Kayıtlar

başka etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Namaza Gelenler Başka; Camiye Gelenler Başka…

            Namaza Gelenler Başka; Camiye Gelenler Başka…   Harun Reşid Rahmetullahi Aleyh, bir Ramazan günü Behlül Rahmetullahi Aleyh'e, akşam namazında camiye gitmesini ve namaza gelen herkesi iftara davet etmesini söyledi. Akşam oldu, namaz kılındı, namazdan sonra Behlül Rahmetullahi Aleyh 5-10 kişilik bir grupla çıka geldi. Harun Reşid şaşırdı: - Akşam camiye bu kadar insan mı geldi? Behlül Rahmetullahi Aleyh cevap verdi: - Siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu ve daha başka şeyler sordum. Onları da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namaza gelen bu kadarmış.

40 Yıl Kur’an-ı Kerim Ayetleriyle Konuşan Kadın

40 Yıl Kur’an-ı Kerim Ayetleriyle Konuşan Kadın   Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah İbni Mübarek Rahmetullahi Aleyh hazretleri anlatıyor: Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım. Selâm verdim, selâmımı;   سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحٖيمٍ “- Söz olarak Rahîm bir rabden selâm sözüdür onların duyacağı.” (Yâsîn, 58) âyetiyle aldı. “- Buralarda ne yapıyorsun?” diye sordum.   مَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَا هَادِىَ لَهُ وَيَذَرُهُمْ فٖى طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ “- Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur.” (A’râf, 186) âyetini okudu. Anladım ki, yolunu kaybetmiş. Nereye gittiğini sorunca;   سُبْحَانَ الَّذٖى اَسْرٰى بِعَبْدِهٖ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِالْاَقْصَا الَّذٖى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَا اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ “- Bir gece kulunu Mescid-i Haramdan alıp Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ı tesbih ederim.” (İsrâ, 1) âyetiyle karşılık verdi.   An

Başkalarının Düşünceleri Bizi Etkileyebilir mi?

Başkalarının Düşünceleri Bizi Etkileyebilir mi? Telepati düşünce Fizikçiler kuantum partiküllerinin birbirlerini aynı yerde olmaksızın etkilediklerini birçok araştırma ile ortaya koydu. Peki, insan zihni kuantum partikülleri gibi, bir başka insanın zihnine karışabilir miydi? Evet karışabilir. Bir annenin bin kilometre uzaklıktaki oğlunun hastalığını hissetmesi, bu fenomenle açıklanabilir mi? Kuramsal fizikçi Amit Goswami, Meksika Üniversite’ndeki araştırmaların insan zihinlerinin mekânız bağlantı kurdukları gerçeğini ortaya çıkardığını söyler; “Kuantum mekânsızlığı beyinler arasında da gerçekleşir.” Bir Meksika Üniversitesi deneyinde iki kişi, ortak bir meditatif evre deneyimleme niyetiyle 20 dakika boyunca elektronik olarak muhafaza edilmiş bir Faraday odasında yan yana meditasyon yaptı. Sonra meditasyon yapan denekler, bir deneyde birbirlerinden üç metre, diğer bir deneyde ise 14,5 metre uzakta iki ayrı odaya kondu ve EEG makinelerine bağlandı. Deneklerden birinin g

Benden Duyduğunuz Hadisleri Başkalarına Anlatın

Benden Duyduğunuz Hadisleri Başkalarına Anlatın حَدَّثَنِي أَبُو مُحَمَّدٍ عِيسَى بْنُ مُوسَى، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ الْحَارِثِ الْمَذْحِجِيُّ أَنَّهُ سَمِعَ عُبَادَةَ بْنَ الصَّامِتِ يَقُولُ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ: إِنِّي أُحَدِّثُكُمْ بِالْحَدِيثِ، فَلْيُحَدِّثِ الْحَاضِرُ مِنْكُمُ الْغَائِبَ Ubade b. Samit anlatıyor: Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle dedi: “Size hadisleri anlatıyorum. Sizden burada hazır olanlar, olmayanlara anlatsın.” قَالَ: خَطَبَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: نَضَّرَ اللَّهُ عَبْدًا سَمِعَ مِنَّا حَدِيثًا فَبَلَّغَهُ كَمَا سَمِعَهُ Yine Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bir gün Hutbe verdi ve şöyle dedi: Bizden bir hadis işitip de işittiği gibi onu başkasına anlatan kulun Allah yüzünü ak eylesin حَدِّثُوا عَنِّي مَا تَسْمَعُونَ مِنِّي، وَلَا تَقُولُوا إِلَّا حَقًّا Yine Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem “Benden işittiğiniz şeyleri rivayet edin. Ancak

Şerefi başka yerde aramayın!

