Kayıtlar

Eylül 16, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Allah-u Teâlâ Korkusunun 7 Alâmeti

Allah-u Teâlâ Korkusunun 7 Alâmeti Mümin, vücudunun bütün âzâları ile Allah’tan (Celle Celâluhû) korkandır. Nitekim büyük ahlâk ve fıkıh bilgini Ebu’l-Leys es-Semerkandî der ki: Allah (Celle Celâluhû)  korkusunun yedi alâmeti vardır: 1. Birinci alamet dilde belirir. Allah (Celle Celâluhû) korkusu taşıyan kul, dilini yalandan, dedikodudan, koğuculuktan, iftiradan ve boş konuşmaktan alıkoyar; bunlar yerine onu zikirle, Kur’an okumakla ve ilmî konuşmalarla meşgûl eder. 2. İkinci alamet kalpte belirir. Allah (Celle Celâluhû) korkusu taşıyan kul, başkalarına karşı kalbinde düşmanlık, iftira ve kıskançlık barındırmaz. Çünkü kıskançlık iyilikleri mahveder. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurur: “Ateş odunu nasıl yerse (yakarsa) kıskançlıkta iyilikleri öyle yer (yok eder).” (Ebû Davud, 4903; İbn Mâce, 4210) Bilesin ki, kıskançlık, kalp hastalıklarının başlıcalarından biridir ve bu hastalıklar da ancak ilimle ve iyi ameller işleyerek t

Tarhana Çorbası İsmi Nereden Geliyor?

Tarhana Çorbası İsmi Nereden Geliyor? Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşı'na giderken ordunun kamp kurup istirahat ettiği bir bölgede tebdil-i kıyafet ederek derviş kılığına girer. Kimseye haber vermeden geç saatte ordugâhtan ayrılır. Köylülerin yaşam şartlarını merak etmektedir. Bir köye girer ve gözüne kestirdiği bir evin kapısını çalar. Hane sahibi kapıyı açınca karşısında pejmürde bir derviş ile karşılaşır. Gerçi kendi halleri de pürmelaldir ama tanrı misafirine buyur etmemek olur mu? Hane halkı yaslağaç etrafında akşam yemeği yemektedirler. Sofrada sadece kara ekmek ve bir çorba kâsesi vardır. Tanrı misafiri hemen sofraya oturtulur. Ancak hane halkı Yavuz'un davranış ve azametinden şüphelenir. Ordugâh da yakındadır. Padişah olduğunu anlarlar sofralarının fakirliğinden utanıp "Af buyurun padişahım somun ve DARHANE çorbamızdan başka yiyeceğimiz yoktur" derler. Çorbanın lezzeti padişahın çok hoşuna gitmiştir. Hane halkına iltifatta ve ihsanda bulunur. İ

Hz. Musa Aleyhisselâm ve Çoban

Hz. Musa Aleyhisselâm ve Çoban Hz. Musa yolda bir çobana rastladı. Çoban şöyle dua ediyordu: - Ey kerem sahibi Rabbim, neredesin ki sana kul köle olayım. Ça­rığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiseni yıkayayım, bitlerini kıra­yım. Ey Yüce Rabbim, sana süt ikram edeyim. Elini öpüp ayağını ovayım. Uyuma vakti gelince yerini silip süpüreyim. Bütün keçile­rim sana kurban olsun! Çobanın bu şekilde saçma sapan konuştuğunu gören Hz. Musa: - Kiminle konuşuyorsun, diye sordu. - Bizi yaratan, bu yer ve göğü halk edenle, diye cevap verdi ço­ban. - Yazık, sen daha Müslüman olmadan kâfir oldun. Bu ne saçma söz, bu ne küfür! Çarık, elbise ancak sana yaraşır. Bir güneşin bun­lara ne ihtiyacı var? Allah’ü Teâlâ'nın her şeye kadir olduğunu bili­yorsan nasıl oluyor da böyle hezeyanlarda bulunuyorsun? Allah Celle Celâlüh böylesi hizmetlerden müstağnidir. Sen bu lafları kime söylüyorsun, amcana mı, dayına mı? Büyüyüp gelişmekte olan süt içer. Ayağa muh­taç olan çarık giyer.              

Şehirli İle Köylü

Şehirli İle Köylü Bir şehirli ile köylünün ahbaplığı vardı. Köylü, şehre geldikçe şe­hirliye misafir olur, evine kurulup otururdu, iki ay, üç ay konuk olur, dükkânında oturur, sofrasına katılırdı. Şehirli, köylünün her ihtiyacını karşılardı. Köylü bir gün şehirliye dönüp: - Efendim, dedi, sen hiç seyre seyrana çıkmaz mısın? Allah aş­kına bütün çocuklarınla birlikte köyüme gel! Şimdi ilkbahar, gül mevsimi, ya da yazın meyve zamanı gel de sana hizmet edeyim. Çoluk çocuğunu da getir, üç dört ay kal! Baharda köy pek hoş olur, ça­yırlık çimenlik, bağ bostan olur, gönle ferahlık verir. Şehirli, başından savmak için vaatte bulundu, vaadinin üstün­den de sekiz yıl geçti. Köylü her yıl: - Kış gelip çattı, ne vakit geleceksin, diye sorar, o da: - Bu yıl filan yerden misafir geldi, önümüzdeki yıl işten güçten kurtulursam gelirim, derdi.                                                                     -  Ailem, çoluk çocuğum sizi bekliyor, ey kerem sahibi, derdi köylü. Her yı

Her İşe Besmele İle Başlamak

Her İşe Besmele İle Başlamak  “Besmele” Bismillahirrahmanirrahim sözünün kısaltılmış şeklidir. Hayırlı bir işe başlarken, Allah’ı anmak üzere söylenen besmele Esirgeyen ve Bağışlayan Allah ın adıyla başlamak manasına gelir. Gerek dünya gerekse ahiret ile ilgili olsun, hayırlı ve meşru her işe Allah ın adını anarak Besmele ile başlamak, her Müslüman ın üzerinde titizlikle durması gereken görevlerdendir. Her işe, şeytandan Allah’a sığınarak Allahü Tealâ’nın adıyla başlamak, o işin hayırla sonuçlanmasına vesile olur. Onun için her işimize “Euzü billâhi min eşşeytânirracîm, Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek başlamalıdır. Kur’an-ı kerimde Allahü Tealâ “Kur’an okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl, 98) buyurdu. Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz de Hadis-i şeriflerinde “Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır.” [Beyheki] “Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü Tealâ da razı olur.” [Deylemi] “Amel defterinde 70