Kayıtlar

Taht etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gönül Calab'ın Tahtı

  Gönül Calab'ın Tahtı   Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer, dembedem yoldan azar Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise   Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü Kördür münkirin gözü, alem münevver ise   Gönül Calab'ın tahtı, Calap gönüle baktı İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise Sen sana ne sanırsan ayruga da onu san Dört kitabın manası budur eğer var ise   Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise   Yunus Emre Kuddise Sirrûh

Yâ Rab! Yâ Rab!

  Yâ Rab! Yâ Rab!   Ne esir-i taht ne de tâc olayım, Ne de muhtacına muhtaç olayım! Muhtaçlara muhtaç etme beni yâ Rab! Bir tek sana muhtaç olayım…   Muhanetin derdi çok zordur çok zor, Muhanetten iş bitirmeyi istemek ateşten kor… Ne derdim varsa hepsinin sende dermanı var; Koyma beni dâra düşürme beni zâra Allah’ım!   Razzak’sın, Kâdiri Mutlak’sın, Rahman’sın ve Rahim Ahrette şefaatçim olsun; Rasulün Muhammed habibin İbrahim; Yolundan ayırma beni; Allah’ım her daim; Kurda kuşa yem etme beni yâ Rab!   Günahım çok; nefse şeytana çok kanarım; İman temeli sağlam; lakin amelde akmayan bir pınarım; Sen bana kulum demeyi buyur; ben Cehennem, de olsa yanarım; Kulluğundan insanlıktan zerre ayırma beni yâ Rab!   Habibine ümmet doğdum öyle de öleyim; Huzuruna şehadet şerbetini içip de geleyim; Kanımı canımı kabul buyur, yoluna kurban olayım; Beni doğru yoldan ayırma yâ Rab!   Oradan oraya savruldum sanki bir saman gibi; Yandıkça yandım tütt

Şehit Tahtında Rabbe gülümser…

Şehit Tahtında Rabbe gülümser… Şehit tahtında Rabbe gülümser… Ah binlerce canım olsaydı der, Şehit tahtında Rabbe gülümser… Canım bedeli bir sofradan yer! Ümitsiz olmaz, ümitsiz olmaz! Sevdasız olmaz, sevdasız olmaz! Dağları oyup zindan etseler, Allah nurunu söndüremezler, Dağları oyup zindan etseler, Davamın önüne geçemezler! Yarasız olmaz, Çilesiz olmaz! Şehitsiz olmaz, Kurbansız olmaz! Şehit tahtında Rabbe gülümser, Ah binler ce canım olsaydı der, Şehit tahtında Rabbe gülümser, Canım bedeli bir sofradan yer! Karanlık ölür, zülümat ölür! Gözler önünde ve Ölüm ölür! Anladım artık Uhud ve Bedir, Ve Ümit sevda Şehadet nedir, Soludum Kanri Mahşer anını, Ümidi Şehidi ve Sevdayı! Şehit tahtında, Rabbe gülümser, Ah binler ce canım olsaydı der, Şehit tahtında, Rabbe gülümser, Canım bedeli, bir sofradan yer!

Sultan Abdülhamid’i Tahttan Nasıl İndirmişlerdi

Resim
Sultan Abdülhamid’i Tahttan Nasıl İndirmişlerdi Prof. Dr. Mustafa Armağan Tarih: 27 Nisan 1909. Yer: Yıldız Sarayı, Küçük Mabeyn Köşkü. Sultan 2. Abdülhamid'in tahttaki son dakikaları. Yalnızdır, Sultan, gözü gibi baktığı asker tarafından işgal ve hatta yağma edilmiş olan Yıldız Sarayı'nın bir köşkünde iki haremağasıyla beraber gelecek haberlere muntazırdır. Öylesine kuşatılmıştır ki etrafı, bırakın kendisine kahve ikramını, aç kalmış çoluk çocuğuna ekmek bile bulamamaktadır. 33 sene eteğinin bir ucu Adriyatik'te, öbürü Basra Körfezi'nde serili bir imparatorluğu kurtlara yem etmemek için çırpınmış olan Sultan Abdülhamid şimdi kendi evladı gözüyle baktığı asker kılıklı eşkıya tarafından tahtından düşürülmektedir. Efendim, dağa çıkan Resneli Niyazi çok dürüst, namuslu ve kahramanmış! Geçin efendim bunları. Cuma vakti cümle erat ve zabitan namazdayken tabur kasasını kırarak 200 Hamidî altını çalan ve devletin silahlarına el koyarak adamlarıyla dağa çı

Alışılmadık Bir Taht Kavgası

Alışılmadık Bir Taht Kavgası        Orhan Gazi, babasının vefatından sonra riyaset yükünün ağır mesuliyetinin idraki ile büyük bir asalet ve nezâket göstererek onu ağabeyi Alâeddin’e teklif etti:        “Babamın bıraktığı tahta buyur sen otur!” dedi. Tarihte eşine çok ender rastlanan bu tahta dâvet teklifi üzerine ağabeyi Alâeddin de, kendisinin almış olduğu manevi ve yüce terbiye icabı gerçeği takdir ederek:        “Hayır! Cennet-mekân babamız bu vazifeyi sana tevdi buyurdu. Onun dua ve himmetleri senin üzerindedir. O, kendi zamanında seni nasıl askerin başına serdar yaptıysa, şimdi dahi aynı vazife senindir; beylik sana yaraşır…” dedi. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları