Kayıtlar

Ocak 29, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kıyametin On Alâmetini Belirten Bir Hadis-i Şerif

Kıyametin On Alâmetini Belirten Bir Hadis-i Şerif Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem kıyametle çok ilgilenmiştir. İşaret ve alâmetlerini anlatmış, ondan önce meydana gelecek fitnelere dikkat çekmiş, ümmetini ikaz edip o şiddetli döneme hazırlıklı olmamızı istemiştir. Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular ki: "On alâmet zuhur etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır: 1- Doğuda bir yer batması, 2- Batıda bir yer batması, 3- Arap yarımadasında bir yer batması, 4- Duman, 5- Deccâl, 6- Dâbbetü'l-Arz, 7- Ye'cûc ve Me'cûc, 8- Güneşin battığı yerden doğması, 9- Aden toprağının sonundan (Yemen'den) bir ateş çıkarak insanları haşr olacakları yere sürmesi" buyurmuştur. 10- İsa bin Meryem Aleyhisselâm’ın inişi veya “İnsanları denize atacak bir rüzgâr” olarak rivayet edilmiştir. (Müslim, Fiten, 39, 40,128, 129; Ebû Dâvûd Melâhim, 12; Tirmizî, Fiten, 21; İbn Mâce, Fiten, 25, 28).

Şeyhin Müridlerini İmtihanı

Şeyhin Müridlerini İmtihanı Mire-i Nişabûri Kuddise Sirrûh Hazretleri, yanında müridlerinden bir hizmetçisi olduğu halde Nesa denilen yere gitmişti. Orada büyük rağbet gördü, bir hayli müridleri oldu. Başına toplandılar, hatta onun zikrinden bile meşgul ediyorlardı. O bu durumdan incinmekte idi. Nesa'dan geri dönmeye karar verdi. Ve bir gün müridlerine Allaha ısmarladık diyerek yola çıktı. Onun etrafını saran yeni birçok müridi de kendisi ile gelmeye karar verdiler ve peşine düştüler. O her ne kadar siz gelmeyin kendi memleketinizde kalın dediyse de illâ da biz de gideceğiz diyorlar ve arkasından gelmeye devam ediyorlardı. Giderken bir tepenin başına vardılar. Şiddetli rüzgâr esmekte idi. Mire-i Nisabûrî Hazretleri şalvarını çözdü, ayakta bevletmeye başladı, hattâ kendi üzerini ve etrafında bulunan bir çok kimsenin de üzerini pisledi. O zamana kadar tereddütsüzce bağlı olan müridleri: — Bu ne biçim şeyhlik, bu ne biçim hareket? diyerek peşini bırakıp gerisin geriye dö

Otuz Yıllık Ekmek

Otuz Yıllık Ekmek Ebu Said Ebu'l Hayr Kuddise Sirrûh Hazretleri, daha henüz küçükken babası onu almış Cuma namazına götürmekte idi. Yolda zamanın mânevi reisi Şeyh Ebu'l Kasım Hazretlerine rastladılar. Ebu'l Kasım Hazretleri, Ebu'l Hayr'in babasına': — Bu çocuk kimindir? Diye sordu. O da: — Bizdendir ya Şeyh! dedi. Şeyh Ebu'l Kasım Hazretleri onların yüzüne bakarak gözleri yaşardı. Sonra da Ebu'l Hayr'in babasına: — Ya Ebu'l Hayr, bizim dünyadan gitme zamanımız gelmiştir, fakat makamı boş görerek üzülmüştüm. Fakat şimdi senin çocuktan öyle anlıyorum ki müslümanlar istifade edecek derecede mânevi kabiliyet var. Cuma namazından sonra bu çocuğu bizim eve getir, dedi. Namazdan sonra Ebu Said Ebu'l Hayr'in babası çocuğunu alarak Şeyh Kasım'ın evine getirdi. Şeyhin dergahına girdiler... Dergâhta kışlık yiyeceklerin konduğu (masandıra yüksekçe bir yer) vardı. Şeyh oraya bir ekmek koymuştu. Çocuğun babasına: — Oğ

