Kayıtlar

adalet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İslâm'ın Adaleti ve Güzelliği

İslâm'ın Adaleti ve Güzelliği Hz. Ali Radiyallahü Anh Halifeliği zamanında, Sıffin Savaşından dönerken, hırkasını kaybetti, ne kadar aradıysa da bulamadı... Bir süre sonra hırkasını bir Hıristyan'ın üzerinde gördü ve hırkasını istedi... Hıristyan: “- Hayır bu hırka benimdir!” diyerek hırkayı vermedi... Hz. Ali Radiyallahü Anh Hıristyan'ı Kadı'ya şikayet etti, ikisi de Kadı'nın huzuruna çıktı... Hz Ali Radiyallahü Anh: “- Bu hırka benimdir!” dedi... Kadı: “- Bu hırkanın senin olduğuna dair delilin var mı?” diye sordu... Hz Ali Radiyallahü Anh: “- Delilim yok, ıspat edemem ama hırkamı tanıdım, hırka benimdir!” dedi... Kadı Hıristyan'a dönerek: “- Halife'nin iddiasına ne dersin?” diye sordu... Hıristyan ısrarla: “- Bu hırka benimdir!” dedi... Kadı hırkanın Hıristyan'da kalmasına karar vererek davayı bitirdi... Hz Ali Radiyallahü Anh'ın elinde, hırkanın kendisine ait olduğuna dair ıspat ve delil yoktu... Hırkayı

Fatih Sultan Mehmed Dönemi Adalet

  Fatih Sultan Mehmed Dönemi Adalet   Fatih Sultan Mehmed Han; İstanbul’un fethinden sonra, vazifesini emrinin hilâfına yapan bir Hristiyan mimarın kolunu kestirmişti. İstanbul kadısı Hızır Bey, Fatih’in en yakın arkadaşı ve dostu idi. Kendisini İstanbul kadılığına da Fatih tayin etmişti. Eli kesilen Hristiyan mimar, Kadı Hızır Bey’e gidip Fatih’i dâvâ etti. Fatih’e devlet silsile-i merâtibinde hitap tarzı, iken Hızır Bey, Padişah’a, tebaadan herhangi bir insana karşı kullanılan hitapla; “- Murad oğlu Mehmed, şu saatte mahkemeye gelin!” şeklinde celp gönderdi. Fatih, duruşma günü mütevâzı bir şekilde sûrette mahkemeye gitti. Maznun mahalline oturdu. Hızır Bey, yerini aldı. Ve muhakeme başladı. Mahkemelerde hâkim adâlet tevzî ettiği için oturur; diğerleri ayağa kalkarak, ayakta ifade verirdi. Hızır Bey, Fatih’i oturur vaziyette görünce, O’na; “- Şer‘i şerif murâfaası üzresin, ayağa kalk!” diye ihtar etti. Bu îkaz üzerine Fatih, ifade için ayağa kalktı. Kadı Hızır Bey

İnsanın Ahlaki Yönünü Teşkil Eden Dört Temel Erdem

İnsanın Ahlaki Yönünü Teşkil Eden Dört Temel Erdem   İslam âlimleri tarafından insanın ahlaki yönü dört temel erdem üzerinden ele alınmıştır. Dört temel erdem Dört temel erdem (Adalet, İffet, Hikmet ve Şecaat (Cesaret) varsa ve yoksa neler olur bu konuda sizlere kısa bilgiler vereceğiz. 1- Adalet: Adalet kavramı, hakkın, haklının takip edilmesi ve yerine getirilmesi manasına gelmektedir. Haklı ile haksızın birbirinden ayırt edilmesi adalet kavramı ile sağlanmaktadır. Adalet varsa: Uzlaşma, doğruluk, dürüstlük, sadakat, ülfet, vefa, güvenilirlik, emanet, ehliyet, liyakat ve hakkı gözetmek vardır. Adalet yoksa: Zulüm, haksızlık, yalan, hıyanet ve kayırmacılık vardır. 2- İffet: İffet, bireyin nefsini her çeşit şehvetlerden ve süflî dileklerden koruması anlamına gelmektedir. İffet, insana mahsus olan bir şeydir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. İffet varsa: Hayâ, ar/namus, incelik, ahlaklılık, sabır, kanaat, vakâr, ihlas/samimiyet, disip

Nûşinrevân Ve Delikanlı

  Nûşinrevân Ve Delikanlı   Tarihte adâletiyle meşhur olan Nûşirevan, bir gün avda iken beraberindeki arkadaşlarından ayrıldı ve yolu bir bahçeye vardı. Orada bulunan bir delikanlıya:   “– Bana bir nar verir misin?” dedi. Delikanlı da verdi.   Nûşirevan, narın tanelerinden bolca su çıkarıp susuzluğunu giderdi ve bu hâl çok hoşuna gitti, âdeta mest oldu. İçinden;   “– Böylesine lezzetli meyvesi olan bu bahçe mutlakâ benim olmalı. Ben ne yapıp edip bu nar bahçesini almalıyım.” diye düşündü.   Ardından bir nar daha istedi. Fakat bu defa aldığı nar, kuru ve ekşi çıktı. Bunun sebebini sorunca, o firâset sahibi delikanlı:   “– Sultânım, herhâlde gönlünüz haksızlığa meyletti. Güç ve kudretinizle bu bahçeyi benden almayı düşünmüş olmalısınız.” dedi.   Bunun üzerine Nûşirevan, bahçeyi cebren alma düşüncesinden vazgeçip içindeki kötü niyetten pişman oldu, tevbe etti. Sonra bir başka nar daha isteyince, birinciden çok daha sulu ve tatlı bir nar geldi.   Hayretler i

Çocuklar Arasında Adalet

  Çocuklar Arasında Adalet   Nu‘mân b. Beşîr Radıyallahu Anh anlatıyor:   Babam bana bir bağışta bulundu. Sonra şahit tutmak için beni alarak Resûlullah’ın Sallallahu Aleyhi Vesellem huzuruna götürdü ve   “- Yâ Resûlallah! Şahit ol ki ben Nu‘mân’a malımdan şunu ve şunu bağışladım!” dedi.   Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “- Oğullarının hepsine Nu‘mân’a bağışladığın kadar bağışta bulundun mu?” diye sordu.   Babam:   “- Hayır” cevabını verdi.   Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:   “- Öyle ise buna benden başkasını şahit yap!” buyurdu ve:   “- Oğullarının sana iyilik yapma hususunda eşit olmalarını diler misin?” diye sordu.   Babam:   “- Evet!” dedi.   Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):   “- O halde bu şekilde olmaz! Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında âdil olun!” buyurdu.  

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın mı???

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın mı??? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti, dikkat edin çanlar çalıyor... Çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir ülke varmış. Ama bu ülkede, hukuk ve hâkimler de varmış. Törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa çalınırmış. Uzun uzun da yankılanırmış. Eşraftan birisi ölürse çan iki defa, büyük bir devlet adamı ölürse üç defa çalınırmış. Ya kral? O öldüğünde, çan dört defa çalınırmış. Gel zaman git zaman… Şehirde bir olay olur, iş mahkemeye intikal eder… Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetini ise bütün vatandaşlar bilmektedir. Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen, davadan sürpriz bir karar çıkar. Sanık para cezasına mahkûm olmuştur. Hâkim sorar: "- Bir diyeceğin var mı?" Sanığın cevabı: "- Hayır!" Mahkeme biter. Dinleyiciler dağılır. Kafalarda bir kaygı! Kısa bir süre so

