Kayıtlar

Aralık 11, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Allah Haramdan Kaçanı Korur

Allah Haramdan Kaçanı  Korur Ünlü hükümdar Timur'dan sonra yerine geçen oğullarından Şahruh (XV. y.yıl) babasının tersine bilime ve bilgine değer veren, dindar, halim, selim biriydi. Bilginlerle oturup kalkmaktan zevk alırdı. Şahruh'un çevresindeki bilgin kişilerden biri de Nimetullah Efendi idi. Aynı zamanda evliyadan olan Nimetullah Efendi'nin dilinden düşürmediği bir söz vardı: "Allah haramdan kaçanı korur" (Yani kişi haramdan kaçarsa Allah ona haram yedirmez, nasip etmez, demek istiyordu.) Bu sözü sık sık tekrar eder, bununla biraz da hükümdar ve adamlarını uyarmak amacı güderdi. Şahruh da bunun her zaman mümkün olmayacağını, insanın bazen bilmeden de harama el uzatabileceğini ileri sürerdi. Şahruh bir gün sarayında özellikle Nimetullah Efendi'yi ağırlamak üzere bir ziyafet düzenledi. Başta hükümdar ve Nimetullah Efendi olmak üzere davetliler sofraya oturdular. Baş yemek kehribar gibi kızarmış bir kuzu çevirmesiydi. Herkes gibi Nimetullah Efendi

Ebedi Saadet Rehberi Örnek Şahsiyet

Ebedi Saadet Rehberi Örnek Şahsiyet Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Andolsun ki, Rasûlullâh'ta sizin için, Allâh'a ve âhıret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh'ı çok zikredenler için bir “üsve-i hasene” vardır." (Ahzâb, 21) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Ben, alışılagelen kötü âdetleri ve nefislerin lüzumsuz isteklerini ortadan kaldırmak için gönderildim.” (Kenzü’l-ummâl, XV, 226) O öyle bir şahsiyettir ki, O'nu kendilerine rehber edinip kendisine tabî olanların her biri göklerdeki yıldızlar gibi insanlığın mümtaz şahsiyetleri olmuş; ebedî seâdet ve huzûra ermişlerdir. O'na muhâlefet edenler ise, ebedî bir pişmanlık ve perîşanlığa sürüklenmişlerdir. O öyle bir şahsiyettir ki, Cenâb-ı Hak O'na «habîbim» demiştir. O öyle bir şahsiyettir ki, her yönüyle insanlık için serâpâ bir rahmetten ibarettir. Bu meyanda O'nun kalbinin insanlara karşı ne derecede şefkat ve merhametle dolu olduğunu şu âyet-i kerîme ne güzel sergiler: "Size kendi

Cahillerden Yüz Çevir

Cahillerden Yüz Çevir Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A'raf, 199) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit kızdığı zaman öfkesini yenen adamdır.” (Buhârî, Edeb 76; Müslim, Birr 107, 108) Buhârî Şerhi’nde Abdullah ibn Abbâs der ki: Necid eşrâfından ve müellefe-i kulûbdan Uyeyne ibn Hısn Medine’ye geldi. Yeğeni Hürr ibn Kays’a misafir oldu. İbn Kays, Hz. Ömer’in yakınlarındandı. Meclisinde genç ihtiyar bir takım hâfızlar ve fukahâ da bulunurlardı. Halîfe halkın işlerini bunlarla görüşürdü. Uyeyne yeğenine; “Ey kardeşimin oğlu! Halîfenin yanında yüksek mevkiin var, benim için bir müsâade alsan da ziyaret etsem”, dedi. O da müsâadeyi aldı, Uyeyne Hz. Ömer’in huzuruna girdiğinde; “Ey Ömer, bize ne bol dünyalık verirsin, ne de aramızda adaletle hükmedersin”, dedi. Hz. Ömer öfkelenerek, Uyeyne’nin üzerine yürüdü. Şehâmetli Halif

Cihad Nasıl Yapılır, Müslüman Katliamı Nasıl Önlenir?

