Allah’ü Teâlâ’yı Niçin Göremiyoruz

Allah’ü Teâlâ’yı Niçin Göremiyoruz

Önce şunu belirtelim. İman gaybadır. Görünene zaten herkes inanır. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresi 255. Ayeti kerimede: “Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.” Buyrulmaktadır.

1. Bu dünyadaki yaratılış kapasitemiz, Allah’ü Teâlâ’yı görebilecek bir güçte değil...
Allah’ü Teâlâ’nın nuruna hiçbir göz dayanamaz. Yaratılanın gözleri ve her şeyi sınırlı, yaratıcı Allah’ü Teâlâ ise her alanda sınırsızdır. Eğer Rabbimiz görünseydi vücudumuz müsait olmadığından anında erir giderdik. Örnek vermek gerekirse yüksek gerilimdeki cereyanı normal elektrik kablosuna versek kablo anında yanar, gider.

2. Allah’ü Teâlâ’nın benzer ve zıddının olmaması
Allah’ü Teâlâ’yı gözümüzle görmememizin nedeni, kudret ve ilmiyle her şeyi kapsamasından ve zıddının yokluğundandır. Bir şey zıddı ile kaimdir. Mesela, soğuk olmazsa, sıcak; gece olmazsa, gündüz anlaşılmaz.
“Allah’a benzer hiçbir şey yoktur.” (42-Şura 11)
Hakiki manada Allah’ü Teâlâ’nın da bir zıddı, bir rakibi, bir benzeri olmadığından, kavramak ve anlamak zorlaşıyor. Hatta ihata ile idrak etmek imkânsız oluyor.

3. Zuhurunun şiddetinden gizlenmesi.
Bazı şeyler o derece açık ve göz önündedir ki, bu açıklık onların görülmemesine, fark edilmemesine sebep olur.
Deniz o derece gözler önündedir ki, balıklar bu denizin farkına varmazlar. Bizlerin daima hava ile iç içe olmamıza rağmen havanın farkına varmayışımız gibi... Mesela, güneşin ışığı, çok şiddetli olduğunda, insanın gözü güneşi görmekte ve ona bakmakta zorlanır. Ayrıca, gün ortasında çıplak gözle güneşe bakmaya çalışsak gözümüz buna dayanamaz. Onun nurunun şiddeti, görülmesine engel olur.
İşte Allah’ü Teâlâ’nın varlığı o derece açık ve bedihidir. Fakat bu açıklık ve bedihi oluş O'nun görülmesine perde olmuştur.

4. Bu dünyanın imtihan dünyası olması.
Allah’ü Teâlâ’nın görünmesi bu imtihan sırrına da ters düşer. Bu dünyaya gönderilişimizin gayesi Allah’ü Teâlâ’yı tanımak ve ibadet etmektir. İnsanlar da inanıp inanmamak arasında serbesttir. Eğer Allah’ü Teâlâ’yı göz ile görme olsaydı; o zaman herkes ister istemez inanmak zorunda kalacak ve imtihan sırrı ortadan kalkacak, iyi insanlarla kötü insanlar ayrılmayacak, dünyaya gelişimiz, cennet ve cehennemin yaratılması da manasız olacaktı.

