Kayıtlar

Ordu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bismillâh!

Resim
  Bismillâh! Vatan dediler mi yüreğim kanar! Bayrak dediler mi ciğerim sızlar! Ezan okundu mu gözlerim dolar… “Allah’ü Teâlâ!” Bizleri bir vatansız, Bir bayraksız, Bir de ezansız bırakmasın! Allahümme âmîn!

İlâhi Ordu

İlâhi Ordu   Minareler süngü, kubbeler miğfer, Camiler kışlamız, mü'minler asker, Bu ilâhi ordu dinimi bekler, Dillerde tevhid Allahu Ekber.   Mü'minler ordusu Hakk'ın kolunda, Batılla savaşır dini uğrunda, Ezelden ebebe Kur'an yolunda, Allahu Ekber, Allahu Ekber.   Hak dinin rehberi Resul-i Ekrem İman telkin eder hadisi her dem Dinimizde yoktur gizli ve mahrem Doğrudan doğruya Allahu Ekber.   Cevat Örnek

Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti

  Osmanlı Halkı ve Ordusu İslâm Ahlâk ve Faziletini İçselleştirmişti   Kanunî Sultan Süleyman Hân, ordusuyla sefere çıkmıştı. Belgrat yakınlarında, mola verilmişti. Askerler, çevredeki su ve çeşmelerden istifade edip, abdest tazelemeye, susuzluklarını gidermeye çalışıyorlardı. Çeşmelerden birinin yakınlarında bir manastır vardı. Manastırın rahibi, Osmanlı askerinin durumunu öğrenip, haçlı askerlerini haberdar etmek için, manastırdaki rahibelerden bir kaçını süsleyip, ellerine verdiği testilerle çeşmeye gönderdi. Rahibelerin geldiğini gören Osmanlı askerleri, hemen çeşme başından ayrılıp, rahibelere sırtlarını döndüler. Rahibeler testilerini doldurup gidinceye kadar kimse dönüp bakmadı. Rahibeler gelip durumu anlatınca; koparılan üzümlerin yerlerine para bırakıldığını duyan Rahip, bu kadarını beklemiyordu. Bunlar ne biçim insanlardı. Malda mülkte gözleri yoktu, kadına kıza iltifat etmiyorlar, memleketlerinden günlerce uzak yerlere kadar geliyorlar, korkmadan ve endişe etme

Askerin Duası

Asker Duası   Elimde tüfek, gönlümde iman, Dileğim iki: Din ile vatan… Ocağım ordu, büyüğüm Sultan, Sultan’a imdat eyle Yâ Rabbi! Ömrünü müzdâd eyle Yâ Rabbi!   Yolumuz gaza, sonu şehadet, Dinimiz ister sıdk ile hizmet, Anamız vatan, babamız millet, Vatanı mamur eyle Yâ Rabbi! Milleti mesrur eyle Yâ Rabbi!   Sancağım tevhit, bayrağım hilâl, Birisi yeşil, ötekisi al, İslâm’a acı, düşmandan öç al, İslâm’ı âbâd eyle Yâ Rabbi! Düşmanı berbat eyle Yâ Rabbi!   Kumandan, zabit, babalarımız. Çavuş, onbaşı, ağalarımız. Sıra ve saygı, yasalarımız. Orduyu düzgün eyle Yâ Rabbi! Sancağı üstün eyle Yâ Rabbi!   Cenk meydanında nice koç yiğit, Din ve yurt için oldular şehit, Ocağı tütsün, sönmesin ümit, Şehidi mahzun etme Yâ Rabbi! Soyunu zebun etme Yâ Rabbi!   (Şairi tam olarak bilinmiyor…)

Firavun ve Ordusunun Sonu

Firavun, ve, Ordu, Son, Firavun ve Ordusunun Sonu وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْياً وَعَدْواًۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّـذ۪ٓي اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓائ۪لَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿٩٠﴾ آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿٩١﴾ فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟ ﴿٩٢﴾ وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿٩٣﴾ ﴿90﴾   Derken İsrâiloğulları’nı denizin öteki yakasına geçirdik. Firavun ve ordusu da haksız yere onlara saldırmak üzere peşlerine düşmüştü. Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: "Elhak inandım ki, İsrâiloğulları’nın iman

İslamın Son Ordusu!!! Veya Resulullahın Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Son Ordusu

İslamın Son Ordusu!!! Veya Resulullahın Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Son Ordusu Teröristleri silme ve süpürme operasyonu ile yollara çıkan bir ordu. İşte o son ordunun aslanlarından birinin anlattığı. Adı Memed... Anneleri babaları onlara “KINALI KUZUM” derler. Yer Tel-Abyad. Operasyon başlamıştır. Operasyonun 2. günüdür ve gece dinlendikleri 1-2 saatlik sürede mesaj atmıştır sevdiklerine Memed... -Durumumuz iyi, moralimiz yüksek!!! -Merak etmeyin... -Sadece dua edin... Sonrası mı? Buyrun okuyun ve dahi okutun. ................ Köye yakın mevzilerde çatışma bitmişti. Teröristler arkalarında silah mühimmat ne varsa bırakmış, köydeki ahalinin yiyecek ve içeceklerini de alarak iç bölgelere kaçmış. Köye girdiğimizde çocuk ve kadınların ağırlıkta olduğu bir kalabalık güvenli olduğunu düşündükleri bir evde akıbetlerini hep birlikte beklerken kapıyı açtık. “– TÜRKLER GELDİ!!! TÜRKLER GELDİ!!!” diye çocuk çığlıkları karşıladı bizi. Uzatmayayım, hepsine kumanya

Ordunun Duâsı

Ordunun Duâsı Yılmam ölümden, yaradan, askerim; Orduma, “gâzî” dedi Peygamberim. Bir dileğim var, ölürüm isterim: Yurduma tek düşman ayak basmasın. Âmin! Desin hep birden yiğitler, “Allâhu ekber! “ gökten şehitler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Türk eriyiz, silsilemiz kahraman... Müslümanız, Hakk’a tapan Müslüman. Putları Allah tanıyanlar, aman, Mescidimin boynuna çan asmasın. Âmin! Desin hep birden yiğitler, “Allâhu ekber! “ gökten şehitler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Millet için etti mi ordum sefer, Kükremiş aslan kesilir her nefer, Döktüğü kandan göğe vursun zafer, Toprağa bir damlası boş akmasın. Âmin! Desin hep birden yiğitler, “Allâhu ekber! “ gökten şehidler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Allâhu ekber! Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin? Dinle minâremde öten gür sesin! Gel, bana yâr ol ki cihan titresin, Kimse dönüp süngüme yan bakmasın. Âmin! desin hep birden yiğitler, “Allâhu ekber! “ gökten şehidler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Allâ

Koca Bir Orduyu Doyuran İki Avuç Hurma

Koca Bir Orduyu Doyuran İki Avuç Hurma Ashâb-ı kiramdan, Beşir bin Sa”d”ın kızı ve Nûman bin Beşir”in kız kardeşi Radiyallahü Anhüm anlatıyor: “Annem Amre bint-i Revâha Radiyallahü Anha , beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra, ‘Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah bin Revâha”nın gıdalarını kendilerine ver’, dedi.” Giderken, Resûlüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem’e rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum. O bana, “Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir? Diye sordu. “Yâ Resûlellah, dedim, bu hurmadır. Annem bunu, yesinler diye, babam Beşir bin Sa”d ile dayım Abdullah bin Revâha”ya gönderdi. Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem, “Getir onu, buyurdu. Ben de onu, Resûlüllah”ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emr etti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra, örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere; “Gıdâya, kumanyaya geliniz!” diyerek hendek halkına sesleniniz, buyurdu. He

Akıncılar

Akıncılar Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik! Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle… Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan; Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan... Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla, Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla. Cennet’te bugün gülleri açmış görürüz de, Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik, Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.                                         Yahya Kemâl

Nûşirevân'dan Az Adil Değilim!

Nûşirevân'dan Az Adil Değilim! Hazret-i Ömer halife iken, Sa'd bin Ebî Vakkâs hazretleri de Mısır'da komutandı. Mısır'da ordusunu sevk ederken bir karargâh lâzım olur. Karargâh olacak en uygun yerde bir Yahûdînin evi vardır. Satması istenir, fakat inat edip satmaz Yahûdî. "Bize burası lâzım" denir ve Yahûdîye evinin değeri verilip evinden zorla çıkartılır. Yahûdî hanımına der ki: -Ne yapacağız? -Bunlara bir şey yapamazsın ki. Bunların Medîne'de bir Halîfeleri var. İstersen yürü git, "Böyle böyle yaptılar bana" diyerek bunları şikâyet et. Birşey çıkacağını zannetmem, ama bir ümit, git bakalım. Adam, küçük bir ümit de olsa, çıkıp gelir Medîne'ye. Sorar karşısına çıkanlara: -Halîfenin sarayı nerede? diye sorar. Adamın bu sorusu üzerine güler Medîneliler. Cevap verirler: -Ne sarayı? Evi şurası. Yahûdî gösterilen eve gider ki, basit, kerpiç bir ev. Kapıya vurarak seslenir: -Emîr-ül mü'minin nerede? Çocukları derler k

Gerçek Gün Yüzüne Çıkınca

Gerçek Gün Yüzüne Çıkınca   Zülkarneyn Aleyhisselam ordusuyla gece yolda giderken ordusuna; “- Ayağınıza takılan şeyleri toplayın!” diye emir verir. Ordu bu emri duyunca; İçlerinden bir grup: “- Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım!” diyerek hiçbir şey toplamıyorlar. İkinci grup ise; “- Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordunun komutanına itaat etmek gerekir.” diyerek az bir şey topluyorlar. Üçüncü grup ise; “- Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmete mebnidir!” diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.  Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca: Hiç almayan birinci grup; “- Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık!” diyerek piş

Arkadaş Böyle Olmalı

Resim
Arkadaş Böyle Olmalı Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve: - Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim? Delirdin mi? Der gibi baktı teğmen... - Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile... Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın... Asker ısrar etti ve teğmen "Peki " dedi... "Git o zaman..." İnanılması güç bir mucize... Asker o korkunç ateş  yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar  içindeki askeri muayene etti... Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döndü: - Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bu zaten ölmüş... - Değdi teğmenim. Dedi asker... - Nasıl değdi? Dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun? - Gene de değdi k

İmanlı bir kimse, Cenab-ı Hakkı Tanımayan Bir Adamdan Üstündür.

Resim
İmanlı bir kimse, Cenab-ı Hakkı Tanımayan Bir Adamdan Üstündür. Bir gün Rus Başkumandanı esirleri teftişe gelir. Teftiş esnasında, Bediüzzaman kumandana selâm vermez ve yerinden kalkmaz. Kumandan kızar, belki tanımamıştır diyerek tekrar önünden geçtiği zaman yine yerinden kalkmayınca, kumandan tercüman vasıtasıyla der: – Beni herhalde tanımadılar? Bediüzzaman: – Tanıyorum, Nikola Nikolaviç’tir. Kumandan: – Şu halde Rus ordusuna, dolayısıyla Rus Çarına hakaret ediyorlar. Bediüzzaman: – Hakaret etmedim. Ben bir Müslüman âlimiyim. İmanlı bir kimse, Cenab-ı Hakkı tanımayan bir adamdan üstündür. Binaenaleyh, ben sana kıyam etmem, der. Bunun üzerine Bediüzzaman divan-ı harbe verilir. Birkaç zabit arkadaşı, hemen özür dileyerek vahîm neticenin önlenmesine çalışmasını istirham ederler. Fakat Bediüzzaman: – Bunların idam kararı, benim ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir, deyip kemal-i izzet ve şecaatle hiç ehemmiyet vermez. Nihayet idamına ka

İki Kişilik Ordu

Resim
İki Kişilik Ordu Yıl 1912... İn­gi­liz­ler Hin­dis­tan'ı iş­gal eder, Hin­dis­tan kra­lı Os­man­lı'dan yardım is­ter. 350 ki­şi­lik bir as­ke­rî bir­li­k ge­miy­le Hin­dis­tan'a gön­de­ri­lir. 20 ka­da­rı has­ta­lık­tan yol­da şe­hit olur, 40 ka­da­rı esir alı­nır, di­ğer­le­ri de sa­vaş­ta şe­hit olurlar. E­sir­leri İn­gi­liz­ler ge­mi­ler­de ça­lış­tır­ma­ya baş­lar­lar. Ge­mi Avust­ral­ya'da iken İki Os­man­lı as­ke­ri, ge­mi­den bir yo­lu­nu bu­lup ka­çar­lar. Bir sü­re son­ra, Karade­niz di­ya­rın­dan Men­te­şoğ­lu Ab­dul­lah, ba­ba mes­le­ği don­dur­ma­cı­lı­ğa başlar. Ka­ra­hi­sar di­ya­rın­dan Ta­rak­çı­oğ­lu Meh­met de ba­ba mes­le­ği ka­sap­lı­ğa baş­lar.   Yıl 1915. Osmanlı Almanya'nın yanında I. Dünya savaşına girmiş, Osmanlı Halifesi bütün dünya Müslümanları adına cihad ilan etmiştir. İngilizler’in hegemonyası altında bulunan Avustralya; dünyanın o uzak kıtası, dünyanın diğer bir ucundaki savaşa İngiltere adına asker gönderiyordu. 1918'd