Kürt Olarak Akşamladım, Arab Olarak Sabahladım

Kürt Olarak Akşamladım, Arab Olarak Sabahladım Ebu Abdullah el-Müştehir Hazretleri, Şiraz'lı bir kurt taifesindendir. Cenabı Allah ona ilm - ledün bahşetmek istemişti. Bir gün Şiraz medreselerinden birine geldi. Medresede talebeler ilim mevzuunda konuşmalar yapıyorlar, bazı hususlarda tartışmaları vuku buluyordu. Talebelerin ilim öğrenmek için hayli gayret sarfettiklerini görünce hoşuna gitti ve bir mesele öğrenmek kasdıyla bir şey sordu. Talebeler gülüştüler onun bu safça, yani basit bir şeyi sormasına... O Mübarek: — Ben de sizin öğrendiğiniz ilimlerden bir ilim öğrenmek isterim. Bana bir yol gösterin, dedi. Talebeler müstehzi bir tavırla ona şu nasihatta bulundular: — Eğer Âlim olmak istersen, evinin tavanına bir ip bağla, ayağını da ipe sıkıca bağlayıp kendini başı aşağı sallandır ve her sallanışta “Sarı renkli demir (veya aslan yelesi)” de. Böylece ilim kapıları sana bir gecede açılır, dediler. Ebû Abdullah el-Müştehir Hazretleri talebelerin kendisi i

Evliyaya İkram Etmeyenin Hali

Evliyaya İkram Etmeyenin Hali Şeyh Ebu Abdullah-ı Dineverî Hazretleri ömrünün son yllarında seyahata çıkmıştı. Seyahat esnasında Vadiü'l - Kur'a denen yere vardı. Orada bir mescide yerleşti. Yorgunluk ve ihtiyarlık sebebiyle daha fazla yürümeğe mecAli Radiyallahü Anh kalmamıştı. Orada ona hiçbir yiyecek vermedikleri gibi evlerine de misafir etmediler. O mübarek bir gece yatsı namazından sonra yine aç susuz mescidde kalakaldı. Cenab-ı Allah ömrünü tamamlamıştı. O gece mescidde vefat etti. Sabahleyin gelen cemaat ona kefen hazırlayıp, cenaze namazını kılarak defnettiler. Fakat bir Allah dostunu gücendirmişlerdi. Onlardan tabii ki Allah da razı olmayacaktı. Ertesi gün, mescide geldiklerinde o garip yolcuyu sarıp defnettikleri kefeni mihrapta buldular. Üzerinde bir parça kâğıda şöyle yazılmıştı: — Benim dostlarımdan birisi size geldi. Siz onu misafirliğe kabul etmediğiniz gibi yemek bile vermediniz. Benim dostum sizin bu merhametsizliğiniz yüzünden açlıktan mescidde vefat

Ölmek İstedi Ve Öldü

Ölmek İstedi Ve Öldü Şeyh Ebû'l Hasan-i Kürdeviye Hazretlerine muhiplerinden biri gelerek: — Burada bir adam var, daima “Benim nefesim İsa Aleyhisselâmın nefesi gibidir. O nasıl ölüleri diriltirse ben de mânevi ölüleri öyle diriltirim” diyor dedi. Bu söz Hazreti Şeyhin çok ağrına gitti. Her hangi bir kimsenin kendisini İsa Aleyhisselâma benzetmesine tahammül edemedi. Çünkü o bir peygamberdi. Nasıl olur da bir kimse evliya da olsa bir peygamber gibi olabilir, ona benzetilebilirdi. Bu sözleri işiten Şeyh Ebû'l - Hasen derinden bir ah çekti ve: — Ya Rabbi! Bana bu kadar ömür verdin, ben de bu ömürle bu zamana kadar yaşadım. Bu yaştan sonra böyle had bilmez sözler işitmeye başladım. Böyle sözler işitmektense ben hayat istemiyor, ölmeyi istiyorum, dedi. Şeyh bu duayı yaptıktan sonra hemen ruhunu teslim etti. Kuddise Sirrûh (Alıntı)