Kayıtlar

para etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Çok Para Buldu Bakın Sonra Neler Oldu? Cizre'de Bir Yıl Önce Yaşanmış Gerçek Bir Olay

  Çok Para Buldu Bakın Sonra Neler Oldu? Cizre'de Bir Yıl Önce Yaşanmış Gerçek Bir Olay   Fakir kadın ve yaşlı annesi Kırmızı Medrese yolunda ilerlerken kaldırımda kapalı bir poşet bulurlar. Kadın poşetin içine bakar poşetin içi para dolu… kadıncağız olduğu yere oturur ve şok olur. Beklemeye başlar. Belki paranın sahibi parasını aramak için tekrar geri döner diye... Kaldırımda oturmaya başlar. Bir müddet geçtikten sonra; gözünde yaş akan bir adam ağlayarak oradan gelen geçen insanlardan; “- Paramı kaybettim bir poşetin içindeydi. Böyle bir poşeti gördünüz mü?” diye sağa sola kaçışıyor. Kadın kaldırımda oturarak adamı seyrediyor. Artık kadın emin olmuştur. Bu paraların bu adama ait olduğunu… “- Amca diyor poşetin rengi nedir içinde ne varki sen bu kadar üzgün şekilde arıyorsun?” “- Evimi sattım, tapudan gelirken yolda siyah poşetin içinde paramı düşürdüm, paramı arıyorum!” Kadın hemen çarşafının altında poşeti çıkararak adama verir. Adam bu sefer aevincinden...

Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim (Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye)

  Paramız Olur Olmaz Getirip Borcumu Ödeyeceğim    Bir gün çok fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle manava girer. Dükkân sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır. “- Kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu…” söyler. Manav ona ters bir şekilde bakarak; derhal dükkânını terk etmesini ister. Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek: “- Lütfen efendim!” der. “Paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim!” Manav: “- Kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını…” söyler.        O sırada dükkânın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. İçeriye girerek manava yaklaşır ve: “- Ben o kadının almak istediklerine kefilim der. Ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.” Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve:...

Bir Saat

  Bir Saat Adam eve döndüğünde, 5 yaşındaki oğlunu kapının önünde beklerken bulur. Çocuk, babasına sorar: “- Hoş geldin babacığım. Sen bir saatte ne kadar para kazanıyorsun? Yorgun gelen adam sertçe cevap verir: “- Bu senin işin değil!” “- Babacığım lütfen.” “- Ne olacak? 20 lira...” “- Peki, bana 10 lira borç verir misin?” Adam iyice sinirlenip bağırır: “- Benim, senin saçma oyuncaklarına veya başka şeylerine verecek param yok! Hadi derhâl odana git!” Çocuk mahzun mahzun odasına girip kapısını kapatır. Adam sinirli sinirli: “- Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?” diye düşünür. Aradan bir müddet geçtikten sonra sakinleşir. Çocuğuna, belki de gerçekten lâzım olduğunu düşünür. Odasına gidip henüz uyuyamamış çocuğuna der ki: “- Al bakalım istediğin 10 lirayı! Sana sert davrandığım için üzgünüm, ama yorucu bir gün geçirmiştim.” Çocuk sevinçle babasını kucaklar ve: “- Teşekkürler babacığım!” diye sevinir. Yastığının altından diğer buruşuk paralar...

İstiklal Marşı'nın Kabul Edilişi ve Akif'in Para Ödülüne Tepkisi

İstiklal Marşı'nın Kabul Edilişi ve Akif'in Para Ödülüne Tepkisi 1921 yılı, milli mücadelenin devam ettiği o zamanlarda mücadeleye katkı sağlayacak ve toplumun bir arada kalmasına yardımcı olacak bir marş yazılması için düzenlenen yarışmada herkesin bildiği gibi tek bir kazanan vardı: Mehmet Akif Ersoy. Akif bu yarışmaya katılmak istemese de dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi'nin ısrarları ile yarışmaya katılmayı kabul etti. 724 şiir arasından, Akif'in bu eseri 12 Mart 1921 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bazı mebusların karşı çıkmasına rağmen, çoğunluğun alkışları arasında İstiklal Marşı'nın güftesi olarak kabul edildi. Kabul edilmesinden sonra ilk defa şiirin yarışmaya katılmasını sağlayan Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde okunmuştur. 1924 yılında ise bu şiirin bestelenmesi için bir yarışma düzenlenmiş ve Ali Rıfat Çağatay'ın bestesi kabul edilerek 1930 yılına kadar bu beste ile okunm...

