Kayıtlar

mi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İsm-i Sübhân Virdin mi Var?

İsm-i Sübhân Virdin mi Var?   İsmi sübhan virdin mi var? Bahçelerde yurdun mu var? Bencileyin derdin mi var? Garip garip ötme bülbül...   Bilirim âşıksın güle; Gülün hâlinden kim bile? Bahçedeki gonca güle, Dolaşıp söz atma bülbül...   Bilirim âşıksın verde, Cünûnun var gâyet serde. Şu sînemde olan derde, Bir de sen dert katma bülbül…   Pervâz vurup uçar mısın? Deniz deryâ geçer misin? Bencileyin nâçâr mısın? Sen de hâlin söyle bülbül…   A bülbülüm uslu musun? Kafeslerde besli misin? Bencileyin yaslı mısın? Garip garip ötme bülbül...   Yunus vücûdun pâk derken, Cihanda mislin yok derken, Seher vakti "Hakk, Hakk!" derken. Bizi de unutma bülbül…   Âşık Yûnus Kuddise Sırruh

O Müslüman Değil mi?

            O Müslüman Değil mi?   Prof. Dr. Saffet Solak anlatıyor… Amerika'da master yaptığım yıllarda, çalıştığım üniversitenin yemek salonu açık büfe şeklindeydi. Herkes dilediği yemekten istediği kadar alabiliyordu. Yemekhanenin kapısında: “- Take what you need. Eat what you take!” (Yiyeceğin kadar al, ne aldıysan ye!) diye yazmakta idi. Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı, tabağında kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım; denemek için dedim ki: “- Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın!” Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü: “- Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusu ile çarp bakalım, kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, israf etme lüksümüz yoktur.” dedi. Yine denemek için dedim ki: “- Şu anda Çin'de değil Amerika'dasın! Tabağında bırakacağın pirinç tanesi Çin'i değil, Amerika'yı zarara uğratacaktır?” Bu sözlerim karşısın

Dil İle Dua Etmek Yeterli mi?

                                                        Dil İle Dua Etmek Yeterli mi?   Musa Aleyhisselâm, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua eden, çok yalvaran ve tazarru eden bir kişiye rastladı.             Musa Aleyhisselâm, (o kişinin hâline bakarak acıdı ve kendi kendisine); “- Eğer bu adamın haceti benim elimde olmuş olsaydı; elbette onu yerine getirir ve ihtiyacını giderirdim!” dedi. Musa Aleyhisselâm’ın böyle şeyleri kalbinden geçirmesi üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri Musa Aleyhisselâm’a vahyetti: “- Ey Musa! Ben ona karşı elbette senden daha çok merhametliyim! Lâkin o bana dua ediyor; ama onun bir koyunu var ve onun kalbi hep koyunundadır. Hâlbuki ben, diliyle bana dua edip, kalbi benden başkasında olan kişinin duasını kabul etmem!” buyurdu. Musa Aleyhisselâm, adama bunu hatırlattı. Ve bu konuda ona öğüt verdi. Adam da bütün kalbiyle Allâhü Teâlâ hazretlerine yöneldi. Ve . Haceti yerine getirildi. (Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)

Kâfir mi, Mümin mi?

  Kâfir mi, Mümin mi?   İmam-ı Azam’ın da bulunduğu bir mecliste birisi şöyle bir soru sordu: “- Bir adam ki, cenneti istemez, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükûsuz, secdesiz namaz kılar, görmediğine şahitlik eder, fitneyi sever, hakkı istemez, bu adam kâfir midir, mümin mi?” Mecliste bulunanlar ağız birliği etmişçesine “- Bunlar kâfirin sıfatlarıdır, böyle bir adam kâfirin ta kendisidir.” dediler. İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh susuyordu: “- Ya imam sen ne dersin?” dediler. İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh, “- Bunlar müminin sıfatıdır, böyle biri müminin ta kendisidir” dedi. İtiraz ettiler: “- Ya imam nasıl olur, mümin cenneti istemez mi, cehennemden korkmaz mı?” diye. İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh tek tek açıkladı: “- Gerçek (bilinçli) mümin cenneti istemez, sahibini (Allah’ü Teâlâ’yı) ister, cehennemden korkmaz, sahibinden korkar, ölü eti dediğiniz balıktır, görmediğine şahitlik eder, çünkü Allah’ü Teâlâ’yı görmez ama kesin inanır, rükûsuz secdesiz kıldığı

Bu Manzaralara Ağlamayana, İnsan Denir mi?

