Kayıtlar

Şöhret etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Cenab-ı Allah'ın Bize İhsan Ettiği Nam Ve Şöhret İslam'a Aittir

Resim
                   Cenab-ı Allah'ın Bize İhsan Ettiği Nam Ve Şöhret İslam'a Aittir Kudüs'ü fethettiğinde Hz Ömer Radiyallah’ü Anh'a ihtişamlı bir at ve yeni güzel elbiseler verdiler. Hz. Ömer Radiyallah’ü Anh o ihtişamlı ata binmedi, elbiseleri giymedi. "Cenab-ı Allah'ın bize ihsan ettiği nam ve şöhret İslam'a aittir. Bize bu sadelik yeter!" buyurdu. Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur. "Biz istiyoruz ki ezilenleri yeryüzünde önderler yapalım." (Kasas-5)

Hubbu Cah Ne demektir?

Hubbu Cah Ne demektir? Hubbu Cah: Şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi. Rütbe hırsı. Ehl-i ahiret için bu his gayet tehlikelidir. Ehl-i dünya içinde gayet dağdağalıdır; Kötü ahlâkın kaynağıdır. İnsanın en zayıf damarıdır. Bu tabirlerdeki “hubb” kelimesiyle de “bir şeye ölçüyü kaçıracak tarzda ihtirasla yönelme”nin kastedildiğini söyleyip hubb-ı câh’ı şöyle tanımlayalım: Sırf insanlar nazarında itibar kazanmak, uhrevî olmayan menfaatler elde etmek için bir mevki ya da makama gelmeyi istemek, bunun için her yolu mübah görmek. Hubb-ı câh, “zühd” dediğimiz, “insanı Allah Teâlâ ile meşgul olmaktan alıkoyan her şeyi terk etme hal ve kararlılığı”nın tam tersi bir tutum kısaca. Hem fert hem toplum için büyük tehlike. Fakat insanları hayatın bir mücadele olduğuna inandırıp “dünyadan ne koparırsam o kârdır” düşüncesiyle birbirine rakip kabul ettiren modern anlayış, bu hastalığı bırakın bir tehlike saymayı, meziyet gibi gösteriyor.

Ne servete, ne şöhrete, ne makama aldanma!

Ne servete, ne şöhrete, ne makama aldanma! ·      Dünyanın en zengin adamı 56'sında öldü. ·      En zekisi 20 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu. ·      En iyi boksörü kibrit bile çakamaz hale geldi. ·      Türkiye'nin en zengini yaptırdığı lüks hastanesine ulaşamadı, devlet hastanesinde öldü. “Ne servet ne şöhret ne makam bizi yanıltmasın!”

Şöhret Çılgınlığı

Şöhret Çılgınlığı Bir zamanlar Arabistan çöllerinde tek başına yaşayan bir Bedevî, kendini acayip bir isteğe kaptırmış: Adını unutmasınlar, şöyle dillerde dolaşır bir şöhreti olsun, istemiş. Fakat insanlara kendisini hatırlatacak bir marifeti de yok... Ne yapsın -hâşâ huzurdan- gidip Zemzem kuyusunu kirletmiş. Sonra da lânetle anılır olmuş... "Bevvâl-i Çeh-i Zemzem’i lâ’netle anar halk Sen Kâbe gibi kendini hürmetle benâm et." Ziya Paşa onunla alâkalı bu beytinde diyor ki: “Zemzem kuyusuna bevleden adamın şöhretine imrenme, Halk onu anıyor ama lânetle anıyor. Sen kendini Kâbe gibi hürmetle yâd edilenlerden eyle.” İşin acısı “bedevî-i bevvâl” in adı yine de unutulmuş da sadece yaptığı kabahatle hatırlanır olmuş...