Kayıtlar

Demektir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İstiğfar, Ne Demektir?

            "İstiğfar" Ne Demektir?             Sözlükte örtmek, örtbas etmek anlamına gelen istiğfar, dini bir kavram olarak, hata ve günahların Allah'ü Teâlâ tarafından af ve mağfiret edilmesini istemek; kulun işlediği iyi ve güzel amelleri azımsayıp bunları artırmaya çalışması, günahlarını çok bulup bunları azaltmaya gayret etmesi demektir. Aynı kökten gelen "Gufran" ve "Mağfiret" kelimeleri; Allah'ü Teâlâ'nın kulun hata ve günahlarını örtmesi, ona azap etmemesi, günahlarını bağışlaması anlamına gelir. İstiğfar ile "günahtan vazgeçme" anlamına gelen tevbe arasında bazı farklar vardır. Kişi ancak kendi günahından dolayı tevbe edebilirken, başkalarının günahından dolayı da istiğfar edebilir. Yani başkasının affını Allah'ü Teâlâ’dan dileyebilir. Allah'ü Teâlâ’nın güzel isimlerinden olan "Gafur Celle Celâlüh" günahları örten ve "Gaffar Celle Celâlüh " bağışlayan, affeden demektir. Kur'an-ı K

Eğer Hâlâ Kızıyorsan, Kendin İle Olan Kavgan Bitmemiş Demektir.

  Eğer Hâlâ Kızıyorsan,  Kendin İle Olan Kavgan Bitmemiş Demektir.   Şems-i Tebrîzî der ki…   ·         Eğer hâlâ kızıyorsan,   kendin ile olan kavgan bitmemiş demektir. ·         Eğer hâlâ kırılıyorsan,   gönül evinin tuğlaları pekişmemiş demektir. ·         Eğer hâlâ kınıyorsan,   af makamına ulaşmamışsın (öfke ve kin seni cayır cayır yakıyor) demektir. ·         Eğer hâlâ Allah için sevmiyor ve sevginde ayırım yapıyorsan, hâlâ vesveseye kapılıyor, içindeki sevginin yoğunlaşmasına engel oluyorsun demektir. ·         Eğer hâlâ “BEN” demekten vazgeçmiyorsan, dizginlerin hâlâ nefsinin elinde ve sen bu esarete boyun eğiyorsun demektir. ·         Eğer hâlâ musibetlere yana yana üzülüyorsan, gerçeği bilmiyorsun demektir. ·         Eğer hâlâ şikâyet ediyorsan, “hakikat” i göremiyorsun demektir. Hakikat der ki: ·         Ne sen varsın, ne de ben... Var olan yalnızca Hak’tır. Şemsi Tebrizi (Kuddise Sirrûh)

Ezeliyet Ne Demektir?

  Ezeliyet Ne Demektir?   Kader yazılarımızın ilkinde verdiğimiz tanımda, Kaderi “Cenab-ı Hakk’ın, kâinatta olmuş ve olacak her şeyi, bütün vasıflarıyla, bütün hâlleriyle ezelde bilmesi ve daha onu yaratmadan önce, her şeyiyle, levh-i mahfuz denilen kader levhasında yazmış olmasıdır.” diye tanımlamıştık ve “ezel” konusunu da sonraki yazılarımıza bırakmıştık. İşte bu ay ve önümüzdeki ay nasip olursa ezeliyet bahsini detaylı olarak inceleyeceğiz.   Kader meselesinin anlaşılmasına engel olan en büyük sebep, “zaman” ve “ezel” kavramlarının birbiriyle karıştırılmasıdır. İnsan, zaman ve mekân içerisinde yaşadığı için, her hadiseyi ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte ve ezeli, zamanın başlangıcı zannetmekle hata yapmaktadır. İşte bu yanlış bilgi sonucu kader anlaşılmıyor.       Zaman ve ezel   Zaman, kâinatın yaratılmasıyla başlayan ve içerisinde hadiselerin cereyan ettiği soyut bir kavramdır. Geçmiş, hâl (şimdiki zaman) ve gelecek olarak üçe ayrılır. Bu ayrım

Hubbu Cah Ne demektir?