Resim
Savaştan, ölümden, kandan, gözyaşından kaçanlar; yeni acılara sebep oluyorlar… O acıları gören vicdanlı insanlar da acılara gark oluyorlar, insanlık ağlıyor... Kucağında bebeğiyle bir anne ağlıyor. Bebek elleriyle annenin gözyaşlarını siliyor... Çıkışamıyor, gözyaşlarını yalıyor; “- Annem üzülmesin!” diye… Bir polis bebeğini kucağına almış; Bebek, polis babasının kaskına vuruyor: “- Sen polissin, bu savaşı neden önlemiyorsun?” der gibi… Ekranlardan bize yansımayan daha bunun gibi; sayısız manzara vardır… Utanın ey insanlar! “İnsanım!” diyen herkes utansın… “Bu iki manzara karşısında ağlamayan, bir şeyler yapmak istemeyen insana insan denir mi?” Muhakkak bir şeyler yapılmalı… Bu savaş sonlandırılmalı… 3. Dünya savaşına mal olsa bile… Saldırgan ülke Rusya durdurulmalı,  Savaşın zararları tazmin edilmeli,  Sorumlular insan hakları mahkemesinde yargılanmalı, Herkes yaptıklarının bedelini ödemelidir… Aksi takdirde; saldırganların yaptıkları yanına kâr kalırsa; insanl

Böyle Bir Hastalığa Şükredilmez mi?

  Böyle Bir Hastalığa Şükredilmez mi?   Bir doktor anlatıyor: Ömrümdeki en garip hadiselerden biri de şuydu. 70 yaşındaki bir amca şeker hastalığı sebebiyle devamlı hastaneye gelirdi ve her geldiğinde yüzünde kocaman bir tebessüm olurdu. "- Şeker nimetini (hastalığını) veren Rabbime hamd olsun" diye de dua ederdi. Bir gün dayanamayıp sordum; "- Ya amca, sen ne garip birisin, şeker hastalığına nimet diyen birini de ilk kez duyuyorum. "- Doktor evladım, şeker hastalığı nimettir. "- Nasıl yani? "- Sebebini söyleyeyim; Allah’ü Teâlâ bana ağrısız bir hastalık olan şeker hastalığını verdi. Pek çok insan hastalıklarından dolayı acı çekiyor. " "- Allah’ü Teâlâ bana tıbbın (en azından dengeleyici) ilacını bulduğu bir hastalık verdi. Pek çok hastalık var ki, henüz hiç bir ilacı ve tedavisi yok. " "- Allah’ü Teâlâ bana öyle bir hastalık verdi ki, ismi bile tatlı (şeker hastalığı) "- Allah’ü Teâlâ bana öyle bir hastal

Hala Anlayamadınız Değil mi?

  Hala Anlayamadınız Değil mi?   Önemli olan haklı ya da haksız olmak değil! Kavganın kazananı yoktur. Ya kaybedersiniz ya da daha çok kaybedersiniz. Önemli olan kalp kırmamak. Önemli olan yargılamadan, karşılıksız sevebilmek ve iyilik yapabilmek. Haklı bile olunsa özür dileyecek kadar asil olmak, bilge olmaktır. Egonuzu kontrol edemediğiniz sürece, o sizi kontrol etmeye devam edecek. Böyle olduğu sürece tüm dünya sizin bile olsa asla mutlu olamazsınız…   Albert Einstein

Benden Güzel Köle mi Olur?

