Kayıtlar

Aralık 9, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak Şimdi bilmiş olunuz ki, bu hayvani ruh, âlem-i süfliden olup, buhar karışımlarının lâtiflerinden meydana gelmiştir. [Buradaki buhar su buharı değildir]. Karışım dörttür: Kan, balgam, safra ve lenf. Bu dört şeyin aslı; su, ateş, toprak ve havadır. Mizaçtaki uygunluk ve uygunsuzluk; sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluğun miktarının farklı olmasındandır. Tıp ilminin gayesi, insani ruh dediğimiz diğer bir ruhun âleti ve taşıyıcılığını yapan hayvani ruhta bu dört şeyin itidalini sağlamaktır. İnsanî ruh bu âlemden değildir. O ulvî âlemdendir ve melekler cevherindedir. Onun bu âleme inmesi, zatındaki şaşılacak hâllerdendir. Fakat onun bu gurbeti, Allah’ü Teâlâ’dan gıdasını almak içindir. Hususan Allahü Teâlâ buyurur; “Hepiniz oradan aşağı inin dedik. Tâ ki size hidâyetim ulaşsın. Gösterdiğim yolu takip edenlere korku ve üzüntü yoktur” (1). Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de meleklere, “… Ben, çamurdan insan yaratıcıyım… Onu tamamlayıp içerisine de ruhum

Kâfir mi Mümîn mi?

Kâfir mi Mümîn mi? İmam-ı Azam‘ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: “Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kâfir midir, mümin mi?” Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine “Bunlar kâfirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kâfirin ta kendisidir.” dediler. İmam-ı Azam susuyordu: “Ya imam sen ne dersin? “ dediler. İmam-ı Azam, “Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir” dedi. İtiraz ettiler: “Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı? ...” diye. İmam tek tek açıkladı: “Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah’ı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah’ı görmez ama kesin inanır, rükûsuz secdesiz kıldığı namaz cenaze namazıdır, fitneyi sever, çünkü fitneden maksat mal ve evladdır… (Kur’an’da

İllet mi Zillet mi?

İllet mi Zillet mi? Kahraman bir delikanlı, Moğollarla yapılan savaşta derin bir şekilde yaralanmıştı. Hemen cephe gerisine gönderilerek tedavisine başlandı. Fakat gösterilen bütün ihtimama rağmen yarası iyileşmiyordu. Bir arkadaşı şu tavsiyede bulundu. -“Filan adamda, yaranı iyileştirecek, çok etkili bir merhem var. Eğer istersen, sanırım sana bir miktar verebilir.” Hâtem- i Taî cömertliğiyle nasıl meşhursa, bahsettiği adamda cimriliğiyle o kadar meşhurmuş. Eğer onun sofrasında ekmek yerine güneş bulunsaydı, herkes kıyamete kadar aydınlık yüzü görmezdi. Yiğit delikanlı arkadaşına söyle cevap verdi: -“O cimriden, ölmemek için panzehir istesen, vermek için düşünür. Sonunda verse dahi, ondan şifa olmaz. O cimrinin panzehiri, sanırım insanda zehir tesiri uyandırır.” Alçaklardan minnet ile bir şey istediğin zaman, onu verseler bile belki vücudun kazanır, ama ruhun ezilir. Ataların şöyle bir sözü vardır: -“Eğer âb-ı hayatı yüzsuyuna karşılık verseler, akıll

Senden Hızlı Koşsam Yeter

Senden Hızlı Koşsam Yeter Bir Amerikalı ile Japon safariye çıkmışlar. Her ikisi de son teknolojik silahları ile birbirlerine nazire yapmak için yanlarına almışlar. Derken uzakta bir aslan görünmüş. Amerikalı lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama karavana. Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş etmiş. Fakat o da karavana. Aslan bizimkileri fark edince üzerlerine doğru gelmeye başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acı sonu beklemeye başlamış... Japon hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını giymeye başlamış. Amerikalı sormuş: -Ne o? Aslandan hızlı mı koşacaksın? Japon gülerek cevap vermiş: -Yoo, senden hızlı koşsam yeter... Sen, Hızlı, Koş, Yeter, Japon, Japonya, ABD, Amerikalı,