Şerefi başka yerde aramayın! Şam yolculuğunda, Hz. Ömer Radiyallahü Anh ile kölesi beraberlerindeki tek deveye nöbetleşe biniyorlardı. Şehre girişte, sıra köleye gelince, Halife devesinden indi. Yerine kölesini bindirdi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp dereden geçti. Uzaktan bakan; deveye binmiş köleyi halife, devenin yularını çeken Hz. Ömer Radiyallahü Anh‘i de köle zannediyordu. Bunu gören ordu komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrâh dedi ki: "Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebilirsiniz? Sizi köle zannedecekler, küçümseyecekler." Hz. Ömer Radiyallahü Anh buyurdu ki: "Ey Ebu Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allah Teâlâ, bizleri Müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allah Teâlâ bizi zelil eder, her şeyde

Gidecek Başka Kapı mı Var ki?

Gidecek Başka Kapı mı Var ki? Bir tasavvuf talebesi vardır ki, hocasından çok istifade eder. Derecesi o kadar yükselir ki, “Levh-i mahvuz” u (olmuşların ve olacakların, zamandaki bütün anların ve mekândaki bütün varlıkların, kısacası, her şeyin yazılı bulunduğu ilâhî muhafaza levhası) dahi keşfedecek hale gelir. Bir bakar ki hocasının ismi şakiler arasında yazılıdır. Yani cehennemlikler listesindedir hocası! “Beni bu duruma getiren hocam ne hikmettir ki cehennemlikler arasında oluyor?” diye, üzüntüden deli divane olur, yataklara düşer... “İsminiz şakiler defterinde!” Talebe çok üzüntülüdür fakat hocasına da bu konudan hiç bahsedememektedir. Ancak daha fazla tahammül edemez ve bir gün durumu hocasına anlatmaya karar verir. Huzuruna varır ve yutkunarak şöyle der: -Efendim, maalesef durumunuza vâkıf oldum. İsminiz şakiler defterinde yazılı! Hocası acı bir tebessümle cevap verir: -Oğlum, senin gördüğünü, ben tam kırk yıldır görüyorum. Talebe bu sefer daha büyük bir hayretle

Başka Dua Bilmez misin?

Başka Dua Bilmez misin? Bir şahıs, Harem-i Şerifin kapısında, Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allah’ım! Diyerek hep aynı duayı okuyordu. Ona, Sen başka dua bilmez misin? Dediler. O şöyle açıkladı, bu duayı tekrar etme sebebini: Ben Beyt-i Şerîfi tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla imanım mücadeleye tutuştular. Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. İmanım ise, “Bu haramdır, boşuna saklama; sahibini bul, teslim et!” Dedi. Ben böyle mücadele içinde iken, birinin sesi duyuldu: Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim! Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kıs

İlim Başka, Âlim Başka; İrfan Başka, Arif Başka...

İlim Başka, Âlim Başka; İrfan Başka, Arif Başka... Ömer Seyfettin’i tanıyanlar derler ki üstat bazen kavramlara takılıp kalırdı. Bir keresinde de ilim, irfan kavramlarına fena takılmıştı. Durup durup "ilim başka, irfan başka; âlim başka, arif başka" diyordu. Bu ne demek diye sorulunca da: "Cancağızım Anadolu âlim değildir, lakin ariftir. Bunu size ispat edeceğim" diyordu. Bir gün çalıştığı okula gelip öğretmen arkadaşlarına "Avusturya’dan birkaç vagon şeker geliyor, şeker çok ucuzlayacak" diye haber verdi. Ömer Seyfettin’in İttihat ve Terakki Parti Merkezi’ne sürekli uğradığını bilenler haberin doğruluğundan şüphe bile etmediler. Herkes şeker kıtlığı bitecek diye çok sevindi. O sırada öğretmenler odasına temizliğe gelen bir hademeye de aynı haberi verdi Ömer Seyfettin. Hademe: "İnanma beyim yem borusudur o. Avusturya bu savaş zamanı şekeri bulsa kendi yer, bize niye yollasın?" deyince Ömer Seyfettin sevinerek öğretmen arkadaşlarına

Allah’ü Teâlâ’dan Başkasından Lütuf Bekleme!

Allah’ü Teâlâ’dan Başkasından Lütuf Bekleme! Harun Reşid, bir gün yanına nedimini de alarak tebdîl-i kıyafet şehrin dışına çıktı. Göçebe Arapların çadırlarını kurdukları yerleri geziyorlardı. Harun Reşid, nedimiyle beraber, bu çadırlar arasında dolaşırken, eski ve yırtık bir çadırın önünde durdu ve içeriye: “Tanrı misafiri kabul eder misiniz?” diye seslendi. Çadırdan çıkan ihtiyar bir kadın, kendilerini güler yüzle ve büyük bir sevinçle karşıladı, onları içeriye aldı. Onları tanımamıştı. Altlarına hurma yaprağından örülmüş bir hasır serdi, varı yoğu bir tek keçisiydi. Onu sağdı ve misafirlerine süt ikram etti, özür dileyerek: “–Kusurumuza bakmayın, bu keçiden başka hiçbir şeyimiz yoktur. Sütünden size ikram ettim. Lâkin oğlum, şehre gitti, neredeyse gelir. Siz, şimdi biraz oturup dinlenin, inşallah eli boş dönmez, bir şeyler getirir de, Allah ne vermişse birlikte yeriz.” dedi. Harun Reşid, kadının bu misafirperverliği kadar açık yürekliliğine de hayran kaldı: “–Allah râzı o