Peçeli Bayan Markette Para Öderken Kasadaki Bayan Başını Kaldırır

Resim
  Peçeli Bayan Markette Para Öderken Kasadaki Bayan Başını Kaldırır Fransa da Peçeli bir bacımız süper markette alış-verişini bitirdikten sonra ücretini ödemek için sırada bekler… Birkaç dakika sonra sıranın kendisine gelmesiyle kasiyere doğru ilerler… Kasadaki bayan tesettürsüz bir Müslümandır… Bu bayan çarşaflı peçeli bayanın eşyalarını birer birer kasadan geçirmeye başlar, bir müddet sonra müşterisine kendini beğenmiş bir üslupla, “Bizim bu ülkede birçok problemimiz var ve senin peçen de bunlardan biri… Biz gurbetçiler ticaret için buradayız, dinimizi veya tarihimizi göstermek için değil… Eğer dinini yaşamak ve çarşafını giymek ve peçeni takmak istiyorsan, Arap ülkene geri dön, orada ne yapmak istiyorsan onu yap…” Peçeli kardeşimiz elindeki poşetleri yere koyarak yüzündeki örtüyü kaldırdı… Kasiyer bayan tamamen şok halindeydi, Sarışın ve mavi gözlüydü ve şunları söyledi: “Ben bir Fransız’ım, Arap değilim, hele bir göçmen hiç değilim… Bu benim ülkem ve İ...

Siyonist Haçlı İttifakı Para ve Lükse Düşkün Sapıkları Kullanarak İslâmiyet’i Yıkmak İslâm Ülkelerini Sömürge Yapıp Yok Etmek İstiyor

Resim
Siyonist Haçlı İttifakı Para ve Lükse Düşkün Sapıkları Kullanarak İslâmiyet’i Yıkmak İslâm Ülkelerini Sömürge Yapıp Yok Etmek İstiyor Kendi kendini “Mehdi” ilân eden; Adnan Oktar gibilerin nasıl bir Siyonist proje olduğu çeşitli delillerle ortaya çıktı. Sadece A. Oktar değil birçok profesör, din adamı, gazeteci ve siyasetçi toplumun her kesiminden insanlar var, basılı ve görsel ve sosyal medya var, dernekler, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, terör örgütleri var… Bu geniş güruh aydın din adamı kılığında, bilim kılığında, siyasi parti kılığında, kurtuluş örgütleri adı altında; kalleş ve sapık yollarla vahiy dini olan İslâmiyet’i içten yıkmak; güzel ülkemizi yok etmek için saldırıyorlar. Fakat Terör Devleti Siyonist İsrail’in, Haçlı bağlantılarının, misyonerlerin kökü dışarıda pek çok şer gücün adı bile geçmiyor. İçimizdeki yerli hainler, Yahudi fonlarından, Haçlı vakıflarından beslenerek kendi ceplerini doldurup İslâmiyet’e, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne, tüm kut...