Adalet Mülk'ün Temelidir

Resim
Adalet Mülk'ün Temelidir Zamanın birinde bir çoban varmış. Emanet koyunları güdermiş. Gel zaman git zaman, her gün sürünün içinden bir koyun eksilir olmuş. 2 tane de davar köpeği varmış. Fakat ne havlama ne başka bir tepki. Çoban mahcup düşüyor tabi. Emanet aldığı hayvanların sahiplerine. İzah da edemiyor. Önüne de geçemiyor olayın. Bir gün niyet etmiş, uyumayacağım diye. “- Uyur gibi yapacağım bu  köpekler ne yapıyor? Göreyim”… Gece olmuş, sırtını ağaca yaslayıp, gözlerini kapamış. Bir zaman sonra köpekler yaklaşmışlar; birisi hafifçe burnunu koklamış çobanın, diğeri burnuyla çobanın ayaklarına dokunmuş hafiften. Bakmışlar ses soluk yok. Sanmışlar ki çoban uyudu… Koştur koştur karşıki dağa gitmişler. Kurtlarla çakallarla birleşmişler. Oynaşıp eğlenmişler. Sonra da birlikte sürünün içine dalmışlar. En semizinden 1 tane koyun seçip, çekmişler kenara. Kurtlar parçalamış koyunu. Köpekler yalaka yalaka, kenarda durmuşlar. Kurtlar yiyip, yol almışlar… Çoban bütü

Bir Adalet Örneği

Bir Adalet Örneği Rum Kayseri Herakliyus’un büyük ordularını perişan eden İslam askerlerinin başkumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri, zafer kazandığı her şehirde adamlarını bağırtarak, Rumlara, Halife Hazret-i Ömer’in emirlerini bildirirdi. Humus şehrini alınca buyurdu ki (Ey Rumlar! Allahü teâlânın yardımı ile ve Halifemiz Ömer’in emrine uyarak bu şehri de aldık. Hepiniz ticaretinizde, işinizde, ibadetlerinizde serbestsiniz. Malınıza, canınıza, ırzınıza, kimse dokunmayacaktır. İslamiyet’in adaleti aynen size de tatbik edilecek, her hakkınız gözetilecektir. Dışardan gelen düşmana karşı, Müslümanları koruduğumuz gibi sizi de koruyacağız. Bu hizmetimize karşılık olmak üzere, Müslümanlardan hayvan zekatı ve uşr aldığımız gibi, sizden de, senede bir kere cizye vermenizi istiyoruz. Size hizmet etmemizi ve sizden cizye almamızı Allahü teâlâ emretmektedir.) Humus Rumları, cizyelerini seve seve getirip, Beyt-ül-mal emini Habib bin Müslime teslim ettiler. Herakliyus’un, bütün

İslâm’ın Adaletini Görünce Müslüman Olan Yahudi

İslâm’ın Adaletini Görünce Müslüman Olan Yahudi Şa’bî Radiyallahü Anh’in rivâyetine nazaran Hz. Alî Radiyallahü Anh Efendimiz, bir gün çarşıya çıktılar. Gördüler ki Hristiyan’ın biri bir zırh satmaktadır. Zırhı tanıdılar ve Hristiyan’a: “-Bu benim zırhım, zırhımı ver!” dediler. Hristiyan vermek istemeyince Hz. Ali Radiyallahü Anh: “-O hâlde kâdıya gidelim.” dediler. (Metinden bu hâdise’nin hilâfetin o zamanki makarrı olan Kûfe’de cereyân ettiği anlaşılıyor. Şa’bî’den Hâkim Radiyallahü Anh’ın rivâyetine göre ise Hz. Alî Radiyallahü Anh’ın zırhını çalan kimse Yahûdî’den bir kimsedir.) O zaman kâdı Şüreyh Radiyallahü Anh idi. Hz. Alî Radiyallahü Anh, Kâdı Şüreyh Radiyallahü Anh’e gidip da’vâyı halletmesini, ondan istedi. Kâdı Şürayh, Hz. Alî Radiyallahü Anh’i görünce yerinden kalkıp yerini Hz. Alî Kerremallahü Vecheh’e ikrâm etti ve kendisi de gayr-ı Müslimin yanında Hz. Alî Kerremallahü Vecheh’in karşısına oturdu. Hz. Alî Kerremallahü Vecheh, Şürayh’a hitâben: “-Yâ

