Kayıtlar

değerli etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

En Değerli İnsan

En Değerli İnsan   İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar, ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri ve bayramlar da ilginç armağanlar göndererek birbirlerine zekâ gösterisi yaparlardı.   Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynisi üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.   Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi.   Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.   Söyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar:   “- Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynisi gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver.”   Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kada

Zamanın En Değerli Hazinedir

  Zamanın En Değerli Hazinedir   Zamanın “en değerli hazine” olduğunu, elimizden gittikten sonra tekrar kazanamayacağımız tek değer olduğunu biliriz. Ancak her zaman bu gerçeğe göre hareket ettiğimiz söylenemez. Zamanın değerini bilmek, onu ölçülü ve verimli kullanmakla olur. Bu da planlı, programlı olmayı gerektirir. Günübirlik/plansız, olayların akışına terk edilmiş bir hayat anlayışı Kur’an’ın ‘dünyayı imar’ ilkesine aykırıdır. Dünyayı imar hedefi, dünyada insanca bir hayat yaşama imkânı yakalayarak ‘iyi kul’ olmaya zemin hazırlamaktır. Bu da zamanın planlı ve verimli bir şekilde kullanılmasını zorunlu kılar. Hz. Peygamber, uzun bir ömür yaşadığı hâlde ebedi mutluluğu kazanmayı başaramayan kimsenin mazeretlerinin geçersiz olacağını bildirmiştir. Sınırlı ve sonlu olan hayatımızda sınırsız ve sonsuz mükâfatları kazanabilmenin ve dünya hayatında başarılı olabilmenin yolu, zamanı doğru ve verimli kullanmaktan geçer. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Kıyamet gününde hiçbir ku

Zaman “En Değerli Hazine”

Zaman “En Değerli Hazine” Zamanın “En Değerli Hazine” olduğunu, elimizden gittikten sonra tekrar kazanamayacağımız tek değer olduğunu biliriz. Ancak her zaman bu gerçeğe göre hareket ettiğimiz söylenemez. Zamanın değerini bilmek, onu ölçülü ve verimli kullanmakla olur. Bu da planlı, programlı olmayı gerektirir. Günübirlik/plansız, olayların akışına terk edilmiş bir hayat anlayışı Kur’an’ın ‘dünyayı imar’ ilkesine aykırıdır. Dünyayı imar hedefi, dünyada insanca bir hayat yaşama imkânı yakalayarak ‘iyi kul’ olmaya zemin hazırlamaktır. Bu da zamanın planlı ve verimli bir şekilde kullanılmasını zorunlu kılar. Hz. Peygamber, uzun bir ömür yaşadığı hâlde ebedi mutluluğu kazanmayı başaramayan kimsenin mazeretlerinin geçersiz olacağını bildirmiştir. Sınırlı ve sonlu olan hayatımızda sınırsız ve sonsuz mükâfatları kazanabilmenin ve dünya hayatında başarılı olabilmenin yolu, zamanı doğru ve verimli kullanmaktan geçer. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Kıyamet gününde hiçbir kul şu

Hem Yıpranmaktan Korur, Hem Değerini Artırır!

Hem Yıpranmaktan Korur, Hem Değerini Artırır!           Bir kız cep telefonu almıştı. Babası ona sordu: “- Cep telefonunu alınca yaptığın ilk iş ne oldu?” Kız dedi: “- Cep telefonunun ekranına, çizilmeye karşı ekran koruyucu yapıştırdım, telefonun kendisi için de bir kılıf aldım.” Babası yine sordu: “- Bunu yapmaya seni biri mi zorladı?” Kız: “- Hayır!” diye cevap verdi. Babası yine sordu: - Sence, bu yaptığın iş, cep telefonunu üreten firmaya saygısızlık olmadı mı?” Kız cevap verdi: “- Yok babacığım; bilakis, firmanın cep telefonunun yanında verdiği kullanma kılavuzunda yazdığı üzere, cep telefonunun, kılıf ve ekran koruyucu ile muhafaza edilmesi tavsiye edilmektedir.” Babası yine sordu: “- Cep telefonun, kötü ve değersiz miydi ki koruma altına aldın?” Kız cevap verdi: “- Hayır, aksine, onun zarar görmesini ve değersizleşmesini istemediğim için bunu yaptım.” Babası sordu: “- Cep telefonunu kılıf ve ekran koruyucu ile örttükten sonra çirkin olmadı