Hayatını Evsizlere Adayıp 15 Yıl Para Kullanmayan İyi Yürekli Kadın: Heidemarie Schwermer

Resim
Hayatını Evsizlere Adayıp 15 Yıl Para Kullanmayan İyi Yürekli Kadın: Heidemarie Schwermer İnsanlığa olan inancımızı tazelemeye çokça ihtiyaç duyduğumuz şu günlerden geçerken, sizleri çok enteresan bir hayat hikâyesine sahip olan, yüreği kocaman ve tatlılar tatlısı bir kadınla tanıştıralım: Heidemarie Schwermer. Heidemarie’nin inanılmaz hikâyesi bundan tam 22 sene önce başlıyor. Aslen öğretmen olan Heidemarie, o dönemler bir ortaokulda çalışmaktadır ve oldukça zor ve kötü giden bir evliliği vardır. En sonunda bu evliliğin baskısına daha fazla dayanamaz ve işini gücünü bırakıp 2 çocuğunu da alarak Dortmund’a yerleşir. Burada Heidemarie’nin ilk idrak ettiği şeylerden biri, sokaklarda ne kadar çok evsiz insan olduğu olur. Bu durum kendisini öylesine üzer ki, gerçekten de bununla ilgili bir şeyler yapmaya karar verir. Evsizlerin topluma geri kazandırılabilir bireyler olduğunu savunarak işe koyulur. Heidemarie’nin asıl inandığı şey ise, evsizlerin tekrar t...

Paranın Gittiği Yerden, Geldiği Yer Belli Olur!

Paranın Gittiği Yerden, Geldiği Yer Belli Olur! Çok zengin biri camiye gider. Yanına da tesadüfen fakir ve garip birisi namaza durur. Aslında o bir Allah adamıdır. Namazdan sonra bu fakir, duasında, yemeklerin isimlerini de sayarak, “Yâ Rabbi, acıktım, bana şu yemekleri gönder!” der. Zengin, bunu işitince, kendisine duyurmak için böyle dua ettiğini zannedip ona, “Kardeşim, ne diye böyle dolaylı yoldan söylüyorsun, açıktan isteseydin verirdim” der. Fakir, “Ben Rabbimden istedim, sen de kimsin?” der ve bir kenara çekilir, uyumaya başlar. Az sonra birisi, elinde tepsiyle gelir. Fakiri uyandırıp, “Efendim, yemekleriniz geldi. Ben dışarıda bekliyorum, yemekten artan olursa alacağım” der. Tepside fakirin duada istediği yemeklerin aynısı var. Zengin şaşırır. Merakla dışarı çıkıp yemeği getirene der ki: - Sen kimsin, bu fakir kim, bununla ne ilgin var? - Ben hamalım. Bugün yükünü taşıdığım zengin, on lira yerine, yüz lira ihsan etti. Eve çokça erzak alıp götürdüm. Hanım yemekleri...

İbrahim Edhem'in Hamam Parası

İbrahim Edhem'in Hamam Parası İbrahim Aleyhisselâm Edhem Hazretleri bir gün hamama girmek istemiş. Hamamcıya: — Param yok, hamama girmeme müsaade etmez misiniz? Demişti. Hamamcı parasız hamama girilmez diyerek hamama sokmadı, İbrahim Aleyhisselâm Edhem Hazretleri ısrar etti ise de hamamcı kabul etmedi. Boynu bükük olarak hamamdan ayrılan İbrahim Aleyhisselâm Edhem Hazretleri, öyle bir bağırış bağırdı ki yer gök çın çın öttü... Bu sesi duyan halk, ağlamakta olan İbrahim Aleyhisselâm Edhem Hazretlerinin başına toplanıp: — Bu kadar feryada hacet yok, hamam parasını biz verelim de ağlama!, dediler. İbrahim Aleyhisselâm Edhem Hazretleri toplanan kalabalığa şöyle seslendi: —Ey ehalî! Siz, benim hamama giremediğim için mi ağladığımı sanıyorsunuz? Ben hamama giremediğim için ağlamıyorum. Ben dünyada iken parasız hamama bile sokmuyorlar... Ya ahirette de senin cennete girecek bir amelin yok diye kapıdan geri çevrilirsem benim halim ne olur? Diye ağlıyo...

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı? Ağlamak için gözden yaş mı akmalı? Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı? Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır? Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı? Solması için gülü dalından mı koparmalı? Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı? Öldürmek için silah, hançer mi olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı? Victor Hugo

Talihsiz Boksör

Talihsiz Boksör Yokluk içinde yaşayan, açlıktan neredeyse ölüm derecesine gelmiş, talihsiz, zavallı bir boksör vardı. Yumruklarıyla para kazanamadığından gamını doyurmak için sırtıyla çamur taşımaya başlamıştı. Bu durum, çok ağırına gidiyordu. Kimi zaman coşar, düşkünleri öldüren felekle savaşır; kimi zamansa ümitsizliğe düşer, hayata küserdi. Halkın tatlı tatlı geçindiğini gördükçe, boğazına acı sular tıkanır, zehirlenir; çoğu kez perişan haline ağlayıp şöyle inlerdi; “Şu dünyada benden daha beteri var mı acaba? Kimileri bal şerbeti içiyor, kimileri tavuk, kuzu eti yiyor. Oysa ben ekmeğime sürecek yağ bile bulamıyorum. Şu talihe bak; kedi, kürk giysin; ben, çıplak kalayım; olacak iş mi! Çamur işiyle uğraşırken, ayağım büyük bir hazineye batsa, ne olurdu! Feleğin cilvesiyle hazineme kavuşsam, ben de gün görsem, hayattan zevk alsam, üstümdeki sıkıntıları bitirip eğlenceye dalsam, fena mı olurdu!” Neyse duydum ki, boksör bir gün yine toprak kazıyormuş. Kazarken toprakta ne görse...

Ya Rabbi, Ben Sana Secde Etmek İstiyorum!

Resim
Ya Rabbi, Ben Sana Secde Etmek İstiyorum ! “Avukat Bekir Berk Ağabey1989 yılında çok ağır bir hastalığa yakalanmıştı. 95 kilodan 52 kiloya düşmüştü. Namazlarını güçlükle kılıyordu. O kadar ki, bazen abdest alırken ve namaz kılarken defalarca bayılıyordu. Ayıldığı zaman ilk sözü, ‘Namaz vakti geçti mi?’ veya ‘Namaza kaç dakika var?’ sorusu idi. Londra’da tedavi gördüğü yıl şöyle bir hadise yaşamıştı. Namaza durmuş ve iki rekâtını güçlükle kılmış. Üçüncü rekâtın secdesine giderken, ne kadar uğraştıysa başaramamış, takati kesilmiş. Bu duruma çok üzülerek:  ‘Yâ Rabbi, ben Sana secde etmek istiyorum, ama yapamıyorum. Yoksa beni huzuruna kabul etmiyor musun?’ diye içinden geçirmiş. Bunun üzerine Allah’ın inâyetiyle, alnının Kâbe’deki soğuk mermerlere değdiğini, oraya secde ettiğini görmüş. Bu şekilde namazın iki rekâtını Londra’da, iki rekâtını Mekke’de edâ etmiş. Bu hâtırasını namazdan sonra tahdis-i nimet olarak anlatmıştı.” İhsan At...

Ölüm

Ölüm  Küçüklüğümden beri dar yerlerden sıkılır ve buralardan adeta feryat ederek kaçardım. Daha sonra bunun bir hastalık olduğunu anlamış, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım. Oysaki o dar mekânlara simdi ister istemez girecektim. Beni sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta yerleştirmişlerdi. Çevremde dolaşanların seslerini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapalı olmasına rağmen, her nasılsa onları görebiliyordum. -"Genç yaşta oldu zavallı" diyorlardı. "Hâlbuki yapacak ne kadar işleri vardı" Gerçektendi birçok işim yarım kalmıştı. Mesela oğluma iyi bir is kuramamış, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirmemiştim. Büyük bir firma kurup dostlarımı o firmada toplamakta, artık hayal olmuştu. Kış çok yakın olduğu halde odun-kömür isini halledememiş ve carinin akan yerlerini aktaramamıştım. Birden kulaklarımı çınlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köşelerinde yankılanıyor ve -...