Kayıtlar

Kıssa etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kıssadan Hisseler!

  Kıssadan Hisseler!   Bir üniversite öğrencisi anlatıyor: “- Bizim üniversitede genç kızların kullandığı saatlerden takan bir doktor vardı. Bu haline sürekli güler, eğlenirdik. Sonradan öğrendik ki o saat ölen kızına aitmiş.” (Acıyla kıvranan ama konuşmayan kalpler vardır…)     “- Hastanenin birinde genç bir kızın başındaki peruk düşer ve orada bulunan herkes gülüp, kahkaha atıp eğlenir. Bir genç adam, kadına yardıma koşar, genç kadın ağlayarak ve titreyerek; Benim hiçbir suçum yok. Kanser ne yazık ki bütün saçlarımı aldı.” der. (Davranışlarınıza ve aymaz tavırlarınıza dikkat ediniz…)   Okulda başarı seviyesi düşük bir çocuk annesinin mezarına gider; “- Anne… Benimle okula gel. Öğretmen beni öğrencilerin önünde ‘senin annen ihmalkâr bir kadın seninle hiç ilgilenmiyor’ diye azarlıyor.” der. (Daima dikkatli ol. Öyle sözler vardır ki, öldürür…)

Kader Kıssası

Kader Kıssası           Bir talebeye yolculuğu sırasında kaderin sırrının bilinmezliğini gösteren ibretlik hadise…           Bir talebe köyden şehre ilim öğrenmek için yaya gidip gelmektedir. Yolculuğu sırasında bir ağacın altında abdest alıp namazını kılar ve dua Eder. Sonra ağaca yaslanır ve:           “Ey Rabbim, ben hep senin için namaz kılıyorum, sana dua ediyorum; ama kader sırrını bir türlü anlayamıyorum. O kadar ilim öğrenmeme rağmen kaderi idrak edemiyorum!” diye düşünmeye başlar.           Yarı uyanık bir hâlde kendini karıncaların okulunda bulur. Karıncaların köyünü su basmıştır. Bir kısmı boğulup gitmiş, sadece yüksek kayaların üzerlerine sığınabilenler hayatta kalmıştır. Sağ kalanların içinden toplanan karınca profesörler bu hiç beklemedikleri suyun kaynağını araştırmaktadırlar. Aralarında şu konuşmalar geçer:           - Bu bir seldir, dağlardan gelmiştir!           - Hayır! Sular ılıktı, yer altından fışkırmıştır!           - Hayır hayır! Bu ol

Muhyiddin-i Arabi Kuddise Sirrûh Hazretlerinden Bir Kıssa

Muhyiddin-i Arabi Kuddise Sirrûh Hazretlerinden Bir Kıssa Muhyiddin-i Arabi Kuddise Sirrûh Hazretlerinin Vahdet-i vücud inancını kendine has bir tarzda açıklanması ve filozoflar hakkındaki müsamahalı görüşleri, dar fikirli, mukallid ve mutaassıb Şeriatçılar tarafından hiç de iyi karşılanmamıştır. Bu yüzden Muhyiddin-i Arabi Kuddise Sirrûh kâfirlik ve zındıklıkla suçlanmıştır. Fakat o kendisine küfredenleri bile hoşgören, affeden büyük bir veli idi. Celaleddin Suyuti’nin yazdığına göre (Vahdet-i Vücud ve Muhyiddin-i Arabi, s.289, İsmail Fenni, 1928) İbn-i Arabi bir gün sokakta giderken kendisini sevmeyenlerden birisi ile karşılaştı. Adam şeyhe küfretmeye başladı. Şeyh ona cevap vermedi. Şeyhin yanında bulunan hizmetçisi: “Efendim baksanıza bu adam size neler söylüyor” demesi üzerine; İbn-i Arabi: “O adamın içine bir takım kötü huylar sinmiş, onları bende görüyor, onlara küfrediyor. Onun gördüğü kötülükler, kötü sıfatlar bende yok!” diye cevap verdi.             Haz