Hubbu Cah Ne demektir? Hubbu Cah: Şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi. Rütbe hırsı. Ehl-i ahiret için bu his gayet tehlikelidir. Ehl-i dünya içinde gayet dağdağalıdır; Kötü ahlâkın kaynağıdır. İnsanın en zayıf damarıdır. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Teâlâ ile meşgul olmaktan alıkoyan her şeyi terk etme hal ve kararlılığı”nın tam tersi bir tutum kısaca. Hem fert hem toplum için büyük tehlike. Fakat insanları hayatın bir mücadele olduğuna inandırıp “dünyadan ne koparırsam o kârdır” düşüncesiyle birbirine rakip kabul ettiren modern anlayış, bu hastalığı bırakın bir tehlike saymayı, meziyet gibi gösteriyor.

Hubb-u Dünya Ne demektir?

Hubb-u Dünya Ne demektir? Dünya sevgisi. Ölümden sonra işe yaramayacak olan şeylere düşkün olmak. Dünya; haramlar, mekruhlar ve Allahü Teâlâ’yı unutturan her şeydir. Hubb-u dünyâ arttıkça, âhirete olan zarar da artar. Âhiret sevgisi arttıkça, dünyânın ona zararı azalır. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Hubb-ı dünyâ, günahların başıdır. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Bütün kötülüklerin başı dünya sevgisidir... Sôfiyye indinde nefsin en kötü sıfatlarından biri olarak kabûl edilen, "hubb-i dünyâ" yani "dünyâ sevgisi"nin mahzurları ve kalbi bu kötü sıfattan temizlemek husûsunda Muzaffer Efendi Hazretlerinin lütfettiği bazı hikmetli sözleri, nasîhatları ve ibretli kıssalardan birkaçını sizler için bir araya getirmeye çalıştık... Efendi Hazretleri bu hususda buyururlardı ki: İnsanı bir gemiye, dünyâ metâını da denizin suyuna teşbîh edebiliriz... Nasıl ki su geminin dışında yani gemi suyun üstünde olduğunda kolaylıkla yol alıyor fakat su gem

Hubb-u Dünya Ne demektir?

Hubb-u Dünya Ne demektir? Dünya sevgisi. Ölümden sonra işe yaramayacak olan şeylere düşkün olmak. Dünya; haramlar, mekruhlar ve Allahü Teâlâ’yı unutturan her şeydir. Hubb-u dünyâ arttıkça, âhirete olan zarar da artar. Âhiret sevgisi arttıkça, dünyânın ona zararı azalır. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Hubb-ı dünyâ, günahların başıdır. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı Rabbânî) Bütün kötülüklerin başı dünyâ sevgisidir... Sôfiyye indinde nefsin en kötü sıfatlarından biri olarak kabûl edilen, "hubb-i dünyâ" yani "dünyâ sevgisi"nin mahzurları ve kalbi bu kötü sıfattan temizlemek husûsunda Muzaffer Efendi Hazretlerinin lütfettiği bazı hikmetli sözleri, nasîhatları ve ibretli kıssalardan birkaçını sizler için bir araya getirmeye çalıştık... Efendi Hazretleri bu hususda buyururlardı ki: İnsanı bir gemiye, dünyâ metâını da denizin suyuna teşbîh edebiliriz... Nasıl ki su geminin dışında yani gemi suyun üstünde olduğunda kolaylıkla yol alıyor fakat su gem

Münafık ne demektir?

Münafık ne demektir? عن بُرَيْدَةَ رَضِيَ اللَّه عنهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم: «لا تَقُولُوا للْمُنَافِقِ سَيِّدٌ، فَإِنَّهُ إِنْ يكُ سَيِّداً، فَقَدْ أَسْخَطْتُمْ رَبَّكُمْ عزَّ وَجَلَّ» رواه أبو داود بإِسنادٍ صحيحٍ. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Münafıka, ‘efendi’ demeyiniz. Eğer onu efendi sayacak olursanız, Azîz ve Celîl olan Rabbinizin kızgınlığını çekmiş olursunuz.” Müslüman olmadığı halde, müslümanları aldatmak için müslüman görünen kimselere münafık denir. Münafıklığın bazı alametleri vardır. Bu alametlerin biri bir kimsede bulunsa, o kimseye münafık denmez, onda münafıklık alametleri var denir. Mesela yalan söylemek münafıklık alametidir. Bir kimse, yalan söylese münafık olmaz. Münafıkların işlediği bir işi işlemiş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder.) [Buhari] Birine

