Kayıtlar

Aralık 15, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ağaç Diken İhtiyar

Ağaç Diken İhtiyar         Ağaç dikmekle meşgul yaşlı birisini gören padişah; hoşbeşten sonra sormuş.  “Büyük bir ihtimalle diktiğin ağaçların meyvesini yiyemeyeceksin ne diye uğraşıyorsun?”         Yaşlı adam; “Oğul” demiş. “Bizden evvelkilerin ağaçların meyvelerini biz yedik bizim diktiklerimizin meyvesini bizden sonrakiler yesinler diye uğraşıyorum.”         Bu cevap padişahın çok hoşuna gitmiş ve çıkarıp bir kese altın vermiş. İhtiyar; “Allah’a hamd ederim ki başkalarının diktiği fidanlar seneler sonra meyve verirken benim diktiklerim daha dikerken meyveye durdular. Diyerek cömert yabancıya teşekkür etmiş.         Bu cevapta padişahın hoşuna gitmiş ve çıkarıp yaşlı adama bir kese altın daha vermiş. Aksakallı ihtiyar; “Allah’ıma şükürler olsun ki başkalarının diktiği fidanlar senede bir kez meyve verdiği halde benim diktiklerimi iki defa meyve verdiler.”         Padişah ihtiyarın bu cevabına da hayran kalmış ve çıkardığı bir kese altını verdikten sonra yanındaki zat

Adil Paylaştırma

Adil Paylaştırma           Aslan, kurt ve tilki arkadaş olup avlanmaya çıkmışlar. Günün sonunda, bir öküz, bir keçi ve bir de tavşan avlayan kafadarlar avlarını bir mağaraya getirmişler. Aslan kurda dönerek; “- Haydi bakalım! Şu hayvanları paylaştır da karnımızı doyuralım!” demiş.         Kurt ezile büzüle; “- Ey büyük sultanım! Şu öküzü siz buyurun, keçi benim, tavşan da tilki kardeşin olsun!” demiş. Aslan birdenbire çok kızmış ve: “- Bire küstah! Sen kim oluyorsun da böyle haksız paylaştırma yapıyorsun?” Sonra da, bir pençe darbesiyle kurdu yere sermiş. Bu kez tilkiye dönüp; “- Öyle aval aval bakma da paylaştır şu avları bakalım!” Demiş. Korkudan tir tir titreyen tilki; “- Haşmetli sultanım!” diye başlamış söze. “- Pay etmek haddim değil ama madem emir buyurdunuz, söyleyeyim! Tavşan sabah kahvaltınız, öküz öğlen yemeğiniz olur. Keçiyi de akşam yersiniz.”         Aslan bu paylaştırmadan çok haşlanmış ve tilkiye; “- Bu kadar adil bir paylaştırmayı nereden

Acaba Allah'ın Bu Kurdu Yaratmaktan Muradı, Ne Ola ki?

Acaba Allah'ın Bu Kurdu Yaratmaktan Muradı, Ne Ola ki? Hz. Davud Allah'ın selâmı üzerine olsun! Kürsü üzerine oturmuş, Zebur okurken gözleri yerde sürünen kırmızı bir kurda ilişir ve içinden “Acaba Allah'ın bu kurdu yaratmaktan muradı, ne ola ki!” diye düşünür. Bunun üzerine Allah'ın izni ile dile gelen kurt O'na şöyle der. “Ey Allah’ın Resulü! Her gün, gündüzleri bin kere: “Subhanellahi velhamdülillâhi ve lâilâhe illellahu vellahu ekber” “Alah'ü Teâla’yı noksanlıkların her türlüsünden tenzih ederim, hamd O'na mahsustur, Ondan başka ilâh yoktur, Alah'ü Teâla en büyüktür!” demeyi, Alah'ü Teâla bana ilham etti. Geceleri ise yine bin kere: “Allahumme salli alâ seyyidina Muhammedininnebiyyil ümmiyyi ve alâ alihi ve sahbihi ve sellem” “Allah'ım! Okuma-yazmasız Peygamberin olan Muhammed'e, O'nun soyundan gelenlere ve O'nun sahabelerine rahmet ve selâm ihsan eyle!” Dememi ilham etti. Sen zikrederken neler söylüyorsan bana

