Kayıtlar

Eşkiya etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Eşkiyalıktan Evliyalığa: Fudayl Bin İyad Rahmetullahi Aleyh

  Eşkiyalıktan Evliyalığa: Fudayl Bin İyad Rahmetullahi Aleyh               Tevbekârların medar-ı iftiharı, verâ ve irfan deryası Ebu Ali Fudayl b. İyad Rahmetullahi Aleyh, iki cihandan yüz çeviren şeyhlerin büyüklerinden olup, himmet ve fütüvvet ehli bir sufi...             Fudayl b. İyad, Merv ile Ebiverd arasında eşkiyalık yapan ancak tabiat olarak hayır ve iyiliğe meyilli olan birisidir. Soygun yaptığı kafilede bir kadın bulunacak olsa ona ilişmez, fakirin malını gasbetmezdi. Sahranın ortasında bir çadırı vardı. Bir gün muazzam bir kervan çıkageldi. Kervanın ağası haramilerden gizlemek için yanındaki altınları alıp çöle açılır ve Orada bir çadır görür. Çadırda biri oturuyor. Ona çölde eşkıyaların kervanı soymakta olduklarını altınları ona emanet etmek istediğini sıkıntı geçince dönüp almak istediğini söyledi. Fudayl altınları çadırın içinde bir köşeye koymasını söyledi. Ağa da altınları bırakıp geri döndü.             Kervanın yanına varınca haramilerin bütün kervanı soyd

Abdülkadîr Geylani İle Kırk Eşkiya

Abdülkadîr Geylani İle Kırk Eşkiya Gavs-ül Vasilin Abdülkadir Geylânî, küçük yaşta ilim tahsiline başlamıştı. Daha dokuz yaşında iken annesinden izin alıp Bağdat'a ilim tahsiline gitti. Giderken annesi oğlunun beline kırk altın bağlamış ve bazı nasihatlarda bulunarak: — Oğlum sakın, ne olursa olsun yalan söyleme! Diye tenbihte de bulunmuştu. Abdülkadir'in de içinde bulunduğu kervan, Bağdat yolunda devam ediyordu. Bir vadiden geçerken kervanın önünü kırk kişilik bir eşkiya kesti. Eşkiyalar kervanda işlerine yarayan ne varsa aldılar. Ayrılacakları zaman, içlerinden biri Abdülkadir Geylânî'ye: — Senin neyin var? Diye sordu. O hiç tereddüt etmeden: — Belimde kırk tane altınım var! ., dedi. Eşkiyalar üzerini bile aramaya lüzum görmedikleri çocuğun öyle söylemesine hayret etmişlerdi. Onu alıp reislerinin yanına götürdüler. Reis: — Evlâdım biz seni aramayacaktık. Sen niye bende altın var dedin ve başını derde soktun, dediğinde, Abdülkadir: — Ben d