Padişahın Velayeti, Adaletidir

Padişahın Velayeti, Adaletidir Akşemseddin Rahmetullahi Aleyh, Ebu Eyyub el-Ensari Radiyallahü Anh’ın türbesini bulup çıkardıktan sonra, Fatih Sultan Mehmed Rahmetullahi Aleyh, gördüğü bu keramet karşısında tasavvufa meyletmiş, Hz. Şeyh'in müridi olmak istemişti. Fakat Akşemseddin Rahmetullahi Aleyh: “O takdirde mü'minlerin işleri görülmez olur. Adaletle hükmetmek gerek.” Adaletle iş yapmak, padişahların velayet ve kerametidir, buyurarak Fatih'in isteğini reddetmiştir.

Adaletle Hükmet, Adaletle

Adaletle Hükmet, Adaletle Halife Harun Reşid'in mürşidi Behlül-ü Dânâ Rahmetullahi Aleyh, bir gün, sarayın kapısında görünür. Halife, uzun yoldan geldiğini tahmin ettiği Behlül'e sorar: “Nereden geliyorsun böyle ey Behlül?” “Cehennemden geliyorum ya Harun?” “Hayrola cehennemde ne işin vardı?” “Efendim, ateş lâzım oldu da, oraya ateş almaya gitmiştim.” Fakat cehennemin bekçileri, "Burada ateş yoktur. Herkes, ateşi bu­raya kendi getirir" diyerek beni geri çevirdiler. Dolayısıyla eli boş dön­düm. “Peki, öyle ise, ben ne yapayım ki, oraya ateş götürmeyeyim?” “Oraya ateş götürmemek için, adaletle hükmet, adaletle...”

Adalet

Adalet Şehrinizi Adaletle Koruyun Halife Ömer bin Abdülaziz Rahmetullahi Aleyh Hazretleri, "Şehrimizi korumak için etrafını surla çevirmek istiyorum. Gerekli parayı gönderiniz" diye müracaat eden bir valisine şu cevabı yazmıştı: “Şehrinizi surla değil, adaletle koruyunuz ve zulümden arındırınız.”

İnsanlığın Muhtaç Olduğu Adalet

İnsanlığın Muhtaç Olduğu Adalet İslamiyet’i, kendilerine ezeli düşman gören Batı için, tarihin şeref levhasına geçmiş ibretlik bir hadise okuyalım bugün... Şam’ın fethinde, Hâlid bin Velîd Radiyallahü Anh hazretleri, şehrin bir tarafından girdi. Kendisine karşı konulduğu için, kılıç kullanarak şehirde ilerliyordu. Hedefi, o zaman şehrin en büyük kilisesi olan, şimdiki "Emevî Camii" idi. Şehrin diğer tarafından da, Ebû Ubeyde bin Cerrâh Radiyallahü Anh hazretlerinin komutasındaki askerler yol alıyordu. Fakat, burada halk kendisine karşı koymuyordu. Bunun için rahat bir şekilde kılıç kullanmadan ilerliyorlardı. Tabiî ki, bunun ilk hedefi de, şehrin en büyük kilisesi idi. Müslümanlar, İslâm şehri olduğunun sembolü olarak, kılıç zoru ile aldıkları şehrin en büyük kilisesini câmiye çevirir, diğer kiliselere dokunmazlardı. İstanbul’un fethinde olduğu gibi. Bu iki büyük kumandan, aynı anda iki ayrı kapıdan bu kiliseye girdiler. Ve kilisenin ortasında birbirleri ile karşı