  Benden Güzel Köle mi Olur?   Mekke fethedillmiştir... Siyasi ve askeri mücadelesinin zaferle sonuçlandığı bir gün yaşanmaktadır. Öğle yemeğini ise arkadaşlarıyla birlikte, sokakta, toprağın üzerine oturarak yemektedir. Bu durumu garip sayan, zihinsel özürlü bir kadın laf atar: “- Şuna bakın! Yere oturmuş bir köle gibi yemek yiyor” Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem tebessüm ederk cevap verir: “- Benden güzel köle mi olur! Çünkü ben de Allah’ü Teâlâ’nın kölesiyim.” Başka bir defasında eşi Hz. Aişe Radiyallahü Anha ısrar eder: “- Ne olur bağdaş kurarak, biraz rahat oturarak yemek ye!” Bunun üzerine alnını yere değdirecek kadar öne eğilir. “- Kölenin yediği gibi yerim, kölenin oturduğu gibi otururum, çünkü ben bir kuldan başkası değilim!” (Ebu’ş Şeyh el-İsbehani, Hz Muhammed’in Sallallahü Aleyhi Vesellem Edep ve Ahlakı shf: 64, M.Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe III shf:153)

Nefsi Öldurmek mi? Nefsi Terbiye Etmek mi?

Nefsi Öldurmek mi? Nefsi Terbiye Etmek mi? Nefis bir tanedir! Nefsi öldürünce sende ölmüş olursun. Onun için nefsi öldürmek değil terbiye etmek, aşırılıklarını en aza indirebilmek önemlidir. Nefsi yenmek, terbiye etmek için şunları yapınız: ·      İbadet edin ·      Tefekkür ·      Salihlerle birlikte olun ·      Alimlerin kitaplarını okuyun ·      Sohbet dinleyin ·      Zikirle meşgul olun ·      Boş işlerle uğraşmayın ·      Nefsin hoşuna gidecek şeylerden kaçının ·      Öfkelenmekten sakının, sakinlik şart. Bir anda alışkanlık haline gelmiş bütün günahları terketmek çok zor. Önce bir kaç günahı terk etmekle başlamalıyız ve onları terk etmek konusunda nefsimize galip gelip, onların kökünü tamamen kurutuncaya kadar bu işe devam etmeliyiz.   Daha sonra aynı ameli diğer günah işlerimiz üzerinde de uygulamalı ve kurtulana kadar bunu devam ettirmeliyiz ve bir taraftan da terk ettiğimiz günahları tekrarlamamaya dikkat etmeliyiz. İnsanoğlu için en büyük tehlike k

Mü’min, İffetli Ve Hayâ Sâhibi Olmalıdır; Neden mi?

  Mü’min, İffetli Ve Hayâ Sâhibi Olmalıdır; Neden mi?   Nefsânî arzu ve hislerin bütün kuvveti tasavvurda olduğundan, iffet ve nâmusu korumak ve nefse hâkim olabilmek için kalbi dâimâ güzel hislerle, zihni de ulvî düşüncelerle meşgul etmek lâzımdır. Ayrıca bu hususta kötü arkadaşlardan sakınmak da çok mühim bir esastır.   Allâh’ü Teâlâ'nın Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurur:   “Yabancı (nâmahrem) kadınlar karşısında siz iffetli olun ki, sizin kadınlarınız da iffetli olsunlar. Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler. Özür dileyerek yanına bir kardeşi gelen kimse, ister haklı ister haksız olsun, onu kabûl etsin. Aksi hâlde Cennet'te havz-ı kevserde yanıma gelemez.” (Hâkim, IV, 170/7258)   İnsanlığın zîneti olan hayâ, sâhibini her türlü kötülükten muhâfaza eden mânevî bir kalkandır. İnsanın, Allâh’ü Teâlâ’ya ve kullarına karşı bütün vazîfelerini hakkıyla yerine getirmesini sağlar. Allâh’ü Teâlâ 'nın Rasûlü Sallallahü Aleyh

Dua Eden mi Daha Kazançlıdır? Dua Alan mı?

  Dua Eden mi Daha Kazançlıdır? Dua Alan mı? Bir gün başkasına dua etmek nefsine ağır gelen bu yüzden sadece sevdiklerine dua eden küçük kız annesine sorar; “- Anne, Ben başkalarına dua ederim; ancak ya onlar bana dua etmezse?” Annesi minik bir tebessümle cevap verir; “- Başkasına dua etmek nefse ağır geldiğinden faziletini dua almaktan daha az mı sanıyorsun kızım?” Der ve devam eder; “- Bir başkası için dua eden kişi: 1- “Hayra vesile olan hayrı yapan gibidir sırrınca eğer sen birine dua edersen ve senin duan vesilesiyle o kişi iyi bir hale iletilir bu halde de iyilik yaparsa yaptığı iyiliklerde sevapta ortak olursunuz. Onun iyilikleri senin hanene de yazılır. Çünkü biz dualarımızdan da mesulüz.” 2- “Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin’ diye dua eder.” Hadis-i Şerif sırrınca günahsız meleklerden dua almı

Nafile ibadet mi Yoksa Ana Babaya Hizmet mi? Daha Önemli?

  Nafile ibadet mi Yoksa Ana Babaya Hizmet mi? Daha Önemli?   Ebü’l-Hasan-ı Harkânî hazretleri şöyle anlatır: “- İki kardeş vardı. Her gece sırayla annelerinin hizmetiyle uğraşır, diğeri Allah’ü Teâlâ’ya ibadet ederdi!”. Bir akşam, Allah’ü Teâlâ’ya ibadet eden kardeş, yaptığı ibadet, duyduğu hazdan dolayı çok memnun oldu. Bu sebepten ertesi gün kardeşine: “- Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibadet edeyim.” dedi. Kardeşi kabûl etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona: “- Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık.” Deyince: Genç: “- Ben, Allah’ü Teâlâ’ya ibadet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni, onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz!” dedi. Ses ona: “- Evet, senin yaptığın ibadetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat kardeşinin annene yaptığı hizmetlere, annenin ihtiyacı vardı.” dedi.

Halk İçin mi, Hak İçin mi?

  Halk İçin mi, Hak İçin mi?   Bir zat şöyle demiştir: "Ben otuz sene bütün farz namazları cemaatle ve birinci safta kıldım. Bu bana zevk verirdi ve ben bunun hâlis bir amel olduğunu sanırdım. Sonra bir sefer biraz geç geldiğim için ancak ikinci safta yer bulabildim ve bu safta namaz kılınca da halktan utandığımı hissettim." "O zaman anladım ki, ben otuz sene riya ve gösteriş için erken mescide gitmiş ve birinci safta namaz kılmışım. Bunun üzerine istiğfar edip bu otuz senelik namazları kaza ettim." Riya, gösteriş, menfaat ve diğer dünya mülahazaları görünmeyen mikroplar gibi amele girer ve onu bozarlar. Onun için Kur’ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Kıyâmet gününde ALLAH tarafından onlar için farkında olmadıkları ve hesaba katmadıkları şeyler (günahlar, amelleri bozan hususlar) ortaya çıkarılır ve bunlar kendilerine gösterilir..." (Zümer, 47, 48)   İmam-ı Gazali - İhya-u Ulumiddin

Lâ ilâhe illâallah Diyen Cennete Girer mi?

“Lâ ilâhe illâallah” Diyen Cennete Girer mi? Sual: İhlâsla bir defa “Lâ ilâhe illâallah” diyerek imanla ölen herkesin Cennete gireceğine, Resulullahın şefaat edeceğine dair hadis yok mu? Yine bir hadiste İhlâsla "La ilahe illallah" diyen Cennete girer denmiyor mu? Hiçbir ibadeti yapmasak da, hiçbir haramdan kaçmasak da, Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’in bu sözlerine göre Cennete girmeyecek miyiz? Hâşâ Resulullah yalan mı söylüyor? “Lâ ilâhe illâallah” diyen İsevi ve Musevi Müslümanlar da Cennete girmeyecek mi? CEVAP Yazdığınız hadis-i şerifler doğrudur ama bunların açıklaması vardır. İmam-ı Rabbani hazretleri, Şartsız bildirilen bir hüküm şartlı olarak anlaşılır buyuruyor. Mesela koyun eti yemek caizdir. Hüküm şartsız bildirilmiştir. Koyun eti caiz diye canlı bir koyunun bir budunu kesip yiyemeyiz. Ehl-i kitap hariç, gayrimüslim keserse veya kendiliğinden ölürse, leş olur, yenmez. Besmelesiz kesilirse de yenmez. Bu anlaşılınca hangi şartlar altında Cennete