En Değerli İnsan

En Değerli İnsan Seversiniz bazen... Bir kuşu beslemek misali, Karşınızdaki insanı sevginizle beslersiniz. Farklıdır sevmesi insanların... Kimi kafese tıkar kuşunu öyle besler, Alır özgürlüğünü elinden, seviyorum sanır. Öyle sandıkça sıkar karşısındakini, bunaltır. Ufacık bir fırsat bulsa kaçmak, Kurtulmak ister artık kuş. Aslında korkularından yapar insan bunu, karşısındaki insana anlatamaz, anlatmasını bilmez. Bir başka insana gitmesini istemez. Her koca devin koca korkuları vardır, kimse bilmez. Kimi de serbest bırakır kuşunu. Salıverir gökyüzüne, Döner gelir elbet der, döner gelir seviyorsa. Alır riski çekinse de bir şeylerden. Bilir ki; koysa kafese bir gün kesin kaçıp gidecek, Bir gün kesin terk edecek. Serbest bırakır! Döner gelir o da karnı acıktıkça, Yüreği sevgiye acıktıkça. Ne kadar çekinse de bilir geri döneceğini adam. Bilir başka yerlere, başka kişilere gitse de bir gün, bir şekilde geri döneceğini... Kuş ta bilir daha iyisinin olmadığ

Yeşim Taşı

Yeşim Taşı Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. "Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım" diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş, yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. "Anlat, dinliyorum" demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, "Bu bir yeşim taşıdır" dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. "Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle" demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış. Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine ço

Değerli Olmayı Sağlayan Şey

Değerli Olmayı Sağlayan Şey Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’na karşı en takvalı olanınızdır…” (Hucurât, 13) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Ey insanlar! İnsanlar iki türlüdür: Biri mümin, takvâ sahibi ve Allah katında değerli olan adam; diğeri ise fâcir, şakî ve Allah katında değersiz adam.” (Tirmizî, Tefsir (49, 5.) Hadisî şerifte buyrulmuştur: “Sizin Rabbiniz bir, babanız bir; Arabın Aceme, Acemin Araba, kırmızının siyaha, siyahın da kırmızıya üstünlüğü ancak ve ancak takvâ iledir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned) Îsâ (as)’a sordular: İnsanların hangisi daha şereflidir? O da yerden iki avuç toprak aldı ve “Bunların hangisi daha şerefli?” diye sordu. Sonra onları toplayıp attı ve dedi ki: İnsanların hepsi topraktandır. Allah katında en değerli olan ise en takvâlı olandır.” Yine bir hadîs-i şerifte buyrulmuştur ki: “Allah Teâlâ sizin sûretlerinize ve amellerinize değil, kalplerinize ve niyetlerinize bakar.

Sabır

Sabır  Öğrenmek için zaman gerekir, sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir, ama öğrenmenin esası değişmez. Çin’de ve Hint diyarlarında yüzyıllardır anlatılan bir hikâyede konu, öğrenmenin değişmeyen esasıdır... Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. ”Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım,” diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş; yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. ”Anlat, dinliyorum,” demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış, taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, ”Bu bir yeşim taşıdır,” dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. “Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi

İlimden Tatlı Bir Şey Yoktur

İlimden Tatlı Bir Şey Yoktur İslam büyüklerinden Abdullah bin Mübarek hazretlerine: “Size göre değerli insanlar kimlerdir?” diye sordular. O şu cevabı verdi: “Bilgisi ile amel eden ihlâslı âlimlerdir.” Yine kendisine: “Sizce kimler sultandır?” diye sordular. Cevabı şöyle oldu: “Dünyaya düşkün olmayan kimseler.” Ayrıca; “Sefil olan kimlerdir?” diye sorduklarında; “İlmini, amelini ve dinini, dünya geçimi için vasıta yapanlardır” buyurdu. Ömer bin Hâris hazretleri buyurdu ki: “Eskiden iyilik yaparlar, söylemezlerdi. Sonra yaptıkları iyilikleri söylemeye başladılar. Şimdi ise iyilik yapmadan söylüyorlar.” Süfyan-ı Sevrî hazretlerine hadîs okutmayı niçin bıraktığı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Yemin ederim ki ben, bir kimsenin Allah rızası için ilim tahsil ettiğini bilmiş olsam, onun buraya kadar gelmesi için zahmete katlanmasına lüzum bırakmadan kalkıp ayağına giderdim.” Süfyan bin Uyeyne de kendisine; “Ne olur, bize ilm-i hadîs okutunuz” diye müracaat edenlere şu

Salâten Tüncina Duası

Salatı Münciye (Salâten Tüncina) Duası اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيـِّدِنَا مُحَمَّدٍ، وَعَلَى اٰلِ   سَيـِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلاَةً تُـنْجـِينَا بـِهَا مِنْ جَمِيعِ الاَهْوَالِ   وَلْآفَاتِ، وَتَقْضِى لَنَا بـِهَا جَمِيعَ الْحَاجَاتِ، وَتُطَهِّرُنَا بـِهَا مِنْ جَمِيعِ السَّـيِّـئَاتِ، وَتَرْفَعُنَا بـِهَا عِنْدَكَ اَعْلَى الدَّرَجَاتِ، وَتُبَلِّغُنَا بـِهَا اَقْصَى الْغَايَاتِ، مِنْ جَمِيعِ الْخَـيْـرَاتِ، فِى الْحَيٰوةِ وَبَعْدَ الْمَمَاتِ، بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ. حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ. نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيكَ الْمَصِيرُ. اِنَّكَ عَلَٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرُ. Okunuşu: Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammedin salâten tüncînâ bihâ min-cemî’il-ehvâli vel âfat. Ve takdî lenâ bihâ cemîal hâcât ve tutahhirunâ bihâ min-cemîi’s-seyyiât ve terfe’unâ bihâ îndeke a’lâ’d-deracât. Ve tubelliğunâ bihâ aksâ’l-ğayât. Min cemiîl-hayrâti fî’l-hayâti ve ba’del-memât. Birahmetike yâ Erhame

Huzurlu Bir Aile Yapısı

Huzurlu Bir Aile Yapısı Değerli dostlar günümüzde boşanmalar, kadın cinayetleri çoğaldı… Refah seviyesi çok yükseldi ama toplumda huzur kalmadı. Âlim bir zatın güzel bir hanımı vardı. Bu hanımın fiziği çok güzeldi ama huyu çok kötüydü. Zenginlik hayalleri içinde yüzüyordu. O beldede görgüsüz zengin bir adam yaşıyordu. O zengin adam âlimin güzel hanımını eş olarak almak istiyordu. Fakat boşanmadan alamıyordu. Araya cadı bir kadın koydu. Cadı kadın adeta âlim zatın hanımının beynini yıkıyordu. Âlimin hanımı: -Olur, ama eşim beni kolay kolay boşamaz ki! Dedi. Cadı kadın hazırlıklıydı. -Sürekli eşini terslersin, en masum isteklerini bile reddedersin, sevmediği yemekleri yaparsın. Hep asık suratlı olur, evdeki eşyaları kırarsın. Sonunda mecbur kalır seni boşar. Sen de zengin adamla evlenirsin! Dedi. Huysuz kadın artık kocasına sert davranıyor, evde çanak çömlek ne varsa kırıyordu. Eve yorgun gelen âlim zat asık suratla karşılanıyor, her gün bir kırık dökük haberiyle yıpratılıyord

Dünyanın En Zor Şeyi, Önyargıyı Kırmak…

Dünyanın En Zor Şeyi, Önyargıyı Kırmak… Değerli dostlar önyargı öyle bir şeydir ki akları kara karaları ak gösterir. Bir kişi hakkında önyargı oluştu mu artık onu kırmak çok zordur. Hatta imkânsızdır. En büyük hatamız araştırmadan, soruşturmadan damgayı basarız. Bundan hayır çıkmaz… Ya da bunun gibisi yoktur… Gerekli araştırma yapılmadan her ikisi de yanlıştır. Önce iyi olan sonra kötü veya önce kötü olan; sonra iyi olabilir. Ünlü bilim adamı Einstein der ki: “Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz! Bir önyargıyı ortadan kaldırmak, atomu parçalamaktan daha zor…” Ön yargılı olduğumuz kişi hakkında verdiğimiz kararlarda her zaman yanılabiliriz. Çünkü o kişi hakkında bazı duyumlar edinmişizdir. Acaba o kişinin o zaman içinde bulunduğu şartlar nasıldı? Değişmiş olamaz mı? Bal gibi olabilir. Yaptığı şeylere canı gönülden pişmanlık duymuş olabilir. Ama biz bunları düşünemeyiz. Çünkü önyargı bütün benliğimizi kaplamıştır. Sanki biz hata yapmıyor muyuz? Bazen iyilik bazen de kötülük yapa

ALIN TERİ

Alın Teri          Hiç kıymeti bilinmeyen en kıymetli şey alınteridir. Altından, elmastan, tüm maddi varlıklardan daha değerlidir. Fakat hiç kıymeti bilinmez. Hatta istemeyerek alınteri dökenler ya çok kızarlar ya çok üzülürler.          Bir de pırlanta insanlar vardır ki onlar da döktükleri alınteri ile mutlu olurlar. Ellerine Karun’un hazinelerini tutuştursan hiç düşünmeden reddederler.          Kendimizi ve çoluk çocuğumuzu helâl kazançla beslemek, dinimizde cihaddır. Nafile ibadet etmekten daha üstündür.          Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ashabı ile oturuyordu. Sabah erkenden bir genç, hızlı hızlı yanlarından geçti ve dükkânına gitti. Sahabe-i kiram: ‘Yazık, keşke bu erken vakitte din işine baksaydı!’ deyince, Rasûlullah (s.a.v.): “Öyle söylemeyiniz. Eğer başkalarına muhtaç olmamak için gidiyorsa, Allah (c.c.) yolundadır. Övünmek için, desinler için ve zengin olmak için gidiyorsa, şeytanın yolundadır. İnsanlara muhtaç olmayıp, dünyalığını helalden kazanan veya k

İyi İnsan Kimdir?

İyi İnsan Kimdir?   İyi insan kimdir? Bu soruyu herkese sorsak değişik cevaplar alırız. Biz kısaca cevap verelim: “ İyi insan, görevini en iyi yapan kişidir.” Dünyamız devletlerden, devletler milletlerden, milletler ailelerden, aileler ise fertlerden oluşur. O halde herkes görevini iyi yaparsa; fertlerde, ailelerde, milletlerde ve devletlerde dolaysıyla dünyamızda hiçbir problem kalmaz.  O zaman diyoruz ki: Çöpçü, öğretmen, doktor, polis, asker, hâkim, vali, bakan, başbakan, kısacası her fert; görevini iyi yaparsa o toplum dünyanın en kalkınmış ve huzurlu toplumu olur. Yok, herkes suçu başkasına atarsa; kargaşa ve anarşi doğar. Ayrıca, görevini iyi yapmanın yanında, sorumluluk sahibi, suçu başkasına atmayan kişidir. Atasözüyle anlatırsak; “Elini taşın altına sokan” kişidir. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” derse en kötü insandır. Hepimiz masa başı sohbetlerinde vatanı kurtarırız . “Ben yetkili olsaydım; şöyle yapardım, böyle çatardım!” diyerek mangalda kül bırakmayı