Kayıtlar

sultan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ayrı Düştüm

  Ayrı Düştüm   Bülbül gibi gülistan bostandan ayrı düştüm. İstemem altın kafes vatandan ayrı düştüm.   Ey gam öldürme beni bu hicran gecesinde, Zira bir güneş yüzlü handandan ayrı düştüm.   Gönül feryad ediyor karanlık gecelerde, Gamlıyam bir mah cemal sultandan ayrı düştüm.   Hicran ile ne hale geldiğimi soranlar, Sormayın ahvalimi ben candan ayrı düştüm.   Selim’i kınayanlar bilmez ıstırabımı, Şu canıma can katan canandan ayrı düştüm.   Yavuz Sultan Selim Rahmetullahi Aleyh

Sultan Abdülhamid Hân Rahmetullahi Aleyh'in Ettiği Dua Yürekleri Titretti...

Resim
  Sultan Abdülhamid Hân Rahmetullahi Aleyh'in Ettiği Dua Yürekleri Titretti...   Osmanlı Devleti’ni parçalayıp yıkmak ve Filistin topraklarında bir Yahudi (İsrail) Devleti kurmak isteyen Siyonist Yahudiler ve İngilizler 2. Abdulhamid Hân Hazretlerine çok oyunlar oynadılar. Ermeniler “Kızıl Sultan” diye lakap taktılar. Yerli kuklalar (içlerinde dindarlar bile var…) 2. Abdulhamid Hân Hazretlerini yıpratıp devirmek için her türlü fırıldağı çevirdiler. Sonunda devirdiler… “Allah’ım Hakkımı Helâl Etmiyorum! Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum! Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili'nin Salallahu Aleyhi ve Sellem yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem! Allah’ım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allah’ım! Ya Âdil! Bana "K

El-Meded

  El-Meded   Ey cemâl-i nûr-i çeşm-i evliyâ, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ Hâk-i pây-i tûtiyâ-yı asfiyâ, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   Kimse sensiz bulamaz Hakk’a vusul, Feyz-i lûtfunla olur merd-i kabul, “Rahmeten li’l-âlemîn”sin yâ Resûl, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   Eyledim bî-had cürüm ile cerîm, Oldum eşhâs-ı hevâ ile nedîm, Eyle isyânım şefâat yâ Kerîm, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   Ey kerem-kân-ı Resûl-i Kibriyâ, Kemterindir bu Selîmî pür-hatâ, Dergehinden ilticâ eyler atâ, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   (Yavuz Sultan Selim Rahmetullahi Aleyh)

Sultan Muhammed Alparslan’ın Şehadeti

  Sultan Muhammed Alparslan’ın  Şehadeti Malazgirt Zaferi’nden sonra Sultan Alparslan Eylül 1072'de yüz bin kişiyi aşan ordusuyla Türkistan seferine çıktı. Malazgirt'te elli bin kişiyle bir dünya gücünü yok eden Sultan, bu defa kendisinden son derece emin bir şekilde kaynaklarda, "Yeryüzünü bürüyen askerleri" diye ifade edilen ordusuyla ilerledi. Ceyhun Nehri'ni gemilerin yan yana getirilmesiyle oluşturulan ve adına “tombaz” denen köprüden yirmi günde geçebildi. Bu da ordusunun miktarı hakkında fikir veriyordu. Birliklerin kuşatma altına aldıkları kalelerden biri de Ceyhun Nehri yakınlarındaki Berzem Kalesi idi. Kale komutanı Yusuf Harezmî, kaynaklarda son derece cesur olmasının yanında azgın ve merhametsiz biri olarak da anlatılmaktadır. Selçuklular’a karşı bir süre direnen komutan ele geçeceğini ve kurtuluşun olmadığını anlamıştı. Sonunda Sultan'a itaatini arz etmeye karar verdi. Ancak o gece için korkunç bir plan tasarladı. Belki son gecemiz diyerek k

Rasûlullah'ın Sultan Selim'e Emridir!

Resim
Rasûlullah'ın Sultan Selim'e Emridir!   Yavuz’un en büyük gururu Osmanlı topraklarını iki katına çıkartması ya da Avrupa’da nüfuzunu artırması değildir. Onu asıl sevindiren Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ’in beldesinin hizmetkârı seçilmesidir. Yavuz Sultan Selim Osmanlı’nın en kısa süreli padişahları arasında sayılıyor. Ancak tarihçiler onun bu 8 yıl süren saltanatında 80 yıla sığacak hizmetler yaptığında birleşiyor. Gerçekten de Osmanlı, onun döneminde hazinesini doldurmakla kalmıyor, topraklarını genişletip, siyasi nüfuzunu; Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Balkanlarda artırıyor. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etmişti: "Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinen

Sultan Abdülhamid Han Rahmetullahi Aleyh'in Eşi Müşfika Hanım Anlatıyor…

Sultan Abdülhamid Han Rahmetullahi Aleyh'in Eşi Müşfika Hanım Anlatıyor… İstanbul, Beşiktaş'ta Serencebey yokuşunu çıktıktan sonra en sonda sol kolda eski üç katlı, fakat gayet mütevazı bir evde büyük Osmanlı hânedânının son temsilcilerinden olan Sultan İkinci Abdülhamîd Han Rahmetullahi Aleyh 'in değerli eşi Müşfika Hanım Rahmetullahi Aleyha, kızı Ayşe Sultan ile birlikte oturuyorlardı. Bir hünkârın eşi ve kızı olarak senelerce yaşadıkları bir ömürden sonra, ânî olarak sıkıntılı ve zaruret dolu bir hayatın en acı hakikatleri arasına düşmüşlerdi. Müşfika Hanım Rahmetullahi Aleyha, pek değerli eşi Sultan Abdülhamîd Han Rahmetullahi Aleyh'e âit çok manalı bir hâtırasını şöyle anlatıyor: “Bir gün Sultan Abdülhamîd Han rahatsızlanmıştı. Sabahleyin yataktan kalkmak istediğinde kendisinde kuvvetli bir halsizlik ve kırıklık hissetmişti. Çoraplarını giyip odadan dışarıya çıkması gerekmişti. Fakat biraz öne eğilip ayağına çoraplarını dahi geçirecek hali yoktu. Ben heme

Yavuz Sultan Selim Han Rahmetullahi Aleyh’in Vasiyeti

                               Yavuz Sultan Selim Han Rahmetullahi Aleyh’in Vasiyeti   Yavuz Sultan Selim Han Rahmetullahi Aleyh, vefat etmeden önceki gece (m. 1520), paşalarını çağırdı ve onlara şöyle hitap etti: “Bu dünya yurdunda daha fazla kalamayacağımı anlıyorum, can emanetini sahibine teslim etme vakti çok yaklaştı. Sizler şimdi hangi vazifede iseniz, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına uygun hareket ederek ve doğru yoldan ayrılmaksızın, vazifenizde devam ediniz.” “Âhiret seferine çıkmış olan benden, oğlum Süleyman Han’a şöyle bildirin!”: “Cihâd ve gazâ vazifesini gayretle yerine getirmek, hem dinimizin emri hem de dedelerimizden beri son derecede riâyet edilen bir husûstur. O da ihmal ve tembellik edip aslâ bunu terk etmesin. Bu zayıf kul, hayatı boyunca müşriklerle ve mezhepsizlerle cihâda gayret eyledi. Ümidim odur ki evlâdımız da cihada gayret gösterir. Benim neslimden gelenlerden her kim bu yoldan ayrılıp cihâdı ihmal ederse o, zâlimlerdendir. Kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk’ın

Fatih Sultan Rahmetullahi Aleyh Neden Başarılı Oldu?

  Fatih Sultan Rahmetullahi Aleyh Neden Başarılı Oldu?   Trabzon seferi sorasında af dileyen Uzun Hasan; annesi Sara Hatun'u Fatih'e elçi olarak gönderir. Trabzon'un zorlu arazilerinde seyrederken Fatih ve Sara Hatun arasında geçen bir diyalog şu şekildedir: "- Hey oğul! Bir Trabzon için bunca zahmetler çekmek nedir?" diye sorunca, Fatih Rahmetullahi Aleyh: "- Ana bu zahmetler Trabzon için değildir. Bu zahmetler İslâm dini yolunadır ki ahirette Allah'ü Teâlâ’nın karşısına çıkınca utanmayalım diyedir. Zira bizim elimizde İslâm kılıcı vardır. Eğer biz bu zahmete katlanmazsak bize gazi demek yalan olur." (Bir Cihan Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed Erhan Afyoncu) Fatih Sultan Rahmetullahi Aleyh’in neden başarılı olduğu anlaşılıyor! Mübarek kendini Allah’ü Teâlâ’ya adamış, kendisini Allah’ü Teâlâ’nın askeri, silâhını Allah’ü Teâlâ’nın silâhı olarak görüyordu…

Hiç Bulunmaz Akrânı

  Hiç Bulunmaz Akrânı   Hiç bulunmaz akrânı, Mahz-ı lütfu Yezdanı. Gavsul Azam Geylani, Sultan Abdulkadir'in...   Dergâhında hizmet var, Dervanında himmet var, Kapısında rahmet var, Sultan Abdulkadir'in...   Bağdat yolun gözlerim, Geylâni’yi özlerim, Himmetîdir sözlerim, Sultan Abdulkadir'in...   Hüsnü terk et teşvişi, Hakk'a bırak her işi, Dervişi ol dervişi, Sultan Abdulkadir’in…

