Kayıtlar

Haziran 3, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

On Zümre Vardır ki Bunlar Aldanmışlardır

On Zümre Vardır ki Bunlar Aldanmışlardır 1- Halik’ın Allah olduğunu bilip de O’na kulluk etmeyen. 2- Razıkının Allah olduğunu bilip de huzur ve itminan içinde bulunmayan. 3- Dünyanın zail olduğunu bildiği halde ona itimat eden, yani her türlü işinde onu esas kabul eden. 4- Vârislerinin, kendinin düşmanı olduklarını bildiği halde onlar için mal biriktiren. 5- Ölümün bir gün muhakkak geleceğini bildiği halde ona hazırlanmayan. 6. Kabrin ahiret menzili olduğunu bilip de orası için tedarikli bulunmayan, amel-i salih işlemeyen. 7- Kendisini hesaba çekecek olanın Allah olduğu ve O’nu aldatmanın imkânı bulunmadığını bildiği halde sahih bir hüccete dayanmayan. 8- Cennete ulaşmak için sırattan geçileceğini bildiği halde cehenneme düşmekten korkmayan. 9- Ateşin facirlere me’va (yuva) olduğunu bildiği halde ondan ürpermeyen, 10- Cennetin ebrarın yurdu olduğunu bildiği halde oraya girmek için amel etmeyen, kimseler aldanmıştır. Yakîne eren tûl-i emeli terk eder. Tûl-i e

M. Zâhid Kotku Kuddise Sirruh’tan Öğütler

M. Zâhid Kotku Kuddise Sirruh’tan Öğütler ● Az ye! ● Az uyu! ● Az konuş! ● Cömert ol! ● Nefsine muhalefet et! ● Tevâzu’lu, alçak gönüllü ol! ● Güler yüzlü ol! ● Dedikoduya karışma! ● Tefekkürü unutma! ● Mümkün olduğu kadar kimseden bir şey isteme! ● Kat’iyyen kimseyle münâkaşa etme! ● Kimsenin aybını görme ve araştırma! ● Halka fazla meyletme! ● Kim bir şey isterse vermeğe çalış! ● Tembellik etme! ● Zamanını boşa geçirme! ● Gaflet yerlerine hiç uğrama! ● Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’in sünnetine tam sarıl! ● Kardeşlerine itirâz etme, peki demeyi öğren! ● Ruhsatlarla değil, azîmetle amel et! ● Muhakkak her gün Kur’ân-ı Kerîm’den bir bölüm oku! ● Dersini her gün muntazam yap! ● Tam edepli ol! ● Sabır dinin yarısıdır; unutma! ● Mekrûhlardan mutlaka kaç! ● Şek ve şüpheden uzak ol, sıdk ehli ol! ● Öleceğini bilsen yalan söyleme! ● İzinsiz başkasının evine veya odasına girme! ● Aceleci olma! ● Asabî olma! ● Sûizannı bı

Camiye Giderken Düştü Ama Yılmadı…

Camiye Giderken Düştü Ama Yılmadı… Adamın biri camiye gitmek üzere evinden çıkar, fakat karanlıktır ve giderken yolda ayağı takılır düşer. Kalkıp üstünü silkeleyip evine geri döner, elbisesini değiştirip temiz kıyafetlerle tekrar yola çıkar, fakat yine düşer. Yeniden eve gidip üstünü değiştirir ve yola çıkar. Yolda elinde lamba ile birini görür. Yolunu aydınlatan bu adamla beraber mescide doğru ilerlerler. Adam lambayı tutan kişiden namazı kendisinin kıldırmasını ister lambayı tutan adam ise kabul etmez . Düşen adam ısrarla teklif eder tekrar red cevabını alınca merak edip sorar neden kıldırmıyorsun ? Lamba tutan adam kendisinin şeytan olduğunu söyler… Adam şok olur ve neden kendine ışık tutup yolunu aydınlattığını sorar ; Şeytan der ki : Seni düşüren bendim mescide gitmemen için ve sen ilk düştüğünde eve gidip elbiseni değişip tekrar mescide doğru çıkınca Allah senin tüm günahlarını affetti. Ben seni ikinci defa düşürdüm sen tekrar üşenmedin eve gidip elbiseni değiş

Köpek İçin Namaz Kılan Adam

Köpek İçin Namaz Kılan Adam Vaktiyle dergâhın birine bir adam konuk olmuştu. Adam din yolunda gayreti kendisine azık edinmişti. Bir gece sabaha kadar namazdan başka bir şeyle meşgul olmamak niyetiyle dergâhın mescidine gitmişti. Gece olup etraf kararınca bir ses duyuldu. Adam, bir şeyhin mescide geldiğini sandı. Gönlünden, “Böyle bir insan mescide ancak ibadet etmek için gelir. İyi oldu. Böylece kâmil bir adam namazımı görüp, ibadetimi duyacak!” diye geçirdi. Bütün gece sabaha kadar ibadet etti, bir an bile ibadeti bırakmadı. Bir hayli dua etti, ağlayıp inledi. Kâh tövbe etti, kâh istiğfar… Müstehap ve sünnetleri yerine getirdi. Kendisini iyi kul olarak gösterdi. Tan yeri ışıyıp etraf ağarınca mescid aydınlandı. Adam bir de baktı ki, mescidin köşesinde bir köpek yatmış uyuyor. Bu dertle canı yandı, kanı kurudu… Gözyaşları yağmur gibi kirpiklerinden damlamaya başladı… Gönlü utanç ateşiyle öyle bir yandı ki; içinden çıkan ahlarla dili de yandı, damağı da… Kendi kendine de

Kızım için...

Kızım için... Serdar Akinan Çaresizlik bir hayat dersidir. Bir kelime, bazen, anı uzama sonsuzlukla kilitler. Yalan söylememenin neden önemli olduğunu anlatamamanın verdiği yenilgi duygusu çok ağır... Geçen gece duyduğum tek bir kelimeyle, bir an için, bu yenilgiyi aldım. An sonsuzluk gibiydi. Issız ve çaresiz... Kızım bir masum yalan söyledi... Körpe ruhunu o pırıltılı dünyalara bir an önce atıp o sahte cemaate; modern zaman tarikatına üye olabilme pahasına yalana sığındı. 14 yaşındaki çocuklara, birkaç milyon daha kazanmak için kapılarını açıp içki servisi yapan meşhur “müessese”lere veryansın etmek, burada adlarını teşhir etmek çok anlamlı gelmiyor. Çocuğunuzu emanet etiğiniz anne babaların evladınızı bir gece vakti “eğlensinler” diye akranlarıyla sokağa bırakmalarına isyan etmek de beyhude bir çaba... Asıl körlüğünüze, sağırlığınıza kızıyorsunuz. Modern kültür denen şeyin ne olduğunu anlamamız gerek. Kendisini ebeveyn olarak tarif ede

Allah Bizi Her An Görür

Allah Bizi Her An Görür Bir gün bir öğretmen, öğrencilerinden kendisine hiç kimsenin onları görmediği bir yerden ona çiçek toplamalarını ister. Ertesi gün öğrencilerden kimi kimse yokken evinin bahçesinden kimi köyün dışındaki kırlardan topladıkları çiçekleri sevinçle öğretmenlerine verirler. Ancak öğrencilerden biri çiçek getirmemiştir. Öğretmen, "Sen çiçek getirmedin mi? " diye sorar. Ali başını öne eğer "Özür dilerim öğretmenim getiremedim." der. "Neden sizin bahçenizde çok güzel çiçekler olduğunu biliyorum. Hiç birine kıyamadın mı?" Diye soran öğretmenine Ali: "Hepsini toplayıp, size getirmek isterdim. Ama siz hiç kimsenin bizi göremeyeceği bir yerden toplamamızı istediniz. Ben kimsenin olmadığı bir yer ve bir an bulamadım. Çünkü her yerde Allah'ın beni gördüğünü biliyorum." der. Sarılarak Ali'yi öpen öğretmen: "Evet, sevgili yavrularım, benim istediğim cevap buydu. Allah bizi her an görür, duyar ve yaptıklar

Yaşadığınız Her Gün Özeldir

Yaşadığınız Her Gün Özeldir Los Angles Times yazarlarından Ann yazısı... Eniştem; kız kardeşimin tuvaletinin en alt gözünü açtı ve ince kâğıda sarılmış bir paket çıkardı. “Bu” dedi, “sıradan bir çamaşır değil.” Kâğıdı açtı ve çamaşırı bana uzattı. Zarif ve ipekliydi. Kenarları elişi dantelle süslenmişti. Astronomik bir fiyat taşıyan etiketi hala üstündeydi. “Jan bunu New York’a ilk gittiğimizde almıştı. Nereden baksan sekiz, dokuz yıl olmuştur. Hiç giymedi. Özel bir gün için saklıyordu.” Çamaşırı benden aldı ve cenaze evine götürmek üzere ayırdığımız diğer giysilerle birlikte yatağın üzerine koydu. Bırakırken eli bir an yumuşak kumaşı okşar gibi oyalandı. Tuvaletin gözünü hızla kapattı ve bana döndü ve dedi ki: “Hiçbir şeyini özel bir gün için saklama. Yaşadığın her gün özeldir.” Cenazeyi izleyen günlerde enişteme ve yeğenime beklenmeyen bir ölümün arkasından yapılması gereken tüm üzücü işlerde yardımcı olurken sık sık bu sözleri hatırladım. Kardeşimin ailesinin yaşadığ