Cihad Nasıl Yapılır, Müslüman Katliamı Nasıl Önlenir? Yazar: Yaşar AKKAŞ Gazetelerden aldığımız haberlerde:  ABD basını; “Türkiye Dünya'nın en iyi füzesini yaptı!”  haberlerini duydukça göğsümüz kabarıyor. Emeği geçenlerden Allah’ü Teâlâ razı olsun. Başarıların devamını bekler; kıtalararası balistik füzelerle [Intercontinental ballistic missile] taçlandırılmasını temenni ederiz. Bugün dünyanın her yerinde Müslüman kanı ırmak olmuş akıyor. Hiç kimse buna dur demiyor. Bunun sebebi Müslümanların ekonomik, askeri ve diğer alanlarda çok zayıf olması… Biz Müslümanların bu zilletten kurtulabilmesi ve ayakta durabilmesi için yerli kaynaklarla dünyanın en güçlü ve teknolojik silahlarını üretmesi, ekonomilerini geliştirmesi, ümmetin birliğinin sağlanması, İslâm Halifesinin seçilmesi gerekiyor. Müslüman elindeki silahları öldürmek için değil yaşatmak için ve caydırmak için kullanır. Müslümanlar Medine’de ve Mekke’de en güçlü dönemlerinde iken bir sürü Yahudi vardı. Hepsi

Yeryüzünde İlk Aile Âdem ve Eşi

Yeryüzünde İlk Aile Âdem ve Eşi Çok eski zamanlarda şu üzerinde yaşadığımız dünya yoktu. Yalnızca her şeyin yaratıcısı Yüce Allah vardı. Sonra üzerinde yaşadığımız dünyamız Yüce Allah'ın “OL” emri ile yaratıldı. Dünya yaratılmıştı ancak ne dünyada, ne cennette hiç insan yoktu. Kitabımız Kur'an'da anlatıldığı gibi Cennet çok güzel bir bahçedir. Hiç kimse onun güzelliğini bu dünyada hayal bile edemez. Akışı tatlı soğuk sularla çağlayan pınarlar, süt ve bal nehirleri hep cennettedir. İşte şimdi şu üzerinde yaşadığımız dünya bile yokken, Allah, Meleklerine şöyle seslendi: -Yeryüzünde ben sorumlu bir varlık olan insanı yaratacağım. Bunun üzerine Melekler sordular: -Biz senin emirlerini yerine getiremiyor muyuz? Yüce Allah Meleklerin bu sorusu üzerine: -Ben sizin bilmediğiniz bazı şeyleri kastediyorum, dedi. Daha sonra ilk insan olan Âdem'i balçık halindeki çamurdan yarattı ve ona can verdi. Âdem aynı zamanda ilk Peygamberdi. Yani Allah'ın ilk elçisi

Habil ve Kabil

Habil ve Kabil Âdem ile Havva dünyamızda yaşamaya başladıklarında dünya onlara çok büyük gözüktü. Her ikisi de her yerin kendileri gibi insanlarla dolmasını Allah'tan istediler. Soğuk bölgelerde, çöllerde, ormanlarda, dağlarda her yerde insanlar olsun ki insanlar birbirleriyle anlaşsınlar, dünyada korkmadan yaşayabilsinler. Kısa süre sonra Allah onlara birçok çocuk verdi... Ve dünyaya yayıldılar. Eskimolar, Çinliler, Asyalılar, Avrupalılar, herkes Âdem ile Havva'nın çocuklarıdır. Şimdi sizlere bu çocuklardan ikisinin, Habil ile Kabil'in hikâyesini anlatmak istiyorum. Büyüyüp evlenme çağına geldiklerinde ikisi de aynı kızla evlenmek istemişlerdi. Ancak içlerinden hangisinin bu güzel kızla evleneceğine bir türlü karar verememişlerdi. Sonra babalarına danıştılar. Âdem de onlara, Allah için kurban adamalarını söyledi. Şayet hangi kurban kabul edilirse, kurbanı kabul edilen kişi bu kızla evlenme hakkına sahip olacaktı. Hemen ikisi de koyun sürülerinin yanına koştular