Kayıtlar

Nisan 13, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İstanbul'a Dev Bilim Merkezi Geliyor

Resim
İstanbul'a Dev Bilim Merkezi Geliyor Türkiye'nin birçok ilkini bünyesinde barındıran (ilk özel teşebbüs) “İstanbul Bilim Merkezi, Üsküdar’da ekim ayında açılıyor “İstanbul Bilim Merkezi Üsküdar”ın, İstanbul’u bilim ve teknoloji turizminin yeni merkezi yapması hedefleniyor. Kurum, Her yıl en az 500 özel ve yetenekli çocuk ve gencin bilimsel araştırma yapmasına, uluslararası yarışmalara katılmasına ve geliştirdiği projenin patent alımına destek sağlanacak. Asal Bilim Yönetim Kurulu Başkanı Esat Ertaç Erbesler, “Ülkemizde de bilim insanı sayısı ve niteliğini artıracak global merkezlere ihtiyaç var. Bu amaçla, Üsküdar’da kurulan Bilim Merkezi, özellikle gençlerin bilimsel çalışmalarına imkan sağlayacak, inovasyon odaklı bir kompleks olacak” dedi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “3 ay içinde Türk Uzay Ajansı”nın açılacağını açıklamasına paralel bu yıl içerisinde İstanbul’da dev bir bilim merkezi de hizmete giriyor… İstanbul Üsküdar’da (E-5 üzeri Göztepe kav

Önemli Olan Vermektir

 Önemli Olan Vermektir  Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı; beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan ayni hastalıktan kurtulmuş ve kanında o hasta ligin mikroplarını yok eden bağışıklık olmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip veremeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve: -"Eğer kurtulacaksa veririm kanımı "dedi. Kan nakli ilerlerken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı. Ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu. Gülümsemesi bile yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: -"Hemen mi öleceğim?" Küçük; doktoru yanlış anlamış, ablasına vücudundaki bütün kanı verip öleceğini sanmıştı… (Alıntı)

Yeşil Elbise

Yeşil Elbise  Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu. -"Gel seni camiye götüreyim" dedim. "Bugün cuma biliyorsun. " -"Sende benim camiye gitmediğimi biliyorsun. "dedi. -"Biliyorum ama sebebini gerçekten merak ediyorum. " -"Ne bileyim, olmuyor işte. Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum. "dedi. Gayri ihtiyari gülmeye başladım. -"Herhalde şaka yapıyorsun. Bunun için cami terk edilir mi? -"Ciddi söylüyorum. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin. "dedi.  Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri; mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı. -"Peki" dedim. "Hayatında hiç camiye gitmedin mi?" -"Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerimin aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum. "  Söyledikleri beni son derece şaşırt

Eden Bulur!

Eden Bulur! Eski zamanlarda, astığı astık kestiği kestik, karşı tarafın sözünü dinlemeden, araştırmadan karar veren bir hükümdar vardı. Bu hükümdar, bir gün hanımı ile sarayının geniş bahçesinde dolaşıyordu. Sarayın bahçıvanı da, bahçenin bakımını yapıyordu. Bahçıvan, hükümdarın hanımı ile beraber kendi tarafına doğru geldiğini uzaktan görünce, onu hanımının yanında rahatsız etmemek için ortadan kaybolmak, görünmemek istedi. Fakat nereye giderse gitsin, hükümdar kendisini görecekti. Nasıl ortadan kaybolayım diye düşünürken, altında bulunan ağacın üstüne çıkmak aklına geldi. Hemen bir hamlede ağaca tırmandı. Yapraklarının arasına saklandı. Olacak ya hükümdar da hanımıyla beraber o ağacın altına oturmaz mı? Hükümdarın hanımı ortalıkta kimse olmadığı için kocasıyla rahat konuşuyordu. Bir ara hanımı istirahat için sırt üstü yere uzandı. Bu esnada, yukarı doğru bakınca yaprakların arasındaki bahçıvanı fark etti. Derhal toparlanıp hiddetle bağırdı: “Seninle baş başa hiç konuşamıyacak

Ölüm

Ölüm  Küçüklüğümden beri dar yerlerden sıkılır ve buralardan adeta feryat ederek kaçardım. Daha sonra bunun bir hastalık olduğunu anlamış, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım. Oysaki o dar mekânlara simdi ister istemez girecektim. Beni sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta yerleştirmişlerdi. Çevremde dolaşanların seslerini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapalı olmasına rağmen, her nasılsa onları görebiliyordum. -"Genç yaşta oldu zavallı" diyorlardı. "Hâlbuki yapacak ne kadar işleri vardı" Gerçektendi birçok işim yarım kalmıştı. Mesela oğluma iyi bir is kuramamış, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirmemiştim. Büyük bir firma kurup dostlarımı o firmada toplamakta, artık hayal olmuştu. Kış çok yakın olduğu halde odun-kömür isini halledememiş ve carinin akan yerlerini aktaramamıştım. Birden kulaklarımı çınlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köşelerinde yankılanıyor ve -&qu

Ateistin Biri

Ateistin Biri Ateistin biri, doğa, tabiata hayran kalarak ormanın içinde dolaşıyormuş. “Tabiat ne güzel ağaçlar, renkler yaratmış. ” Diye düşünerek dolaşırken; Aniden karşısına kocaman, vahşi bir ayı çıkar, ateist adam korkar ve kaçmaya başlar. Ateist önde ayı arkada koşarken ayı sonunda adamı yakalar altına alır. Ayı tam pençesini kaldırıp adama vurmak üzere iken ateist adam can havli ile; ''Allah'ım yardım eyle!'' diye bağırır. Bir anda her şey donar; nehir akmaz, rüzgâr esmez, yapraklar kımıldamaz olur. Ayıda pençesi havada öylece donakalır. Hemen yanı başlarında bir ışık belirir, ışığın içinden bir ses şöyle der ''Hani sen tanrı tanımazdın, şimdi ne oldu'' Ateist utanarak başını öne eğer. Işıktaki ses devam eder. Hadi dile ne dilersen, kabul edilecektir.  Ateist adam ''Ben şimdi iman ettim desem buna yüzüm yok, bunu istemeye hakkım da yok, ama bu ayı iman ederse belki benim kurtulma şansım olur, ben ayının iman etmesini