Pirim Abdulkadir’in

  Pirim Abdulkadir’in   Cem olmuş dervişlerin, Pirim Abdulkadir’in; Yolunda sadıkları, Pirim Abdulkâdir’in.   Elim verdim eline, kurban oldum diline, Canım fedâ yoluna, Pirim Abdulkâdir’in.   Arısının bâlıyım, bahçesinin gülüyüm, Bağının bülbülüyüm, Pirim Abdulkâdir’in.   İnkâr eden ol eri, Mürşid eder şeytanı, Aslı durur Geylâni, Pirim Abdulkâdir’in.   Sana derim hey kişi, çıkar kalp’ten teşvişi, Od’a yanmaz dervişi, Pirim Abdulkâdir’in.   Hakk katında uludur, İki cihan doludur, Eşref oğlu kuludur, Sultan Abdulkâdir’in.     Eşref oğlu RÛMİ Kuddise Sirrûh

Hiçliğinin Ârifi Mânâ Sultanı

  Hiçliğinin Ârifi Mânâ Sultanı          Tefekkür edilirse; Fahr-i Kâinât Efendimiz’in Mekke devrinde yaşadığı onca incitici hakarete ve mütecâviz hücuma karşı, risâletini tebliğ vazifesini hakkıyla edâ edebilmek için sabır ve tahammül göstermesi de tasavvufî mânâda, Cenâb-ı Hakk’ın O’na tâlim buyurduğu veçhile varlıktan vazgeçme, yani bir hiçlik terbiyesidir.        Beşeriyetin en yücesi, peygamberler sultanı Hazret-i Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem; tevâzu ve mahviyette de zirveydi. O, aynı zamanda hiçlik sultanıydı.        Mekke’nin fethi günü; bir Mekkeli, Efendimiz’in yanına titreyerek yaklaştı. Çünkü muzaffer bir kumandanın huzûruna geldiği için büyük bir heyecan duyuyordu;   “‒ Yâ Rasûlâllah! Bana İslâm’ı telkin buyurunuz!” derken âdetâ dişleri birbirine vuruyordu.        Hazret-i Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem hemşehrisine sükûnet telkin etmek için kendini şu mütevâzı ifadelerle takdim etti:          “‒ Sakin ol kardeşim! Ben bir kral veya hükümdar deği

Yavuz Sultan Selîm Rahmetullahi Aleyh'in Ölüm Anı ve Son Sözleri

Resim
  Yavuz Sultan Selîm Rahmetullahi Aleyh 'in Ölüm Anı ve Son Sözleri   Hayatlarında Allah'ü Teâlâ ile olanlar, son nefeslerinde de bu nîmete mazhar olurlar. İşte maiyyet de, bu irfân ufkunda yaşamaktır. Hükümdarlık yıllarının neredeyse tamamını seferlerde geçiren, binbir türlü çilenin kendisine hiçbir zaman bezginlik ve yorgunluk vermediği Yavuz Sultan Selîm’in son anlarını, nedîmi Hasan Can şöyle anlatır:   “Yavuz’un sırtında şîrpençe adı verilen bir çıban çıkmıştı. Çıban, kısa zamanda büyüdü, bir delik hâline geldi. Öyle ki, yaranın içinden Yavuz’un ciğerini görüyorduk. Kendisi çok muzdaripti. Âdeta yaralı bir arslan gibiydi. Acziyeti bir türlü kabullenemiyor, cengâver askerlerine taktik ve tâlimat vermeye devam ediyordu. Yanına yaklaştım. Bana kendi hâlini kasdederek: “– Hasan Can, bu ne hâldir?” dedi. Ben de, artık fânî yolculuğun sonuna, bâkî hayâtın başına ulaşmış olduğunu sezdiğim için hüzünle: “– Pâdişâhım, artık Allah ile beraber olma zamanınız herhâlde gel

Sultan 2. Abdülhamid Han ve Kerameti...

  Sultan 2. Abdülhamid Han ve Kerameti...   Mahmud Allahverdi’nin anlattıkları; Gençlik günlerimde, ben de herkes gibi Sultan Abdülhamid aleyhtarı idim. Okulda anlatılanları gerçek sanıyor, aleyhinde bulunuyordum. Bir gün yine ileri geri konuşurken terzi dükkânımda müşteri yerinde oturan tanıdığım yaşlı bir zat bana çıkıştı. -"Oğlum, sen imanlı insansın, sakın Abdülhamid Han'ın aleyhinde konuşma. O büyük bir velî idi." Ben buna kızarak karşılık verdim: “- Kim demiş velî diye. Memleketi bu hale getiren O değil mi? Ben öyle iddialara kulak asmam. Herkes bir şey söylüyor, kimi velî diye rivayet ediyor, kimi de hain diye..." Yaşlı zat elindeki bastonuyla beni dürttü, belli ki kızmıştı. “- Bana bak, dedi. Şimdi sana öyle bir olay anlatacağım ki, bu ne bir iddia, ne de bir söylenti. Bizzat yaşadığım, şahit olduğum, bir olay bu!" Ben, bu defa dikkat kesilmiştim. Çünkü yaşlı tanıdığım, herhangi bir işitme ve söylenti değil, bizzat yaşadığı olayı anlata