Kayıtlar

ne etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Amelini Ne Üzerine Kurdun?

Amelini Ne Üzerine Kurdun? Hatem Rahmetullahi Aleyh’e dediler ki: “– Amelini ne üzerine kurdun?” “– Dört şey üzerine.” dedi. Sonra devam etti: 1- Benim bir rızkım tayin edilmiştir. Başkasının rızkı bana gelmediği gibi, benim rızkım da başkasına gitmez. 2- Bildim ki üzerime farz olan bir ibadet vardır, bu farz olan ibadeti benim yerime başkası yapamaz. Ben onunla meşgul oldum. 3- Bildim ki, Rabbim beni her zaman görüyor. O’ndan utandım. 4- Bildim ki, ecelim ban süratle geliyor, ben ona süratle gittim. Fakih Rahmetullahi Aleyh der ki: Ecele süratle gitmek, ecel için iyi hazırlanmaktır. Yararlı amellerle ona hazırlıktır. Allah Teâlâ’nın yasak ettiği şeylerden kaçınmaktır. Allah’a yakarıştır ki, iyi amelde sabit kalsın. Son nefesini hayırla kapamayı nasip etsin.. Tembîhü’l-Gâfilîn  

Bırak Zaman Ne Dilerse Onu Yapsın

  دَعِ الْأَيَّامَ تَفْعَلُ مَا تَشَاءُ Bırak Zaman Ne Dilerse Onu Yapsın   دَعِ الْأَيَّامَ تَفْعَلُ مَا تَشَاءُ وَطِبْ نَفْساً إِذَا حَكَمَ الْقَضَاءُ Bırak, zaman ne dilerse onu yapsın Kaderin hükmüne karşı gönlün rahat olsun   وَلَا تَجْزَعْ لِحَادِثَةِ اللَّيَالِي فَمَا لِحَوَادِثِ الدُّنْيَا بَقَاءُ Sabır göster cereyan eden olaylara Dünya olayları kalıcı değil ki   وَكُنْ رَجُلاً عَلَى الْأَهْوَالِ جَلْداً وَشِيمَتُكَ السَّمَاحَةُ وَالْوَفَاءُ Sıkıntılara sağlam bir adam gibi diren Vefa ve hoşgörü olsun senin hasletin   وَإِنْ كَثُرَتْ عُيُوبُكَ فِي الْبَرَايَا   وَسَرَّكَ أَنْ يَكُونَ لَهَا غِطَاءُ İnsanlar arasında birçok eksiğinle nam salmışken Bir örtü gelse de şunları saklasa demişsen   تَسَتَّرْ بِالسَّخَاءِ فَكُلُّ عَيْبٍ يُغَطِّيهِ -كَمَا قِيلَ- السَّخَاءُ Cömertliği kuşan, zira her ayıbı Öyle derler ki cömertlik örtermiş   وَلَا تُرِ لِلْأَعَادِي قَطُّ ذُلًّا فَإِنَّ شَمَاتَةَ الأَعْدَا بَلَاءُ Sakın düşmanlara

Ne Güzel, Gerçek Bir Hikâye!

Ne Güzel, Gerçek Bir Hikâye!   Gönenli Hocamız Rahmetullahi Aleyh anlatıyor… “- Bir gün şurada namaz kıldırıyorum. Mihrabtayım… Namazdan evvel birisi geldi:” “- Hocam, dedi. Ben Hacca gitmek istiyorum. Kâbe’ye gitmek istiyorum, Ravza’ya gitmek istiyorum ama hiç bir tutarım yok! Ne olur, elinizden gelirse, bir kolayını bulursanız, bana yol göstericilik yapın! Bana da bir yol açın, imkân açın, filan dedi gitti.” “- Olur, dedim; inşallah, dedim. Allah Teâlâ bir kolayını verirse filan diyerek adamcağızın gönlünü aldım gitti.” “- Sonra. Öğle namazını kıldık, tesbihimizi çektik, dualarımızı yaptık, kalktık…” “- Baktım bir adam geldi, selam verdi:” “- Aleyküm selam! Dedim.” Adam: “- Efendim, dedi. Ben şu taraftaki, deniz kenarındaki bahçelerin bekçisiyim. Hâkim emeklisi filan Bey gönderdi beni. Selam ve hürmetleriyle birlikte bir de ricası var sizden.” “- Aleyna ve aleykümselâm, ricası nedir Hâkim Bey’in? “- Efendim Hâkim Bey’in ricası şu:” “- Ben hac borçlusuyum, am

