Kayıtlar

Mayıs 5, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

En Aziz Varlığımız!

En Aziz Varlığımız! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Hem bilin ki, içinizde Allah’ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” (Hucurât, 7) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Sizden önceki çağlarda nice yiğit Müslümanlar büyük çileler çektiler: Kafirler onları çukurlara gömdüler; vücutlarını testereyle ikiye biçtiler; bedenlerini demir tarakla taradılar; etlerini parça parça ettiler; butün bu zulümlere rağmen onlar dinlerinden dönmediler.” (Buhârî, Menâkıb 25, Menâkıbü’l-Ensar 29, İkrâh 1; Ebû Dâvûd, Cihâd 107; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 109) Dinimiz en aziz varlığımız, dünya ve âhiretteki en değerli sermayemizdir. Onu korumak, onu yaşamak, ve yaşatmak için gerektiğinde her sıkıntıyı göze almalıyız. Bu dünyaya imtihan olmak için geldik. Dünyadaki her şeyin fâni olduğunu gördük. Sadece Allah’ı

Zarif Gönüller

Zarif Gönüller Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara lâf attığında, (incitmeksizin) «Selâm!» derler (geçerler).” (Furkân, 63) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Size iyilik yapanlara karşı iyilik yapmak, fenâlık yapanlara da fenâlık yapmak meziyet değildir. Asıl meziyet, size fenâlık yapanlara karşı aynı şekilde mukâbelede bulunmayıp iyilik yapabilmektedir.” (Tirmizî, Birr, 63) Hz. Mevlânâ şöyle ifâde buyurur: “İnsanı inciten kişinin, Allâh’ı incittiğinden haberi yoktur. O bilmiyor ki bu küpün suyu, Hak ırmağının suyu ile birleşmiştir.” “Bilgisizliğimiz, körlüğümüz yüzünden, Hakk’ın velîlerini hor görmek, onları incitmek istiyoruz.” “İbtilâ, belâya uğrayış bir hastalıktır, belâya uğrayan kişiye acırlar, ama ahmaklık öyle bir hastalıktır ki başkalarını da yaralar ve incitir.” “Ahmaklar, insan yapısı mescide saygı gösterirler de, gönül sahiplerinin gönüllerini kırmaya çalışırlar.”

Muhabbete Lâyık Bir Gülşen

Muhabbete Lâyık Bir Gülşen Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” (Nisâ, 19) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en iyi olanıdır. Sizin en hayırlılarınız da, kadınlarına karşı ahlâken en hayırlı olanlarınızdır.” (Tirmizî, Radâ, 11/1162) Hz. Peygamber (sav)’in kadınlara olan nezâketine âit şu misâl ne güzeldir: Bir seyâhette Enceşe adlı bir hizmetçi şarkı söyleyerek develeri hızlandırdı. Hz. Peygamber (sav) de, hızlanan develer üstündeki hanımların zayıf vücûdları incinebilir düşüncesiyle, zarîf bir teşbîhte bulunarak: “Yâ Enceşe! Dikkat et, camlar kırılmasın!” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 95; Ahmed, III, 117) H

Işığı Görmek

Işığı Görmek 4 Temmuz 1952 günü 34 yaşında bir kadın, Pasifik Okyanusu’na dalarak, Catalina adasından, 21 mil batıda kalan Kaliforniya’ya doğru yüzmeye başladı. Eğer başarılı olursa, bunu yapan ilk kadın olacaktı. Adı Florance Chadwick olan bu yüzücü, Manş Denizi’ni her iki yönde geçen ilk kadındı. O sabah su, vücudu uyuşturacak kadar soğuktu ve sis o kadar yoğundu ki, beraberindeki tekneleri güçlükle seçebiliyordu. Milyonlarca insan televizyonlarından onu izliyordu, köpekbalıkları ve dondurucu soğuğun etkisini hiçe sayarak 15 saat yüzdü. Yakındaki bir teknede bulunan annesi ve antrenörü, karaya çok yaklaştığını ve devam etmesini söyledilerse de o, kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Azimli yüzücü, Kaliforniya kıyısına yarım mil kala sudan çıkışının nedenini şöyle açıkladı: “Karayı görebilseydim başarabilirdim! Vazgeçmesinin nedeni ne yorgunluk, ne de soğuktu... Tek neden, sis yüzünden karayı görememekti.” www.ogretmenlik.com

Fırındaki Kaz

Fırındaki Kaz Birinci Perde  Hikâyeyi dost meclisinde Ali Coşkun anlattı... Eski TOBB Başkanı... Eski milletvekili... Eski bakan. "Fi" tarihinde... Adamın biri kaz almış. Fırıncıya götürmüş: Bunu kes... Temizle... İçini doldur... Fırında pişir...  Saat kaçta gelip alayım? İkindi vakti gel... Kaz, nar gibi kızarır. İkinci Perde Fırıncı ile Hâkim  Fırıncı kazı pişirmiş... Tezgâhın üstüne koymuş. Bu sıra... Kadı Efendi (Hâkim Bey) fırının önünden geçiyormuş... Kazı görmüş: Fırıncı ben bu kazı aldım.  Ama sahibi var Kadı Efendi.  Neee?... İtiraz mı ediyorsun?... Şimdi fırınını kapatır, seni de içeri atarım ha!  Aman elini ayağını öpeyim Kadı Efendi... Buyurun, kaz sizindir. Üçüncü Perde Kaz Uçtu  Biraz sonra kazın sahibi gelmiş: - Fırıncı kazı pişirdin mi?.. Ver bakalım.  Kaz uçtu... Gitti.  Nasıl uçtu?... Kesmedin mi?... Pişirmedin mi?  Kestim, pişirdim ama...  Uçuverdi.  Adam fırının küreğini kaptığı gibi, fırıncının

Fırıncı Mehmet Ağa

Fırıncı Mehmet Ağa Fırıncı Mehmet Ağa, dedemi ziyaret etmek için Dörtyol’dan trene biner. Sarayönü’nde iner. Oradan Lâdik’e gelmek için -o zaman çok yoktu zaten- bir vasıta bulamaz. Bu sırada merkebi olan delikanlı bir Lâdikliye rast gelir. Tanıştıktan sonra beraber gelmek için Lâdik’e yönelirler. Sırayla eşeğe binerek nihayet Lâdik kabristanına kadar gelirler. Mehmet Ağa, delikanlıya -“Ben şimdi kabirdekilere duâ edeceğim. Sen de âmin diyesin” der ve ellerini kaldırır. Delikanlı ise eşeğin yularından çok sıkı tutuyor ve kaçırırım diye çok korktuğu için duâya ellerini kaldırmıyor. Mehmet Ağa: —Evladım, eşeğe eziyet etme, bırak yularını hayvan serbest kalsın, deyince çocuk: —Nasıl bırakayım amca! Bu hayvan çok huysuz, hemen kaçar. Babam da beni çok döver, der. Mehmet ağa ise: —Hele sen bırak, sözümü dinle, deyince çocuk eşeğin yularını bırakır. Ancak huysuz eşek kaçıp fırlayacağı yerde yönünü kabristana doğru döner, kulaklarını diker ve dua yapılıp bitinceye kadar hi