Kayıtlar

Haziran 20, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sevinme Oyunu

Sevinme Oyunu   Polyanna, tek başına yaşamın güçlüklerine karşı koymaya çalışan bir kız çocuğudur. Kendisine bir süre Yardımsevenler Derneği yardım etmiştir. Şimdi teyzesinin yanında kalmaktadır.  - Polyanna, her şeyde sevinilecek bir yön buluyorsun. - Bu bir oyun benim için, Nensi.  (Nensi, Polyanna’nın teyzesi evinde çalışan hiçmetçi kızdır) - Oyun mu? Ne oyunu? - Sevinmek oyunu. Sen bilmez misin? - Hayır, nasıl bir oyun bu? Bana da anlatsana! Polyanna güldü. Sevinme oyununun öyküsünü anlatmaya başladı: - Bu oyunu oynamaya Yardımsevenler Derneğine gelen bir sandıkta, bir koltuk değneyi çıkınca başladık.  - Koltuk değneği mi? - Evet.  Ben, babamdan bir bebek istemiştim. Babam da bu isteğimi Yardımsevenler Derneğine bildirdi. Dernek, kendilerine yardım eden kimseler: “Küçük bir kız için oyuncak bebek gönderin” diye yazmış. Bir gün Yardımsevenler Derneğine bir sandık geldi. İçinden bebek çıkacak diye beklerken, bir koltuk değneği çıktı. Bunu gönderenler, sandığa bir de

Memleket İsterim

Memleket İsterim  Memleket isterim  Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;  Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.  Memleket isterim  Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;  Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.  Memleket isterim  Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;  Kış günü herkesin evi barkı olsun.  Memleket isterim  Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;   Olursa bir şikâyet benden olsun.        Cahit Sıtkı TARANCI

Ye Kürküm Ye

Ye Kürküm Ye  Hoca, çağırıldığı düğün yemeğine eski elbisesiyle gider fakat kimse oralı olmaz. Kendisine buyur eden çıkmaz. Buna, Hocanın canı çok sıkılır. Keramettin kıyafetinde olduğunu düşünerek evine gelir ve yabanlık kürkünü giyer. Bu kez, gerine gerine düğün evinin kapısını çalar. Herkeste bir iltifat, bir ikram!... - Buyur Hoca, şöyle bu tarafa buyur! - Buyurunuz Hoca hazretleri! Hocayı sofrada baş köşeye oturtturlar. Sıra yemeğe gelince, Hoca kürkünün ucunu sofraya doğru tutarak: - Buyur kürküm, ye kürküm ye! demeğe başlar.  Bundan bir şey anlamayanlar: - Hayrola Hoca efendi, ne oluyor? derler. - Hoca da başından geçenleri anlattıktan sonra:  İkram bana değil de kürke olunca, bu güzel yemekleri yemek elbette onun hakkıdır!... der.  Nasrettin Hocadan Fıkralar

Bilim Şenliği

Bilim Şenliği  Benim adım Serhat.  Geçen yıl öğretmenimiz, yıl sonu kutlaması için bilim şenliği yapmamızı önerdi. Çok iyi bilmediğimiz bir etkinliği, büyük bir heyecanla gerçekleştirmeye karar verdik.   Hazırlıklara başladık. Şenlikte sunacağımız deneyleri araştırdık, hazırladık. Aramızdaki dayanışmayı görmeliydiniz. Deney malzemelerini bulamayan arkadaşlarımıza malzeme getiriyor, eksikliklerini tamamlıyorduk. Herkes en güzeli başarmak, şenliği hatasız atlatmak için üzerine düşeni fazlasıyla yapıyordu. Çalışkan arılar gibiydik. Yalnız biz mi? Annelerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz de... Deneylerimizi kim bilir kaç kere dinlediler. Kaç kere biten deney malzemelerini yeniden aldılar. Her zaman bizim yanımızda oldular. Bütün hazırlıklarımız tamamlandı. Davetiyeler gerekli yerlere iletilmişti. İçimizdeki heyecan, sevinç şenlik günü yaklaştıkça daha da büyüyordu. Nihayet büyük bir heyecanla beklediğimiz gün geldi.   O gece heyecandan uyuyamadım. Sabah erkenden kalktım, hazırlandım.

Dedesini Dinlemişti

Dedesini Dinlemişti    O akşam televizyonda uzak bir ülkede yaşayan bir halkın, özgürlük için nasıl savaştığını anlatan bir filim gösterildi. Filim sona erince dedesi Dilara’ya:   -   Bak Afrika’da insanların özgürlük için nasıl savaştığını gördün mü? diye sordu.    Dilara hala küçük olduğu için dedesine: - Ne dedin, ne? diye sordu. - İnsanların özgürlük için nasıl savaştığını gördün mü? diye sordum. - Ya özgürlük ne demek dede? - Özgürlük, özgür olmak, serbest olmak, demektir. - Ben özgür müyüm? - Tabi, yavrum. Bak sen istediğin gibi yaşıyorsun. Koşup oynuyorsun, şarkı söylüyorsun, annenle ve babanla gezmeye gidiyorsun. Evin ve ailenin çok sevilen yavrususun. Sana hiç kimse dokunmuyor.  - Hayır, öyle değil, dedi Dilara. Geçen gün annemin ruju ile dudaklarıma sürdüğüm zaman anneanne bana öyle bağırdı ki az kalsın dayak yiyecektim. - O başka, dedi dedesi.  - Ama dün de bağırdı! - Neden? - Ana caddeyi kendi başıma geçtiğim için!... - Bak, orada haklı. Sen hala k

Örnek Kardeşler

Örnek Kardeşler  Bir zamanlar köyümüzde iki kardeş yaşarmış. Birbirini o kadar çok sevip sayarlarmış ki görenler hayret içinde kalırmış. Ormanda odun kesmek gerekirse, birlikte gider keserlermiş. Elbirliğiyle tarlayı sürüp eker, ekinleri de hep böyle biçerlermiş. Bu iş senin, şu da benim demeden bütün işleri ortaklaşa görürlermiş. Anlaşmayıp kavga ettikleri hiç olmamış, kısacası benzeri görülmemiş bu sevginin.  Aradan çok zaman geçmiş... Kardeşler hep böyle sevinç ve mutluluk içinde yaşarlarmış. Bir keresinde de büyük kardeş küçüğüne: Hep başkalarının kavga ettiklerini görüyoruz. Hadi biz de bir kere kavga edelim, demiş. - Peki ağabey, diye cevap vermiş küçük kardeş. - Ama nasıl kavga edelim, sebepsiz kavga olmaz ki? - Evet, haklısın, demiş ağabey. Fakat ne yapayım; insanların nasıl, niçin kavga ettiklerini çoktandır merak ediyorum. En sonunda anlaşmışlar. Köye yakın küçük bir tarlaları, tarlada da bir armut ağacı varmış. Ağacın altına gidip büyüğü küçüğüne demiş: -  Sen