Üç Devlet Başkanı

Üç Devlet Başkanı Günün birinde ABD başkanı Bush, Pakistan başkanı Müşerref ve Hindistan başkanı bir toplantı için uçakla seyahat ediyorlarmış. Uçak bilinmeyen bir nedenden dolayı düşecekmiş. Kaptan pilot herkese uçaktan atlamaları gerektiğini söyleyip paraşütlerini vermiş. Herkes atlamış. Bu üç başkan aynı yere inmişler. Orada bir bağ evi varmış. Gidip kapıyı çalmışlar. Ev sahibine olayı anlatmışlar. O da ev de benimle beraber iki kişinin daha yeri var, kalan bir kişi de ahırda yatabilir demiş. -Müşerref ben yatarım demiş. Gitmiş ahıra bakmış bir domuz var içeride. İki dakika sonra geri gelip; -Arkadaşlar İslam dinine göre domuz haram ben yatamam orada demiş. Hindistan başkanı gitmiş. O da iki dakika sonra gelmiş; -Ya ahırda inek var. Bizim inançlarımıza göre inek kutsal ben de yatamam demiş. -Bush, ne yapalım demiş, iş başa düştü deyip gitmiş o ahırda yatmaya. İki dakika sonra: O da ne??? Bu sefer inekle domuz gelmişler ve demişler: -Kusura bakmayın ama böyle b

Küçük Ali

Küçük Ali  Küçük Ali okula başladığından beri her gün öğretmeni Aysel hanıma gidip,  - "Öğretmenim beni yanlış sınıfa koydunuz, benim yerim birinci sınıf değil, ablam üçüncü sınıfta ama ben en az onun kadar akıllıyım, hiç olmazsa beni üçüncü sınıfa alın." diye şikâyet edermiş. Bundan sıkılan Aysel öğretmen bir gün Ali'yi kaptığı gibi okul müdürüne çıkmış ve olayı anlatmış. Okul müdürü: - "Peki" demiş, "Bu çocuğu bir imtihan edelim, yeri üçüncü sınıfsa o sınıfa koyalım" ve başlamış sorgulamaya, - İki kere iki? - Ali hemen "Dört" demiş,  - "Sekiz kere dokuz?"  Ali hemen  -"Yetmiş iki" demiş,  -"Kaç mevsim var?"  Ali hemen  -"Dört" demiş.  Bu sırada Aysel hoca da - "Müsaade ederseniz bir kaç soruda ben sorayım" demiş ve sormuş:  - "Söyle bakalım Ali, ineklerde dört tane ama bende iki tane var, bu nedir?"  Ali hemen -"Ayak" demiş, Aysel hoc

Temel Radara Girmiş

Temel Radara Girmiş Temel bir Gün yolda giderken polisler durdurur. Ehliyet ruhsat sorar. Temel: -Ne yaptum ben memur bey? Diye sorar. -Radara girdiniz ceza keseceğiz! -Ula ne kızıyisun? Radarunuzi yemedik ya! Girdiysek çikaruz da…

Arkadaşıma...

Arkadaşıma... Canım Arkadaşıma sonsuz sevgilerimle… Eski Türklerde cengâverler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kayaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ’dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isim olmuştur. Aşk ve arkadaşlık bir gün yolda karşılaşırlar. Aşk, kendinden emin bir şekilde sorar; -Ben senden daha samimi ve daha cana yakınım sen niye varsın ki bu dünyada? Demiş… Arkadaşlık cevap verir: -Sen gittikten sonra bıraktığın gözyaşlarını silmek için… Hiç bir zaman arkadaşsız kalmaman dileğiyle… Bu hafta ulusal arkadaşlık haftası... İle arkadaşlarına, onları ne kadar düşündüğünü göster! Bunu tüm ARKADAŞ olarak düşündüklerine gönder, bu