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerin’den Bir Kıssa

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerin’den Bir Kıssa İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerinin, kırk yıl yatsı namazı abdestiyle sabah namazını kıldığı söyleniyor, bu doğru mudur? Cevap: Değerli kardeşimiz, Öncelikle şunu belirtelim ki, yatsı namazı imsak vaktine kadar kılınabilir. Yatsı namazı için tercih edilen vakit, gecenin üçte biri veya yarısı geçinceye kadar devam eder. Çünkü Allah elçisi şöyle buyurmuştur: "Ümmetime zorluk vermesem, yatsı namazını gecenin üçte birine veya yarısına kadar geciktirmelerini onlara emrederdim."(eş-Şevkânî, II,11). Enes Radiyallahü Anh, Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem'in yatsı namazını gecenin yarısına kadar geciktirip, sonra kıldığını bildirmiştir (eş-Şevkânî, II,12). Hz. Aişe Radiyallahü Anha'dan de şöyle dediği nakledilmiştir: Hz. Peygamber bir gece yatsı namazını geciktirdi. O kadar ki mescidde bulununlar uyumuştu. Sonra çıkıp namaz kıldı ve şöyle buyurdu: "Eğer ümmetime zorluk vermesem bu vakit yatsı na

Habil-Kabil Kıssası ve Alınacak Dersler

Habil-Kabil Kıssası ve Alınacak Dersler Hz. Havva cennette yasak buğdayı yemezden önce, Kabil ve kız kardeşi İklimya’ya hamile kalmış, yeryüzüne indirilince de Habil ve kız kardeşi Lebuda’ya hamile kalmıştı. Âdem Aleyhisselâm’ın, Allah-ü Teala’nın emri gereğince kızlarını, ikizi hariç istediği kardeşi ile evermesi caizdi. Kabil ve Habil büyüyünce, Kabil’in Habil ile doğan kız kardeşi Lebuda ile Habil’in de Kabil ile doğan kız kardeşi İklimya ile evlendirmesini, Allah-ü Tealâ, Âdem Aleyhisselâm’a emretti. Kabil’in ikizi Habil’in ikizinden daha güzeldi. Şeytanın da verdiği vesvese ile Kabil buna rıza göstermedi. “Biz cennet çocuğuyuz, bunlar ise dünya çocuğu ben kardeşime daha lâyığım”. Diyor, bunun Allah-ü Tealâ’nın emri olduğunu bilemiyor, babası Hz. Âdem’in isteği olduğunu zannediyordu. Âdem Aleyhisselâm: “Birer kurban kesin. Kimin kurbanı kabul edilirse Lebuda ile o evlenir” dedi. Çobanlık yapan ve takva sahibi bir genç olan Habil, çok güzel bir koç getirdi. Çiftçilik y

Evliyalardan Bir Kıssa

Evliyalardan Bir Kıssa 6 yüz sene cihana hükmetmiş Osmanlı imparatorluğunun manevî direkleri o büyük imparatorluğu ayakta tutmuşlardır. Bu büyük veliler her hususta Osmanlı idaresine yardımda bulunur, harp zamanında savaş meydanlarında, sulh anında ise memleket dahilinde padişahlara yol göstermişlerdir. Bunlardan birisi de Dördüncü Sultan Murat devrinde yaşamış, Armağani Mehmet Efendi namı ile meşhur validir. Aslen Foçalı olan Armağanî Mehmet Efendi, herkese bir elma hediye ettiğinden kendisine bu isim verilmiştir... Armağanî Mehmet Efendi, bir gün Padişah'tan izin alarak akrabalarını ziyarete gidiyordu. Üsküdar tarafında Bostancıbaşı Köprüsünden geçerken vebalıların iyi ve kötü ruhları ile bizzat konuşup, kimlerin bu hastalıktan öleceğini ve kimlerin kurtulacağını öğrendi. Ve bir liste hazırlayarak “Dördüncü Murat Han'a takdim etti. Bu liste verildikten üç gün sonra İstanbul’da öyle bir veba velvelesi vuku buldu ki, Armağanî Mehmet Efendi'nin listesine göre tam y

