüm Güzel mi?

Ölüm Nedir? Ölüm; uykudan uyanıştır… Ölüm; hayattır… Ölüm; dünya köprüsünden ahiret yurduna geçiştir. Ölüm; ebediliğin başlangıcıdır… Ölüm; her nefsin tadacağıdır… Ölüm; geçiştir… Ölüm; diriliştir… Ölüm; düğün günüdür… Ölüm; ‘’el-Mumit’’ esmasının tecellisi… Ölüm; diriliğe ‘’şahitlik’’ şehadet ise ‘’Allah’a şahitlik’’… Ölüm; Necip Fazıl Kısakürek’e göre; (Allah’ü Teâlâ rahmet eylesin!)  “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber? Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun! Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!” Netice olarak, insanların ölmeyi istememesinin sebebi, dünyalarını mamur, ahiretlerini de harap etmelerindendir. Çünkü hiçbir insan, mamur, imar edilmiş olan bir yerden, harap olmuş bir yere gitmek istemez. Bişr-i Hafi hazretlerinin buyurduğu gibi: “Dünyayı seven, ölümü sevmez.” Ölümümüz sonsuz kurtuluşumuzun başlangıcı olsun İnşallah!

Açlık ve Terbiye

Açlık ve Terbiye Bilmiş ol ki beden, aç kalmayınca itaatkâr olmaz. Onu tokken ibadete sevk etmek, soğuk demiri döğmek gibidir… O beden ve ondaki nefis ağlasa ve inim inim inlese de aklını başına al, Müslüman olmaz… Nefis, kıtlık zamanı Musa’nın huzurunda yerlere kapanıp yalvaran Firavuna benzer. Eğer şeytan sütü emmekten cesedi menedersen, o sütten kesilmeye karşılık, birçok nimetler yersin. Vah yazık ki, bir iki lokma yemek yemiştim, onun tesiriyle fikir galeyanı buz gibi dondu. Bugün kahvaltı yaptım olmaz, yarın şu saatte gel… Bir insanın ölmeyecek kadar yemesi farzdır. Mümkün iken yemez de açlığından ölürse intihar etmiş, kendi canının katili olma günahıyla günahkâr olmuş olur. Sonra ölümden koruyacak miktardan fazla olarak ibadete kuvvet kazanmak için yemek mendubdur. Tam doyacak kadar yemek mübah, ondan fazlası haramdır. Fazla yemek nefsi azdırmaya sebep olur. Nefis azdığı zaman sahibine zarar verir. Yemede içmede hep iki cihan güneşi sevgili peygamberimizin sünne

Akif gibi ödülü kabul etmedi

Resim
Akif gibi ödülü kabul etmedi İstiklal Marşı'nın kabulünün 94. yıl dönümü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü dolayısıyla Konya'da düzenlenen programda, İstiklal Marşı'nı en iyi okuyarak ödül almaya hak kazanan öğrenci kız öğrenci, Mehmet Akif'in de Milli Marş karşılığında verilen ödülü almadığını belirterek ödülü kabul etmedi. İstiklal Marşı'nın kabulünün 94. yıl dönümü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü dolayısıyla Konya Devlet Tiyatrosu'nda program düzenlendi. Program, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından çeşitli okullardan öğrencilerin Ersoy'a ait şiirleri okumasıyla devam etti. İzleyicilere Ersoy ve Milli Marşı anlatan piyes ve orotoryo gösterilerinin sunulduğu program, mehter dinletisiyle devam etti. Törenin son bölümünde İstiklal Marşı'nı Güzel Okuma Yarışması, Liseler ve Ortaokullar arası kompozisyon yarışmalarında dereceye girenlere ödülleri verildi. Konya'da İstiklal Marşı'nı en i

Sonsuza Uçuran Hava Yolları

Sonsuza Uçuran Hava Yolları 01-   Şirketin Adı:   Sonsuza Uçuran Hava Yolları 02-   Kalkış Yeri:  Yalan Dünya 03-   Gidiş-Dönüş Bileti:  Biletlerimiz sadece gidiş için olup dönüşü yoktur. 04-   Bilet   Ücreti:  Seferlerimiz ücretsizdir. Müracaat Yeri:  Müracaata gerek yoktur. 05-   Teslimat Yeri:  Nerede olursan ol; yerin altı, üstü fark etmez... 06-   Servis Hizmetleri:  Azrail Aleyhisselâm tarafından teslim alınır. 07-   Yolcunun İsmi:  ÂDEMOĞLU 08-   Yolcunun Yaşı:  Sıfır ve üstü her yaş. (Yaş farkı gözetilmez, sadece yaşlı ve hastalara öncelik tanınır!) 09-   Yolcunun Cinsiyeti:   Cinsiyet farkı yoktur. 10- Yolcunun Veda Yeri:  Musalla Taşı 11- Yolcunun Kalkış saati:  Kalkış saati belli olmayıp, anidir. 24 saatin her saniyesi… 12- Yolcunun yanına alabileceği eşyalar: ·         Erkekler için yedi metre kefen bezi, ·         Hanımlar için sekiz metre kefen bezi, ·         Dünya hayatında kendi yazdığı “AMEL DEFTERİ” 13- Yolcunun Veda   Kuralları:  C