Ne Gelir Elden

  Ne Gelir Elden   Öldüğünü duydum garip bir kulun, Selâlar verildi, minarelerden. Gelmişti sonuna gittiği yolun, Vedalar edildi, ne gelir elden…   Soyuldu elbise, yıkandı beden, Vücuda sarıldı, beyaz bir kefen, Kokular serpildi, miski amberden, Helallik alınır, ne gelir elden…   Sonra omuzlarda gezipte durdu, Yavaşça musalla taşına kondu, Sureyi şerifler bir bir okundu, Kabre konuldun ne gelir elden…   Ellerde kürek savrulur toprağın, Her bir atışta sönüyor ışığın, Bırakır seni sevdiğin aşığın, Kapandı mezarın, ne gelir elden…   Münker Nekir sualler okuyacak, Ağzın mühürlü amel konuşacak, Ruh, ya arşa ya da siccine ulaşacak, İnşallah! Koca bir ‘KEŞKE’ çıkmaz dilden…   Adem Akarsu

Başörtüsüz Çıkmadı…

Resim
Başörtüsüz Çıkmadı… Gaziantep'in Nizip ilçesinde yıkılan binanın enkazından 28 saat sonra bir anne ve 3 çocuğu yaralı olarak kurtarıldı. Henüz ismi öğrenilemeyen kadın, kurtarma ekiplerinden başörtüsü istedi. Başörtüsüz dışarıya çıkmayan kadın kurtarma ekiplerine "İmanını seveyim teyze!" dedirtti. Çevredeki vatandaşlar ve kurtarma ekipleri, "Allahu Ekber" diyerek büyük sevinç yaşadı. Ya Rabbi bizlere böyle büyük acıları bir daha yaşatma! Allahümme âmîn!

Yirmi Üçüncü Tavsiye: Allah'a Bir Haceti Olan Kimsenin Ne Yapacağı Hakkındadır

Yirmi Üçüncü Tavsiye: Allah'a Bir Haceti Olan Kimsenin Ne Yapacağı Hakkındadır Abdullah b. Evfa Radiyallahü Anh Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “- Kimin Allah’ü Teâlâ’ya veya Adem oğlundan birisine bir haceti olursa, o kişi bir abdest alsın ve abdesti de güzelce alsın ve iki rekât namaz kılsın. Sonra Allah’ü Teâlâ’ya hamd ve senada bulunsun, Peygamber'e de salat getirsin ve sonunda da şöyle desin: لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحٙانٙ اللّٰهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلاَمَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ لَا تَدَعْ لِى ذَنْبًا إِلَّا غَفَرْتَهُ وَلاَ هَمًّا إِلَّا فَرَّجْتَهُ وَلاَ حَاجَةً هِىَ لَكَ رِضًا إِلَّا قَضَيْتَهَا يٓا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ Okunuşu: “Lâ ilâhe illallahül-halimül-kerimü. Sübhânellahi Rabbil-‘arşil-‘azîm. El-Hamdü lillahi Rabbil-‘âlemîn. Es’elüke mûcibâti ra

Ne Olursan Ol, Önce “Adam Ol!”

            Ne Olursan Ol, Önce “Adam Ol!”   Bütün derslerinden her sınavda yüksek puanlar alan çocuk, sordu, babasına: “- Baba ilerde ne olmamı istersin?” Baba: Gururla yapıştırdı hemen cevabı: “- Avukat ol!” Bunu duyan anne: “- Hayır, hayır doktor ol!” Abla girdi, devreye: “- Sen bence bir şehire vali ol!” Durur mu bir küçüğü: “Yok! Yok!” dedi. “Fikret amcanın oğlu okudu kaymakam oldu, sen de kaymakam ol abi!” Çocuk, döndü. İyi bir duvar ustası olan abisine sordu: “- Abi sen ne olmamı istersin?” “- Valla kardeşim ne diyeyim ki!” dedi. Tabi ki en güzel karar senin vereceğin karar. Bence ne olursan ol ama: “- ‘ÖNCE ADAM OL! NE ONURUN YIKILSIN, NE DE DUVAR!’” Evet, dürüst güvenilir adamlık sorunu yaşadığımız şu devirde sıvacı ustamızdan güzel bir örnek…

Bu Çeşme Ne Güzelmiş

Bu Çeşme Ne Güzelmiş   Bu çeşme ne güzelmiş, Su içecek tası yok, Kırma insan kalbini, Yapacak ustası yok.   Çekinme bu felekten, Derdini söylemekten, Vazgeçme iyilikten, Çünkü ömrün sonu yok.   Makam: Muhayyer Kürdî Bestekâr: Ramazan Uraş

İstiğfar, Ne Demektir?

