Kayıtlar

Ağustos 17, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Allah’ım Onu Koru

Allah’ım Onu Koru Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. Fakat plâstik pencereler yaygınlaşınca, ahşap olanlara rağbet azaldı. Bu yüzden işler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocukları büyümüş, biri hariç okula başlamıştı. Masrafları artınca, yanındaki kalfasına yol verdi. İşe biraz daha erken koyulur, yardımcıya ayırdığı parayı, çocukların harçlığına katardı. Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşamüzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı. Eğer yanılmıyorsa, bu iş normal değildi. Biri gelip sigortayı kapatmış olmalıydı. Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama bu işe bir anlam veremiyordu. Şaka dese, böyle bir şaka yapılmazdı. Kendisini kıskanacak bir düşmanı da yoktu. İşe koyulduğunda, yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçl

Uzaklaşan Kalpler

Uzaklaşan Kalpler Hintli bir düşünür öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp:  “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş. Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.” “Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan b

Hoca Sadeddin Efendi

Resim
Hoca Sadeddin Efendi Yirmi ikinci Osmanlı şeyhülislâmı. Hoca Efendi diye ün kazanan kâmil bir ilim adamı, devrindeki ulemânın kutbu ve velî. İsmi, Sâdeddîn'dir. Büyük babası Hâfız Mehmed, Bayındır ümerâsından Sofu Halil'in yakınlarından idi. Yavuz Sultan Selîm Han, Ehl-i sünnet yolunun düşmanı Şah İsmâil'i bozguna uğrattığı zaman, İranlı âlim ve sanatkârlar arasında Tebriz'den İstanbul'a getirildi. Çok geçmeden pâdişâhın teveccüh ve îtimâdına mazhar olan Hâfız Mehmed, "Hâfız-ı mahsûs-ı sultânî" sıfatı ile Mısır seferine iştirâk etti. Oğlu HasanCan ise Yavuz Sultan Selîm'in has nedîmi ve yakını oldu. Sultânın vefâtına kadar yanından ayrılmadı. Onun oğlu Sâdeddîn Efendi 1536 (H.943) yılında Kânûnî Sultan Süleymân devrinde İstanbul'da dünyâya geldi. 1599 (H.1008) senesinde vefât etti. Sâdeddîn Efendi, küçük yaştan îtibâren ilim tahsîline başladı. Gençliğinde; Müderris Karamanlı Mehmed ve Şeyhülislâm Ebüssü'ûd Efendi ile zamânın di

Besmele

Besmele Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ مِفْتَاحُ كُلِّ كِتَابٍ “Bilcümle semavi kitâbların anahtarı “Rahman, Rahîm Allah adı ile” dir; yani besmeledir. (Râmûzû’l-ehâdîs, 241, Suyûtî, el-Câmiûs-Sağir, no: 3111) كُلُّ أَمْرٍ ذِى بَالٍ لَمْ يُبْدَأْ فِيهِ بِبِسْمِ اللّٰهِ فَهُوَ اَقْطَعُ “Meşrû işlerin hangisi olursa olsun besmele-i şerîfe ile başlanmazsa hayrına ve tamamına nâil olunamaz, bereketsiz kalır.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 6284) “Bir vartaya düştüğün vakit: بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمِ “Rahman, Rahîm Allah adıyla. Günahlardan korunmaya güç yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak yüce ve Azîm olan Allah’ın tevfik ve yardımıyladır.” demeye devam et. Zira Cenâb -ı Allah bunların hürmetine belâ ve musibetlerin nicelerini def eder.” (Suyûtî, el-Camius-Sağir, no: 896; Râmûzü’l-ehâdis, 66)

Altı Şeye Söz Verin Cenneti Garanti Edeyim

Rasulûllah buyurdu ki: Altı Şeye Söz Verin Cenneti Garanti Edeyim قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صلى الله عليه و آله): "اضْمَنُوا لِي سِتّاً مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَضْمَنْ لَكُمُ الْجَنَّةَ: اصْدُقُوا إِذَا حَدَّثْتُمْ، وَ أَوْفُوا إِذَا وَعَدْتُمْ، وَ أَدُّوا إِذَا ائْتُمِنْتُمْ، وَ احْفَظُوا فُرُوجَكُمْ، وَ غُضُّوا أَبْصَارَكُمْ، وَ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ‏ “Bana altı şey hakkında tekeffülde bulunun (söz verin) ben de size Cennet’i tekeffül edeyim; 1- Konuştuğunuzu zaman doğru konuşun; 2- Söz verdiğinizde sözünüzü yerine getirin; 3- Emânete hıyanetlik yapmayın; 4- Edep yerlerinizi koruyun; 5- Gözlerinizi harama kapayın; 6- Ellerinizi haramdan uzak tutun.”[7] (Ahmed, V, 323) Altı şey güzeldir Altı şey güzeldir, ama şu altı sınıf insanda olursa, daha güzeldir: 1- Adalet güzeldir, âmirde olursa, daha güzeldir. 2- Cömertlik güzeldir, zenginde olursa, daha güzeldir. 3- Vera güzeldir, âlimde olursa, daha güzeldir. 4- Sabır güzeldir, fakirde olursa, daha güzeldir.