Beyazıt Velî Hazretlerinden Bîr Kıssa

Beyazıt Velî Hazretlerinden Bîr Kıssa Osmanlı padişahları arasında, Fatih Sultan Mehmed ve onun oğlu Beyazıt Veli gibi, Abdülhamid Han gibi evliya padişahlar çok gelmiştir. Aşağıda okuyacağınız hadise, Evliya Çelebi'nin kaydettiğine göre, Sultan Beyazıt Veli'de vuku bulmuştur. Hazreti Fatih'in oğlu Sultan Beyazıt, saltanatları zamanında vefatından yedi sene evveline kadar et yememişlerdi. Bir gün o kadar çok paça yemek istedi ki, artık dayanamayacak hale gelmişti. Kendisi ise nefsine harp ilân etmişti, muvaffak olmak için uğraşıyordu. En sonunda bir tabak sirkeli ve sarımsaklı paça getirilmesini emretti. Paça çorbası geldikten sonra da önüne koyup yemedi ve nefsine hitaben: — Ey nefis! İşte arzu ettiğin paça. Önünde, istersen çık da ye! Deyince hemen ağzından gelinciğe benzer, iki gözleri de kör, bir mahlûk çıkarak tabağın kenarına geçti ve paçayı köpek kuduz gibi içip bitirdi. Tatmin olduktan, çorbayı bitirdikten sonra da, geldiği yere- geri dönmek maksadıyla

Hz. İbrahim Aleyhisselam ve Hz. İsmail Aleyhisselam'ın Kıssaları

Hz. İbrahim Aleyhisselam ve Hz. İsmail Aleyhisselam'ın Kıssaları İbnu Abbas Radiyallahü Anh anlatıyor: "Hz. İbrahim Aleyhisselam beraberinde Hz. İsmail Aleyhisselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim Aleyhisselam, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim Aleyhisselam anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı. Hz. İbrahim Aleyhisselam bundan sonra emr-i ilahi ile arkasını dönüp Şam'a gitmek üzere oradan uzaklaştı. İsmâil'in annesi, İbrahim Aleyhisselam'ın peşine düştü ve ona Kedâ'da yetişti. "Ey İbrahim aleyhisselam, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gid

Kel, Alatenli Ve Âmâ'nın Kıssası

Kel, Alatenli Ve Âmâ'nın Kıssası 4963 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Benî İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de âmâ. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara insan suretinde bir melek gönderdi. Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam: "Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu: "Hangi mala kavuşmayı seversin?" "Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi. Melek: "Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip kayboldu ve Kel'in yanına geldi. "En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam: "Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi!" dedi. Melek,keli

Âd Kavmini Helâk Eden Rüzgârın Kıssası

Âd Kavmini Helâk Eden Rüzgârın Kıssası Ebu Vâil, Rebi'a kabilesinden el-Hâris İbnu Yezid el-Bekri adında bir adamdan naklen anlatıyor: "Medine'ye gelmiştim, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına gittim. Mescid, cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardı. Hz. Bilal radıyallahu anh kılıcını kuşanmış, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında duruyordu. Ben: "Bu insanların derdi ne, ne oluyor? diye sordum. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Amr İbnu'l-Âs'ı, Rebi'a'ya doğru göndermek istiyor, onun hazırlığı var!" dediler. Ben: "Âd elçisi gibi olmaktan Allah'a sığınırım" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm: "Âd elçisi de nedir?" buyurdular. Ben: "Bunu çok iyi bilen kimseye düştünüz. Âd kavmi kıtlığa uğrayınca Kayl'ı kendileri için su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr İbnu Muâviye'ye uğradı. O, buna şarap içirdi ve Mekke'de o sıralarda seslerinin ve tegannisinin

Zina Eden Adamın Hikayesi

Zina Eden Adamın Hikayesi İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kâm almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. "Niye ağlıyorsun?" diye sorunca, kadın: "Bu benim hiç yapmadığım haram bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakirliğimdir!" dedi. Adam da: "Yani sen şimdi Allah korkusuyla mı ağlıyorsun? Öyleyse, Allah'tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah'a hiç asi olmayacağım!" dedi. Adam o gece öldü. Sabah, kapısında şu yazılı idi: "Alah Kifl'i mağfiret etti!" Halk bu duruma şaşırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl'in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti." Tirmizi, Kıy

Mağara Ashabının Kıssası

Mağara Ashabının Kıssası 4960 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. Akşam olunca geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan kayan bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında: "sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi: "Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâla uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, o

Hadis-i Şerif’te Anlatılan Harika Bir Kıssa

Hadis-i Şerif’te Anlatılan Harika Bir Kıssa Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Benî İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de âmâ. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksatla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi. Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam: "Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu: "Hangi mala kavuşmayı seversin?" "Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi. Melek: "Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve Kel'in yanına geldi. "En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam: "Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi!" dedi. Melek, keli elleriy