            "İstiğfar" Ne Demektir?             Sözlükte örtmek, örtbas etmek anlamına gelen istiğfar, dini bir kavram olarak, hata ve günahların Allah'ü Teâlâ tarafından af ve mağfiret edilmesini istemek; kulun işlediği iyi ve güzel amelleri azımsayıp bunları artırmaya çalışması, günahlarını çok bulup bunları azaltmaya gayret etmesi demektir. Aynı kökten gelen "Gufran" ve "Mağfiret" kelimeleri; Allah'ü Teâlâ'nın kulun hata ve günahlarını örtmesi, ona azap etmemesi, günahlarını bağışlaması anlamına gelir. İstiğfar ile "günahtan vazgeçme" anlamına gelen tevbe arasında bazı farklar vardır. Kişi ancak kendi günahından dolayı tevbe edebilirken, başkalarının günahından dolayı da istiğfar edebilir. Yani başkasının affını Allah'ü Teâlâ’dan dileyebilir. Allah'ü Teâlâ’nın güzel isimlerinden olan "Gafur Celle Celâlüh" günahları örten ve "Gaffar Celle Celâlüh " bağışlayan, affeden demektir. Kur'an-ı K

Ne Ekersen, Onu Biçersin!

      Ne Ekersen, Onu Biçersin!   Yaşlı adamın eşi evde tereyağı yapıyordu, kocası ise her gün yakınlarındaki bakkala götürüp satıyor onunla geçiniyorlardı. Bakkal adamın getirdiği tereyağını hiç tartmıyordu. Ancak bir gün: “- Acaba?” dedi. Adam gittikten sonra tereyağını tartıya koydu, 900 gram olduğunu görünce çok öfkelendi ve yarın geldiğinde: “- Bunun hesabını sorar, bir daha da ondan alışveriş yapmam!” dedi. Ertesi sabah yaşlı adam elinde tereyağı içeri girdi, bakkal sert bakışlarıyla bir daha: “- Senden tereyağı almayacağım!” dedi. Yaşlı adam üzülerek: “- Efendim bir yanlışım mı oldu?” dedi. Bakkal; efendi: “- Senin bana verdiğin tereyağını tarttım. 900 gram geldi. Ayıp değil mi bu yaptığın?” dedi. Yaşlı adam utanarak başını yere eğdi ve: “- Efendim bizim bir el terazimiz var. Ama kilo ve gramlarımız yok. Sizden bir kilo şeker almıştık onu tartı olarak kullanıyoruz!” dedi. Bakkal utancından ne yapacağını şaşırdı. Böyledir işte dünya… Kime ne ağır

Dileğiniz Hemen Kabul Edilecek Olsa; Ne Dilerdiniz?

  Halife Hz. Ömer Radiyallahü Anh bir mecliste hazır bulunanlara sordu: “– Eğer dileğiniz hemen kabul edilecek olsa ne dilerdiniz?” Birisi: “– Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâmiyet’e daha çok hizmet edeyim diye!” dedi. Bir başkası: “– Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarf ederek dine yararlı olayım diye…” dedi. Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer Radiyallahü Anh hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer Radiyallahü Anh’a sordu:   “– Ya Ömer Radiyallahü Anh peki sen ne dilerdin?” Cevap verdiler:   “– Ben de Muaz Radiyallahü Anh, Salim Radiyallahü Anh, Ebû Ubeyde Radiyallahü Anh… Gibi Müslümanlar yetişsin isterdim. İslâmiyet’e onlar vasıtasıyla hizmet edeyim d i ye...” Kıssadan Hisse: Savaşı kazanmak için önce komutan ve asker yetiştirmek lâzım. Fatih Sultan Mehmet Rahmetullahi Aleyh olmasaydı İstanbul alınamazdı. Hz. Ömer Radiyallahü Anh efendimiz de  demek

Ne Diyeyim Sana?

