Kayıtlar

Haziran 29, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölüm Hakkındaki İlginç Gerçekler

Ölüm Hakkındaki İlginç Gerçekler Amerikan Discover dergisi ölüm ile ilginç bilgiler yayınladı. İşte ölüm hakkında merak edilenler: İlk ölüleri toprağa gömme işlemi, İspanya'nın Atapuerca bölgesinde 350 bin yıl öncesine kadar dayanıyor. Bütün ölümlerin temelinde oksijen eksikliği yatar. Ölümün ilk üç gününde enzimler yemeğe başladığınız gibi sindirilmeye devam ediyor. Parçalanan hücreler bağırsaklarda yaşayan bakterilerin yemeği oluyor. ABD'de gömülen cesetler, toprağa her yıl ortalama 3 milyon litre sıvı bırakıyor. Bir İsveç şirketi, cesetleri çeşitli kimyasal maddelerle donduruyor. Ceset, bir tüpün içinde 6 ila 12 ay arasında ayrışıyor ve tamamen yok oluyor. Böylece çevreye zarar verilmediğini iddia eden şirket, buna 'ekolojik defin' diyor. Hindistan’daki Zerdüştler, cesetleri akbabaların yemesi için açık alana atıyor. İngiliz Kraliçesi Victoria'nın kocası Prens Albert, bornozu ve elinin alçısıyla gömülmek için ısrar etmişti.

İnsanlık Dersi (Gerçek Hikâye)

İnsanlık Dersi (Gerçek Hikâye) Ünlü İtalyan sinema sanatçısı Vittorio de Sica bir TV röportajında anlatıyor: İtalya' da Napoli'nin kenar mahallelerinden birinde, bir Cafe-Bar da, espressolarimizi içiyoruz. İçeri giren müşterilerden biri, barmene "due caffee, uno sospeso" (iki kahve, biri askıda) diyor, iki kahve parası veriyor, bir kahve içip gidiyor, barmen de tezgâhın üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kâğıt asıyor. Biraz sonra iki kişi içeri giriyor: "due caffee e un sospeso" (iki kahve ve bir askıda) diyorlar, üç kahve parası verip, iki kahve içip gidiyorlar, barmen gene bir küçük kâğıt daha asıyor tezgâhın üstündeki çiviye... Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyor. Derken üstü başı biraz eski, püskü, belli ki fakir biri bardan içeri girdi, barmene "un caffee sospeso" (askıdan bir kahve) dedi ve barmenin hazırladığı kahveyi içip, para ödemeden çıkıp gitti. Barmen de tezgâhın üzerine asmış olduğu kâğıtlardan bir tanesini aş

Sevginin Işığı

Sevginin Işığı Otobüs yolcuları elinde beyaz bir baston taşıyan genç ve güzel kadının otobüse binişini içten gelen bir sempati ile izlediler... Basamakları geçti. Boş olduğu söylenen koltuğu el yordamı ile buldu. Oturdu... Çantasını kucağına aldı. Bastonu koltuğa yasladı. 34 yaşındaki Susan, bir yıldır görmüyordu. Bir yanlış teşhis sonucu görmez olmuş, birden karanlık bir dünyanın içine düşmüştü. Öfke... Kızgınlık... Kendine acıma... Hayatta tek dayanağı artık kocası Mark'tı... Mark hava kuvvetlerinde subaydı. Susan'ı bütün kalbi ile seviyordu. Susan gözlerini kaybedince, Mark karısının içine düştüğü umutsuzluğu hemen fark etmişti. Ona yeniden güç kazanması, kaybettiği kendine güvene yeniden sahip olması için yardım etmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduğuna inanmalı, kimseye bağımlı olmadan yaşayabilmeliydi. Sonunda Susan'ı işine dönmeye ikna etti. Peki ama evden işe nasıl gidecekti?... Genelde otobüsle giderdi. Ama şimdi koca kenti b

Her Kötülük Bir İz Bırakır

Her Kötülük Bir İz Bırakır Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. "Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak!" demiş. Genç, birinci gün tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi sök!" demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak!" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara bir delik bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen

Allah’ü Teâlâ’yı Niçin Göremiyoruz

Allah’ü Teâlâ’yı Niçin Göremiyoruz Önce şunu belirtelim. İman gaybadır. Görünene zaten herkes inanır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 255. Ayeti kerimede: “Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.” Buyrulmaktadır. 1. Bu dünyadaki yaratılış kapasitemiz, Allah’ü Teâlâ’yı görebilecek bir güçte değil... Allah’ü Teâlâ’nın nuruna hiçbir göz dayanamaz. Yaratılanın gözleri ve her şeyi sınırlı, yaratıcı Allah’ü Teâlâ ise her alanda sınırsızdır. Eğer Rabbimiz görünseydi vücudumuz müsait olmadığından anında erir giderdik. Örnek vermek gerekirse yüksek gerilimdeki cereyanı normal elektrik kablosuna versek kablo anında yanar, gider. 2. Allah’ü Teâlâ’nın benzer ve zıddının olmaması Allah’ü Teâlâ’yı gözümüzle görmememizin nedeni, kudret ve ilmiyle her şeyi kapsamasından ve zıddının yokluğundandır. Bir şey zıddı ile kaimdir. Mesela, soğuk olmazsa, sıcak; gece olmazsa, gündüz anlaşılmaz. “Allah’a benzer hiçbir şey yoktur.” (42-Şura 11)

Tencere Yuvarlanmış Kapağını Bulmuş

Tencere Yuvarlanmış Kapağını Bulmuş Bir zamanlar Bağdad’da çok zeki ve bilgili, Şenn adında bir adam yaşamaktaydı. Bu adam bir gün kendisi gibi bilgin ve akıllı bir kız bulup evlenmek için atına atlayıp yola çıktı. Yolda bir adama rastladı. Adam köyüne gidiyordu. Şenn de adama katılıp birlikte yolculuk etmeye başladılar. Şenn adama sordu: - Ben mi seni yükleneyim, yoksa sen mi beni yüklenirsin? “Bu nasıl söz?” Adam: - Bu nasıl söz? İkimiz de atlıyken birbirimizi nasıl yükleniriz? Diye cevap verdi. Biraz ilerleyip köye yaklaştıklarında, Şenn biçilmiş ekinleri görünce tekrar sordu: - Bu ekinler yenmiş mi yenmemiş mi? - Be cahil adam! Ekini saplarıyla görüyorsun da yenip yenmediğini mi soruyorsun? Köye varınca bir cenazeye rastladılar. Şenn yine sordu: - Bu tabutun içindeki ölü mü, yoksa diri mi? Adam: - Yahu, senin gibi ahmak ve cahil bir adam görmedim! Diye çıkıştı. “O adam ahmak değil” Adamcağız, bu sorularına bir anlam veremediği yol arkadaşını o gün evinde misafir

Uçan Ayakkabılar

Uçan Ayakkabılar DELİKANLI, çalıştığı ayakkabı atölyesinde bölüm şefi olmuş ve aylığına yüklü bir zam yapıldığı için, evlilik hazırlıklarında bulunmak üzere yeni bir apartman dairesine taşınmıştı. İki aydır burada oturmasına ve bazı günler defalarca içeri girip çıkmasına rağmen, apartmandaki komşulardan hiçbiri onunla ilgilenmemişti. Ama dış kapıya bitişik olan zemin kat penceresinde gördüğü beş-altı yaşlarındaki çocuk, onlardan çok farklıydı. Delikanlı, evden her çıkışında onu aynı pencerede bulur ve gülümseyen gözlerle el sallayan çocuğa, avuç dolusu öpücükler gönderirdi. İlkbahar geldiğinde, delikanlı o güne kadar hep buğulu bir cam arkasından görebildiği küçük arkadaşıyla sohbet etme imkânı buldu. Artık havalar ısındığı için pencereler açılmış ve evler çiçek kokusuyla dolmuştu. Anlattığına göre, küçük çocuk annesiyle birlikte yaşıyordu. Babasının ise Almanya’da çalıştığı ve bir gün mutlaka döneceği söyleniyordu. Delikanlı, yaklaşan bayram için çocuğa bir hediye vermek istediği