Kalu bela ne demektir

Kalu bela ne demektir Cenab-ı Hak, ruhları yarattığı zaman, {أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلَى} “elestü birabbiküm” Buyurdu. Ruhlar da بَلَى “bela” Diye cevap verdiler. Elestü birabbiküm? “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demektir. Kâlû Bela ise, “Evet, sen bizim Rabbimizsin” dediler” demektir. “Kalu Beladan beri Müslümanım” demek, “Ruhlarımızın "Evet" dedikleri zamandan beri Müslümanım” demektir. “Neam” da, “Bela” da evet demektir. Olumsuz soruların olumlu tasdiki için “neam” değil, bela kullanılır. Mesela, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “neam” denirse, “Evet sen bizim Rabbimiz değilsin!” denmiş olur. Bela denirse, “Evet sen bizim Rabbimizsin!” denmiş olur. Ben sizin Rabbiniz değil miyim? أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ Allah “Celle Celâlüh” Besleyen, Terbiye eden… رَبِّ Sizin! كُمْ “ile-e-a” با Evet, dediler! [Ruhlarımızın "

Allah’ü Teâlâ’nın Ahlakıyla Ahlâklanmak Ne Demektir?

Allah’ü Teâlâ’nın Ahlakıyla Ahlâklanmak Ne Demektir? İlâhî ahlâk, en kısa ifadesiyle, Kur’an ahlâkıdır, Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu ahlâk modelidir. Allah’ü Teâlâ, hiçbir şeyi başıboş yaratmamıştır, faydasız hiçbir icraatı yoktur. Ve insan, ömür tüketmekten öte bir işe yaramayan faydasız işleri terk ettiği ölçüde bu sırra mazhar olur. Şu mahlûkat âlemindeki ince sırlar, sonsuz hikmetler, ancak Allah’ü Teâlâ’nın malûmudur. İnsan ise bu hikmetlerden kendi çapında bir şeyler yakalamaya çalıştığı ölçüde bu sırra erer. Allah’ü Teâlâ, kendisini tespih eden bütün mahlûkatını, bilhassa bu vazifeyi en güzel şekilde yerine getiren mümin kullarını sever. Kendisine şirk koşan, nimetlerini küfranla karşılayanlardan ise razı olmaz. İnsan da Onun sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemekle bu sırdan nasiplenir. İnsan, kendisine İlâhî bir ihsan olan irade sıfatıyla güzel şeyler irade ederse, kudret sıfatını iyi ve faydalı işleri görmede sarf ederse, ilim sıfatıyla faydalı il

Sırat-ı Müstakim Ne Demektir?

Sırat-ı Müstakim Ne Demektir? İstikamet için, “Her türlü aşırılıktan uzak olan orta yol”, “dosdoğru yol”, “pürüzsüz yol”, “adalet” gibi tarifler getirilmiş. Bu yolu Kur’an-ı Kerim, “Göklerde ve yerde olan her şeyin kendisine ait olduğu Allah’ın yolu” (Şura, 42/53) ve “Peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yolu” olarak izah eder. (Nisa, 4/69) Mümin, namazlarının bütün rekâtlarında Fatiha Sûresi'ni okur ve Allah’tan sırat-ı müstakime hidayet talebinde bulunur. Biz Rabbimizden sırat-ı müstakime hidayetimizi dilemekle, bu dünyada ömrümüzü istikamet çizgisinde geçirmeyi, yâni kıldan ince, kılıçtan keskin olan sırat köprüsünü bu dünyada geçmeyi istemiş oluyoruz. Gerçekten de bu dünyada bütün işlerimizi, sözlerimizi, hallerimizi istikamet çizgisinde tutabilmemiz oldukça zor. Ama bu ince ve keskin yolu aşırılıklara sapmadan tamamlamadıkça da ahirette sıratı geçmemiz mümkün değil. Sırat, cehennem üzerinde kurulmuş. Bizim bütün işlerimizin de önü cennet, altı c