Hepimizin soy ağacı Osmanlı’dır bakınız, Onlara kin duymayın buna yoktur hakkınız, Savaştığımız Yunan’la bile barış yaptınız, Bir ecdadınla barışamadın ne diyeyim sana?   Dedenin dedesi Osmanlı, bunu inkâra yeltenme, Batının tuzağına düşüp te ecdadına kinlenme! Ülkene sahip çık, kötü düşünceyle yemlenme! Ecdadına kin besliyorsun ya, ne diyeyim sana?   Cihanın yarısına adalet ile hükmetti dedemiz, Şu anda her yerde onların eserlerini gezeriz… Batının oyununa gelip, niye atamızı ezeriz, Ecdadına düşmansın ya, ne diyeyim sana…   Sen hiç nesline kin besleyen millet gördün mü? Gaza niyetini atını er meydanına sürdün mü? Yemen’de, Viyana’da, şehit olup, öldün mü? Ecdadını incitiyorsun ya, ne diyeyim sana…   Ta Mete’den bu yana şanlıdır hep neslimiz, Şu dünyada adaleti yaymaktı tüm derdimiz… Yaratılanı yaratandan ötürü hep sevmişiz… Ecdadını incitiyorsun ya, ne diyeyim sana…   Gel kardeşim vurma yazıktır, şanlı atana, Halâ nesline kin besliy

Ne Çare...

Hakikat şehrinde bir güzel gördüm, Bir göreni göremedim ne çare... Sevdayı aşkından yanıp kül oldum, Bir bilen yok soramadım ne çare... Bir zaman bekledim Leyla dağını, Bir zaman bekledim gül budağını, Bir zaman bekledim yâr otağını, Vasılı yâr olamadım ne çare... Andelibin işi ahu zar olur, O nasıl güldür ki tezce har olur, Bir gönül kul olur gah hünkar olur, Ben bu sırra eremedim ne çare... Bir gülün ki harı vardır yâr demem, Kansız didelere ahu zar demem, Yüzünü görmeden yârim var demem, Ben bu yâri bulamadım ne çare... Niceleri yâr der gönlü binada, Niceleri yâr der gönlü zinada, Nicesinin gönlü bey-ü şirada, Bu yâr kimdir bilemedim ne çare... Duydum ki yârimin yeri Kaf imiş, Dillerde söylenen kuru laf imiş, Aslını sorarsan nun-u kaf imiş Pâyine yüz süremedim ne çare... Meded Pir-i Sanî bir gör halimi, Bu Salih’e çok ettiler zulümü, Aç vuslat perdesin göster yüzünü, Çok ağladım gülemedim ne çare...   Salih Baba Divânı’ndan

Dedeciğim, Bir İnsanın Ömrü Ne Kadar Olur?

  Torunu, dedesine sorar: “- Dedeciğim, bir insanın ömrü ne kadar olur?” Dede gülerek: “- Ezanla namaz arası kadardır, yavrucuğum!” deyince; Torun: “- Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?” der. Dede: “- Evet yavrum. Ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır!” diye cevap verir. Torun: “- Dedeciğim, ben anlayamadım, açıklar mısın?” Dede şefkatle: “- Bak yavrum, geçenlerde komşumuzun çocuğu doğdu. O çocuğun kulağına ezan okundu değil mi? İşte o ezanın namazı kılındı mı? Torun: “- Kılınmadı!” Dede: “- O ezan, namazsız Ezan”dı. İnsan öldüğü zaman kılınan cenaze namazının da ezanı yoktur. O da ‘Ezansız Namaz’dır. Aslında o namazın ezanı, insan doğunca okunmuştu kulağına. İşte yavrum, ömür dediğin Ezanla Namaz arası kadardır.”

Ne Kadar Malım Mülküm Çok Olsa da…

    Hasan efendi adıyla meşhur bir ihtiyar vardı. Yaratılış gayesini iyi bilirdi. Ömrünü dinine hizmet etmekle geçirmişti. Mum dibine ışık vermez misali oğluna ne kadar nasihat etmişse de oğlu söz dinlememişti. Ölüm döşeğindeyken oğlunu çağırıp der ki: “- Oğlum bugüne kadar hiç bir nasihatimi dinlemedin. Son bir arzum var onu bari yerine getir!” Oğlu merakla sorar: “- Son arzun nedir baba?” Ben ölünce yıkandıktan sonra daha kefenlenmeden hocadan müsaade iste babamın vasiyeti var de ayaklarıma çorap giydir? “- Baş üstüne babacığım. Bir çift çorabın ne kıymeti var. Söz veriyorum vasiyetini yerine getireceğim.” İhtiyar baba sevdiği bir arkadaşını da çağırıp ona der ki: “- Bu mektubu ben ölüp defnedildikten sonra oğluma vermeni rica ediyorum.” Arkadaşı kabul ederek mektubu alır. Gün gelir ihtiyar Hasan Efendi fâni dünyadan baki âleme göç etmek üzere vefat eder. Meyyit yıkanıp kefenleneceği zaman oğlu elinde bir çift çorapla gelir. Hoca efendiye babasının vasiyetini an