Allah Bizi Görüyor

Allah Bizi Görüyor                         Bir gece vaktiydi. Hazret-i Ömer Radıyallahü Anh, her zaman olduğu gibi Medine sokaklarını gezmekteydi ki, ansızın durakladı. Önünden geçmekte olduğu evden dışarıya kadar taşan, bir ana ile kızının tartışması dikkatini çekti. Ana, kızına: “–Kızım, yarın satacağımız süte biraz su karıştır!” demekteydi. Kız ise: ”–Anacağım, halife süte su karıştırılmasını yasak etmedi mi?” dedi Ana, kızının sözlerine sert çıkarak: “–Kızım, gecenin bu saatinde halifenin süte su kattığımızdan nereden haberi olacak?” Dedi. Ancak kalbi Allah sevgisi ile dolu olan genç kız, anasının süte su katma hilesini kabullenmedi: “–Anacağım! Halife görmüyor diyelim, Allah da mı görmüyor? Bu hileyi insanlardan gizlemek kolay, ama her şeyi görüp bilen Allah’tan gizlemek mümkün mü?” dedi. Bu tartışmayı duyan Hz. Ömer, kızın Allah’a olan sevgisinden çok etkilendi. Daha sonra Onu oğlu Asım ile evlendirdi. Adaletiyle meşhur Ömer Bin Abdülaziz, işte bu kalbi

Zengin Tüccar İle Allah Korkusundan Titreyen Yoksul Kadın

Zengin Tüccar İle Allah Korkusundan Titreyen Yoksul Kadın Zamanın birinde İsrail oğullarından biri vardı, adam kendini ibadete vermişti. Çoluk çocuk sahibi idi. Günün birinde ailece aç kalırlar. Tamamen çaresiz kaldığı için yiyecek bir şeyler bulup getirsin diye karısını dışarıya gönderir. Kadın bir tüccarın evine varır, çoluk çocuğuna yedirecek bir şeyler ister. Tüccar, kadına “olur, fakat önce bana kendini teslim et!” diye teklif eder. Kadın hiçbir cevap vermeden çıkar, evine döner. Yavrularını “Anneciğim! Açlıktan öleceğiz, bize yiyecek bir şey ver!” diye feryat eder durumda bulur. Geri çıkarak tekrar tüccarın yanına varır, yavrularının acıklı durumunu anlatır. Tüccar “İstediğim olacak mı?” diye sorar. Kadın “Evet!” der. İkisi baş başa kalınca kadının mafsalları (eklemleri) öylesine titremeye başlar ki, azaları yerlerinden çıkacak gibi olur. Tüccar; “Ne oluyor sana!” diye sorar. Kadın; “Allah’tan korkuyorum!” diye cevap verir. Aldığı cevap üzerine kendine g

Sabır İmtihanı

Sabır İmtihanı Anlatıldığına göre Zekeriya Aleyhisselâm bir gün Yahudilerden kaçar, onlarda ardına düşerler. İz sürücüler kendisine yaklaşınca kalın dallı bir ağaç görür. "Ey ağaç yarıl da beni içine al!" diye yalvarır. Bu sırada açılan ağaç Hz. Zekeriyya Aleyhisselâm’ı gövdesine aldıktan sonra tekrar kapanır. Derken iblis ortaya çıkar, iz sürücülerini iri gövdeli ağacın yanına getirir, bir testere ile ağacı keserek Hz. Zekeriyya Aleyhisselâm’ın ölmesini sağlamalarını söyledi. Onlar da İblis’in dediği gibi yaparlar. Hz. Zekeriyya Aleyhisselâm Allah’a değil, ağaca sığındığı için bu yanlış tutum, helakine yol acar ve testereyle ikiye bölünür. Nitekim Peygamber’imizden Sallallahü Aleyhi Vesellem gelen bir rivayette: Ulu Allah Celle Celâlühü söyle buyurur: "Başına bir bela geldiği zaman bana sığınan kulun, daha o hiç bir istekte bulunmadan, dilediği yerine getirir ve daha yalvarmadan duasını kabul ederim. Buna karşılık başına bir bela geldiği zaman bana değ

Irkçı Kadın Ve Zenci

Irkçı Kadın Ve Zenci          Olay 14 Ekim 1998'de kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiştir... Bir kadın, uçaktaki zenci bir adamın yanında oturuyordu... Bu durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi... Zira böylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi... Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı... Bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğuna devam edeceğini şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti ve şaşkınlıkla etrafına bakınıyordu. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak olabileceğinden tatmin olmuş hostesin dönmesini heyecanla bekliyordu... Birkaç dakika sonra geri gelen hostes kadına: 'Çok özür dilerim hanımefendi geciktim. Birinci sınıfta bir yer buldum. Bu yeri bulma

Güzel Kokudan Bayılan Adam

Güzel Kokudan Bayılan Adam                         Adamın biri, gül sularının ve güzel kokularının yapılıp satıldığı bir çarşıdan geçerken düşüp bayılıvermiş. Çarşı esnafı koşup adamı ayıltmak için seferber olmuş. Kimi gül suyu koklatmış, kimi misk-i amber. Fakat adam, tam kendine gelecekken, güzel kokuları aldıkça tekrar bayılıyormuş. Kimse ne yapacağını bilememiş. O sırada, adamın kardeşi oradan geçiyormuş. Akıllı ve tecrübeli adam, ağabeyinin neden bayıldığını anlamış ve bir miktar deri bulup ona koklatmış. Şaşılacak şey, adam derinin kokusunu alır almaz kendine gelivermiş. Orada bulunan herkes bu işe şaşırmış. Adamın kardeşi şu açıklamada bulunmuş: “–Bunda şaşılacak bir şey yok! Ağabeyim, ekmek parası için akşama kadar derilerle uğraşır. Deri işçisi olduğu için deri kokusuna alışıktır. Buradaki güzel kokular ona ağır geldiği için bayılmış, işte gördüğünüz gibi, derinin kokusunu alınca ayılıverdi.” Ahali, bu açıklamayı şaşkınlıkla dinlemiş. İçlerinden akıllı ol

Kel Papağan

Kel Papağan              Vakti zamanında bir bakkal ile bu bakkalın güzel ve büyük bir dükkânı varmış. Adam, bütün gün dükkânında olduğundan kendisine arkadaşlık yapması için bir papağan almış. Papağan, bütün gün kafesinde oturup etrafa neşe saçıyormuş. Adam, papağanı aldığından beri müşterileri artmış. Gelen çocuklar hem papağanı dinliyor, hem de bir şeyler alıyorlarmış. Adam da papağanı çok seviyor, bu sayede müşterilerinin artmasına çok mutlu oluyormuş. Akşam olup, adam eve gidince, papağan dükkânda kalıyor, bekçilik yapıyormuş. Gene böyle bir akşam, adam evine gittiğinde, papağan bekçilik yapmaya başlamış. Akşamın ilerleyen saatlerinde dükkâna, nereden geldiği belli olmayan bir kedi girmiş. Gördüğü fareyi yakalamak için atılınca, papağan onun kendi üzerine geldiğini sanmış. Korkudan kanatlarını çırpmasıyla gülyağı şişeleri devrilmiş. Yere düşen şişeler kırılıp her yer gülyağı olmuş. Ertesi sabah bakkal, dükkânı açınca şaşırmış. Her taraf şişe kırıkları ile doluymu

Allah Celle Celâlüh Benimle Beraberdir

Allah Celle Celâlüh Benimle Beraberdir ‘İmanın en üstünü, nerede olursan ol, Allah’ın seninle olduğunu bilmendir. “(1)  "İnsan, her an ve her zaman, nerede olursa olsun Allah'ın kendisinin yanında olduğunu bilmeli ve buna göre hareket etmelidir.  Öğretmen Ali Bey, derste bunu söyleyince: Zeki bir öğrenci olan Emine: "Öğretmenim Allah Celle Celâlüh bize çok mu yakın? Yakınsa biz O'nu niçin göremiyoruz?” diye sordu. Ali Bey: "Evet, yavrum, bizimle beraber ve bize çok yakın olduğunu bizzat Rabbimiz bildiriyor:  "Siz nerede olursanız olun, O (Allah Celle Celâlüh) sizinle beraberdir." (57 Hadid, 4)  "Biz insana şah damarından daha yakınız." (50 Kaf, 16) Ancak biz Allah'ı dünyada değil, cennette göreceğiz. Çünkü bizim gözlerimiz güneş ışınlarından, güçlü ışıklardan bile etkileniyor. Ama cennette gözlerimiz Allah'ı görebilecek şekilde yaratılacaktır. Sevgili Peygamberimiz: "İhsan; Allah'ı görüyormuş

Edep Çizgisi

Edep Çizgisi Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim, 6) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Bir çocuğun ana baba üzerindeki hakkı ona güzel bir isim vermesi, iyi bakması, güzel bir edeble yetiştirmesidir. " (Kenzü’l-ummâl, XVI, 417) Edeb, elif, dal ve ba harflerinden oluşmaktadır. “Elif eline, dal diline, ba ise beline sahip ol!” demektir. Tasavvufi edebde bütün organların uyacağı edepler, makam ve meclise göre uygulanacak usuller vardır. Nitekim tasavvufi edebde içeri girip çıkarken kapı sert açılıp kapatılmaz. Hatta kapı kapanmaz çevrilir veya örtülür ya da sırlanır. Ayakkabıların burunları kıbleye yönelik olarak konur... Uyandırılmak istenen dürtülerek değil, yastığına hafifçe dokunularak “Âgah olun!” diye uyarılırdı ki uyuyan telaşla korkmasın. Yemek yerken ağız şapırdatılmaz, su içerken ses çıkarılmaz, kahve ve çay içerken höpürdetilmezdi. Çay karıştırılırken