Kayıtlar

Eylül 7, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölümü çocuklara nasıl anlatmalı?

Ölümü çocuklara nasıl anlatmalı? Ölüm meselesini çocuklara en doğru biçimde anlatmanın yolu biz büyüklerin onu en doğru biçimde anlamamızdan geçer. Deprem sonrası, birçok kişi pek çok konuda yığınla şey söyledi. Ama her meselede olduğu gibi bu meselede de, atlanan, gözden kaçan, hiç değinilmeyen mevzular kaldı. Bu kapısı açılmadık konuların içinde en önemlisi de, bütün hayatı koca bir oyun gibi gören çocukların, bir anda gerçek hayatın en gerçek yüzüyle burun buruna gelmeleri oldu. Çocuklar bu büyük depremden sonra, annelerini, babalarını, kardeşlerini, sokakta birlikte oynadıkları arkadaşlarını ölümün alıp götürüşünü gördüler. Enkaz altlarından ölü insanların çıkarılışını izlediler, harabe sokaklarda, eski oyun günlerinin izini ararken daha önce hiç tanışmadıkları ceset kokularını duydular. Ölüm, bütün çıplaklığıyla karşılarına çıktı. Büyükler kendi dertlerine düşmüş olmanın verdiği telâşla, çocukların bu ölümle ilk ve yoğun karşılaşmalarının ardından, onlara ne gibi açıklamala

Ben 5 yaşındayken

Ben 5 yaşındayken "Ben 5 yaşındayken annem her zaman bana mutluluğun hayatın anahtarı olduğunu anlatırdı. Okula başladığım zaman sınavda bana büyüyünce ne olmak istediğimi sorduklarında ´mutlu olmak istiyorum´ yazdım. Onlar bana soruyu anlamadığımı söylediler, ben de onlara onların hayatı anlamadığını söyledim." John Lennon Bildiğini bilenin arkasından gidiniz, Bildiğini bilmeyeni uyarınız, Bilmediğini bilene öğretiniz, Bilmediğini bilmeyenden kaçınız.                                   Konfüçyus

Bir Gün Ormanda...

Bir Gün Ormanda... Bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelip okul açmaya karar verdiler. Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve yılanbalığı yönetim kurulunu oluşturdu. Tavşan, müfredatta "koşma"nın bulunmasını istedi... Kuş, "uçma"nın, balık "yüzme"nin, sincap ağaca "tırmanma"nın, mutlaka zorunlu dersler arasında olması gerektiğini söyledi. Bütün bunları bir araya getirip bir müfredat programı yaptılar ve bütün hayvanların bu dersleri görmesini istediler. Tavşan koşu dersinden A alıyor olmasına rağmen, ağaca tırmanmak onun için çok ciddi bir sorundu. Sürekli kafa üstü düşüyordu. Bir süre sonra beyni hasar gördü ve eskisi gibi koşamadı. Artık koşuda A almak yerine, C alıyordu. Ve tabii, ağaç tırmanmada da her zaman zayıf nota talim ediyordu. Kuş, uçmada çok başarılıydı, ama sıra toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar başarılı değildi. Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu. Bir süre sonra toprak kazma notu hâlâ F olmasına rağme

Kazdığı Kuyuya Kendi Düşen Genç

Kazdığı Kuyuya Kendi Düşen Genç 23 Mart 1994’te Ronald Opus’un cesedini inceleyen adli tabib, onun kafasından yediği kurşunla öldüğü sonucuna vardı. Ronald Opus, on katlı bir binanın tepesinden, intihar niyetiyle aşağıya atlamıştı. Umutsuzluğunu, geride bıraktığı bir notta açıklıyordu. Ancak dokuzuncu katın önünden geçerken pencereden gelen kurşun başına isabet etmiş, hayatı bu kurşunla sona ermişti. Apartmanın sekizinci kat penceresi düzeyinde cam silicileri korumak için konulmuş bir ağ vardı; ama bu ağın varlığını ne silahı çeken, ne de müteveffa Ronald Opus biliyordu. Açıkçası, kurşun olmasaydı, Opus’un intihar girişimi başarılı olamayacak; zemine çakılmadan, sekizinci kattaki ağa takılıp kalacaktı. Opus’un dokuz kat aşağıda yere çakılmayıp ta dokuzuncu kattan düşüyor olduğu anda başına gelen kurşunla vurulmuş olması, yere çakılmış olsaydı, muhtemelen onun ölüm sebebini intihardan cinayete çevirmeyecekti. Fakat Opus’un intihar girişiminin başarılı olamayışı, savcıyı elind

Müslümanlara Bu Çeşmeden Su İçmek Haram!

Müslümanlara Bu Çeşmeden Su İçmek Haram! Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:“Her kula helâl, Müslüman’a haram!” Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye… *Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka– paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmışlar adama. Adam: – “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış: – “Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama bir yandan da merak edermiş: – “Nedir gerekçen?” diye sormuş. Adam: – “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama

Mutluluk Kolaydır…

Mutluluk Kolaydır… Arkadaşları, yeni evli gence, bir çay sohbetinde: – “Sen evleneli neredeyse bir sene oldu, ama maşallah sizin evden çıt çıkmıyor, siz hiç tartışmaz mısınız?” diye sorarlar.  “Hayır” diye cevaplar yeni evli genç ve ilave eder: – “Akşam işten geldiğimde, kapı açılınca hanıma şöyle bir bakarım. Eğer hanım, eteğinin ucunu belinde topladıysa bilirim ki hanımın günü iyi geçmemiş ve havası yerinde değil. Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım. O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz. Dinleyenlerden biri: – “Peki birader, kapı açıldı, yenge eteğin ucunu belinde toplamış, sen de fesin püskülünü soldan sarkıtmışsın. İki taraf da asabi, o zaman ne olacak?” diye sormuş.