6- Allah’ü Teâlâ’yı bu dünyada fiziken görmek mümkün değildir.
“Gözler O’nu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (6-Enam 103)
Allah’ü Teâlâ’nın bir ismi Nur’dur. Nuranî varlıklar olan meleklerden, güneş ışığına ve kâinatı doldurmuş bütün ışınlara kadar, her şey bu ismin değişik tecellilerini taşımaktadır. İnsan gözü, bu dünyada, sadece madde âlemini görür. Ne kendi ruhunu, ne amellerini yazan melekleri görebilir ne de ışınlar âlemini.
İnsan gözünün kâinatta mevcut ışınların ancak % 2.5 kadarını görebildiği tespit edilmiştir. Bu göz ile bu âlemde bütün nuranî varlıkları yaratan Allah’ü Teâlâ’nın görülmesini beklemek, en azından, fizik kanunlarına zıt bir anlayış olur.
Mesela, atmosferin yer küreyi her yandan kuşatması gibi, güneşin de bütün feza âlemini kuşattığını farz etsek, o zaman güneşi göz ile görmek mümkün olmaz. Her yer güneşin ışığıyla kaplandığından güneş görünmez olur. Hem gece gibi bir zıddı da olmadığından güneş görülmez ve mahiyeti anlaşılmaz. Bununla beraber, ışığıyla her yerde bulunan ve her yeri kapsayan güneşin varlığını inkâr etmek de cehalet olur. Cenab-ı Hak, şu kâinatta isim ve sıfatları ile o kadar şiddetli tecelli etmiştir ki, Onu çıplak akıl ile görmek çok zor hale gelmiştir. Tıpkı çıplak gözle güneşe bakmak nasıl mümkün değil, gözlük olmadan bakılamaz ise aynı şekilde; insan çıplak aklı ile tecelliyat içindeki şiddetli zuhurat ve görünmek manasını fark edemiyor. Ancak vahiy gözlüğü ile bakarsa, o zaman fark edip görebiliyor.
İnsanın vücudunda mikroplar vardır, hatta bir dişin dibinde belki birkaç milyon bakteri bulunur. Bu bakteriler ellerindeki imkân ve aletlerle insanın dişini yontmaya, yıpratmaya, aşındırmaya çalışıyorlar. Hâlbuki insan, bakteriler bu işleri yaparken bunların ne gürültüsünü duyar, ne de bu bakterilerin varlığından haberdardır.
İnsanların akılları, sevinçleri, üzüntüleri vb. birçok şeyler görülmez. Bunları belirtileri ile anlarız. Sınavlarda devamlı yüksek puan alan öğrencinin akıllı olduğunu anlarız. Akıl görünmüyor diye o öğrencinin aklı yok denemez.
Peki, Allah’ü Teâlâ’nın gözükmemesi onun yokluğunun delili midir? Tabi ki hayır; atomları, mikropları, havayı ya da radyasyonu da pek ala göremiyoruz. Onları göremememiz var olmadıklarını göstermez. İnsanın sınırlı görme duyusunu cisimlerin varlığı veya yokluğu konusunda ölçüt olarak almak büyük bir hata olacaktır. Düşünün ki yayılan ışığın tamamını bile göremiyoruz, sadece 390-750 nanometre dalga boyundaki ışığı fark edebiliyoruz. Acaba şu dünyanın kaçta kaçını görüyoruz. Bırakın dünyayı bulunduğumuz ülkenin ve şehrin bile tamamını göremiyoruz. Şimdi Allah’ü Teâlâ’nın yarattığı kâinatın milyonda, belki milyarda birini gören, üzerinde bulunduğu dünyanın % 1’ini gören bir göze sahip olamayan insanın bu sınırsız kâinatın sahibini görmeyi iddia etmesi ve sonra göremedim diye inkâr etmesi kendi varlığını inkâr etmesi kadar saçmadır.
En mükemmel varlık benzersiz olmalıdır, nitekim Kuran bunu şu şekilde açıklamaktadır:
Allah’ü Teâlâ’ya benzer hiçbir şey yoktur. (42-Şura 11)
Allah’ü Teâlâ ışığın, mekânın, gözün, fizik yasalarının, kısacası her şeyin yaratıcısıdır. Daha bunlar yokken yüce Rabbimiz vardı. Hal böyleyken “Allah’ü Teâlâ’ varsa neden göremiyoruz” sorusunu, dine karşı bir itiraz gibi sunmak anlamsızdır.

7- Allah’ü Teâlâ’yı göremesek bile onun var olduğunun delillerini her yerde görebiliriz.
Biz bu dünyada yaşıyoruz. Dünyadaki fizik kanunlarına göre bir eser varsa o eserin müessiri de vardır. Tüm bu canlıları-cansızları, dağları-denizleri, yerleri- gökleri tüm kâinatın yapıcısı yaratıcısı kimdir. Elbette Allah’ü Teâlâ’dır. Allah’ü Teâlâ’nın varlığını rasyonel bir şekilde temellendirmemizi sağlayan; Tasarım delili, kozmolojik delil, ahlak delili, arzu delili gibi birçok delil vardır. Ne kadar uzağı görebilirsek görelim, yine de daha ötesi var. Boşluk sonsuza doğru gidiyor. İnsanoğlunun dış âlemi müşahede eden beş duyu organları sınırlıdır. Sınırlı organlarla sınırsız Rabbimizi görmemiz mümkün değildir.
Ama bu görünmezlik dünyaya özeldir, ahirette bu kanun kaldırılacaktır. Yani Cennet’te herkes Allah’ü Teâlâ’yı ebedi olarak görme nimetine kavuşacaktır. Oradaki bedenlerimiz Rabbimizi görmeye müsait yaratılacaktır. Ondan dolayı Rabbimizi görerek sonsuz mutluluğa ereceğiz.
Ahirette Cennet ehlinin ruhları bedenlerine galip gelecektir. Burada gölge hükmünde olan varlıklarının aslı orada yaratılacaktır. İnsan her yönüyle cennete layık ve ondaki her türlü ihsanlardan faydalanabilecek bir varlık olarak cennete girecektir. Cennette “Rüyetûllah” (Allah’ü Teâlâ’yı görme) İlâhî ikram gerçekleşecektir.
Allah’ü Teâlâ buyuruyor ki, “ben, Lâtifim!” Lâtif; görünmeyen incelikte demektir. Meselâ, su, hava ve cam lâtif olduğu için, pencereden dışarıyı, bardaktan karşıyı görebiliyoruz...
Bir misal daha: Sütün içinde yağ ve peynirin bulunduğunu adımız gibi biliyoruz. Ama sütün içinde ne yağ ne de peynir gözükmemektedir. Şimdi, biz kesin olarak bildiğimiz yağ ve peyniri görmüyoruz diye inkâr mı edeceğiz? Elbette hayır. O halde adımız gibi bildiğimiz Rabbimizi, görmüyoruz diye inkâr edemeyiz. Belki adımızı unutabiliriz ama Rabbimizi asla.
Bir yerimiz ağrıdığı zaman ağrıyı hissediyor, duyuyoruz ama göremiyoruz. Göremiyoruz diye ağrıyı reddedemeyiz. Bir acıyla karşılaşırsan, acıyı göremezsin. İnadı, kibri ve gafleti bırakıp asli yaratılışınla baş başa kalırsan, başka bir şeye değil, sadece Allah’ü Teâlâ’ya yalvarır, O'ndan yardım dilersin... Açık olan bir cereyan kablosunda, cereyanın olduğunu kesinlikle biliyoruz. Fakat onu göremiyoruz. Cereyanı göremediğimiz halde, nasıl varlığını inkâr edemiyorsak, Allah’ü Teâlâ’nın da var olduğunu bildiğimiz halde, göremiyoruz diye inkâr edemeyiz.
Başka bir hadiste Peygamberimiz Sallallah’ü Teâlâ’ü Aleyhi Vesellem: "Allah’ü Teâlâ'nın hicabı (perdesi) nurdur. Yani sizinle Onun arasında bir nur vardır." Şimdi, bir nuru dahi ihata edemiyoruz da, yani tam olarak en ince teferruatına kadar bilemiyoruz da, nasıl nuru yaratanı görebiliriz? Aklı göremiyoruz da, nasıl aklı yaratan Allah’ü Teâlâ’yı göreceğiz? Elbette göremeyiz. Nasıl ki, aklı göremedik diye aklı
İnkâr etmemiz mümkün değildir. Akıl görünse dahi, Allah’ü Teâlâ yine gözükmez.
Allah’ü Teâlâ başka bir ayetinde: "Amelce hanginiz daha güzeldir diye sizi imtihan etmek için hem ölümü, hem hayatı yaratan O'dur. O azizdir, her şeye galiptir, gafurdur (çok bağışlayandır)" buyurmaktadır.
Diğer bir ayetinde: "Müslümanlar, öyle kimselerdir ki, onlar Allah’ü Teâlâ'yı görmedikleri halde inanırlar. (İnançlarını ispat eden) namazlarını dosdoğru kılarlar. Verdiğimiz rızıktan yerler, başkalarına da yedirirler." Başka bir ayetinde de: "Sen ancak Kur'an'a tabi olan, onunla amel eden ve görmediği Rahman'a içten saygı besleyen kimseyi sakındırırsın. İşte onu hem bir mağfiretle (dünyadaki günahların bağışlanmasıyla), hem de iyi mükâfatla (cennetle) müjdele" buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Allah’ü Teâlâ’nın kürsüsüne nispeten, bütün âlemler çöle atılmış bir halka gibidir.” Bu büyüklük ve azamet, insanın başını döndürecek keyfiyettedir. Şimdi, kâinatlara nispeten mikroskobik bir hüviyette olan bizlerin, bütün âlemleri anlayabilme iddiamız, nasıl abes bir iş ise, aynen bunun gibi bütün mekânlar Rabbimize nispeten mikroskobik bir varlık hâline gelen; Arş-ı Azam’ı anlama gayretimiz de o derece abes bir iştir. Kaldı ki, Arş-ı Azam da ancak, Allah’ü Teâlâ’nın emirlerinin icra yeridir. Böyle olunca, Allah’ü Teâlâ nasıl ihata edilip kavranabilir ki?
Onun için Kur’an-ı Kerim’de “O’nu gözler ihata edemez; O’nun ilmi ise bütün gözleri ihata eder.” buyurulmaktadır. Evet, gözler O’nu idrak ve ihata edemez. Görmek için ihata lâzımdır.
Nitekim Cenab-ı Hak da kendisini bize İhlâs suresinde böyle tanıtır. Başka bir ayette ise şöyle buyrulur: “Onun benzeri hiçbir şey yoktur.”
Tasarrufu dışında bir anın dahi düşünülemeyeceği Allah’ü Teâlâ da, varlığını kâinatta kesintisiz olarak her an, her saniye, hayat, ilim, rahmet, irade ve kudret gibi sıfatlarıyla öyle şiddetli hissettirmektedir ki, varlığı, -gaflet sahiplerinin nazarında- düşünülemez ve hatıra getirilemez oluyor.
Biz Allah’ü Teâlâ’yı gözümüzle bu dünyada göremiyoruz ama O’nun yarattıklarını, eserlerini görüyoruz. Meydana getirdiği tesirleri anlıyoruz. Ama kafa gözümüzle değil, akıl gözümüzle oluyor bu iş...

Yararlanılan Kaynaklar:
1- https://isoru.wordpress.com
2- http://www.dinicevaplar.com
3- http://www.sorularlaislamiyet.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis