Kayıtlar

Kasım 16, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hatem-ül Esam Soruları Bilince Yahudi Müslüman Oldu

Hatem-ül Esam Soruları Bilince Yahudi Müslüman Oldu Rivayete göre; Hatem-ül Esam Kuddise Sirrûh Bağdat’a gitmişti. Kendisine bir Yahudi’nin (Müslüman) âlimlere galip geldiği söylendi. “Ben onunla tartışırım!” dedi. Yahudi geldiğinde Hatem’e şu soruları sordu: a- Allah’ın bilmediği şey nedir? b- Allah indinde bulunmayan şey nedir? c- Allah’ın hazinelerinde olmayan şey nedir? Hatem şöyle dedi:   “-   Eğer suallerini cevaplarsam Müslüman olur musun?” Yahudi:   “-   Evet olurum!” dedi. Hatem şöyle cevap verdi: a- Allah’ın bilmediği şey; ortağı ve çocuğudur. Zira Hazreti Allah’ın hiç bir ortağı ve çocuğu yoktur. b- Allah’ın indinde bulunmayan şey zulümdür. c-Allah’ın hazinelerinde bulunmayan şey; fakirlik ve (başkasına) ihtiyaç duymaktır.   Bu cevapları alan Yahudi Allah’ın izniyle Müslüman oldu. Sözlükçe: Müneccim: Yıldızların hareket ve vaziyetlerinden ahkam çıkaran, yıldız falına bakan kişi, falcı.

O Halde Neden İdareciler Ve Doktorlara Gidiyorsun?

O Halde Neden İdareciler Ve Doktorlara Gidiyorsun? Süfyan-ı Sevri Kuddise Sirrûh bir akşam namazında imam olmuştu Fatiha-yı Şerife’yi okurken: “Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz” ayetini okuyunca bayılıp düştü. Ayıldığı zaman sebebi soruldu. Şöyle buyurdu: “- Öyle ise neden idareciler ve doktorların kapısına gidiyorsun?” denileceğinden korktum. Her sabah ve akşam bütün afet ve belalardan afiyet ve sıhhati Hazreti Allah’tan isteriz. Ta ki tabiblerin kapılarına muhtaç olmayalım. Beyit: Sararmış tabib, kör olan göz doktoru ve âmâ müneccim; Dünyanın acaib hallerindendir. Hadisi Şerif: Allah’ım! Senden afv ve afiyet isterim. Bir adam Rasülüllah Aleyhisselâm’a: “- Hangi dua daha faziletlidir?” diye sordu. Efendimiz; “- Rabbinden dünya ve ahirette afv ve afiyet iste,” buyurdu. Çünkü hem dünyada ve hem de ahirette istenecek çok kıymetli bir nimet ve çok yüksek bir şereftir. Allâh’ü Teâlâ: Sonra and olsun, o gün (kıyamette) nimetin

İhlâs

İhlâs Cüneyd-i Bağdadi Kuddise Sirrûh’dan: İhlâs, kul ile Allâh’ü Teâlâ arasında bir sırdır. Onu melek bilemez ki yazsın, şeytan bilemez ki bozsun. İhlâslı kişinin hali, kendisi için ihlaslı olunan zat (Mevlâ) katında malûmdur. Bir zat anlatıyor: Bir Cuma namazından önce Sehl bin Abdullah Tüsteri’nin yanına gittim. Evde bir yılan gördüm. İçeriye girmekte tereddüt ettim. Sehl bana dedi ki: “- İçeri gir, kişi yeryüzündeki yılandan bu kadar korkarsa ahiretteki yılanlardan daha çok korkması lazım değil mi?” Sonra bana şöyle dedi: “- Cuma namazı hususunda bir ihtiyacın var mı?” Ben: “- Cami ile aramızda bir gün bir gecelik mesafe var!” dedim. Elimden tuttu. Az bir zaman geçti ki kendimi camide buldum. İçeri girdik, namaz kıldık. Sonra çıktık. Camiden çıkanlara baktı ve şöyle buyurdu: “- La İlâhe illallah diyen çoktur, ama ihlas sahipleri gayet azdır! Zahitler ve abidler riya ehli olursa diğer insanlar kime uyacak?”

Huzurevi...

Resim
Huzurevi...   Annesi öldükten sonra, biz karı koca çalışıyoruz seninle ilgilenemeyiz bahanesiyle seksen yaşındaki hasta babasını huzur evine yatıran oğlu çok seyrek de olsa onu ziyarete gidiyordu. Yaşlı adam oğlu dünyaya geldiğinde kırk yaşındaydı. Bundan önceki çocukları yaşamamış bu oğlunu da kurbanlar keserek büyütmüştü. Tek evlatlarıydı, bir şey olacak diye içleri titremişti. Oğlu o gün huzur evinden bir telefon aldı. Telefondaki ses baban çok hasta her an ölebilir seni görmek istiyor diyordu. Oğlu arabasına binip oraya gittiğinde babası zor nefes alıyordu. Oğlu babasının ölmek üzere olduğunu anlamıştı. Babasının ellerini tutup: "- Baba senin için ne yapabilirim?" “Senin için ne yapmamı istiyorsun?” diye sordu. Babası feri sönmüş gözleriyle uzun uzun oğlunun gözlerinin içine bakıp; zor duyulur bir sesle "- Artık çok geç ama isteseydin çok şey yapabilirdin... Ama yapmadın" dedi ve devam etti. "- Çoğu akşam yemek ye