Kayıtlar

Mayıs 18, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İkinci Grup Sorular

İkinci Grup Sorular  Adamın biri, genç yaşta ölüvermiş. Yakınları, onu en kısa yoldan mezara koyduktan sonra, arkalarına bile bakmadan uzaklaşmışlar. Biraz sonra iki melek görünmüş ve hoş mu yoksa boş mu geldiğini anlamak için adamı sorgulamaya başlamışlar. Meleklerden biri: —Bundan sonraki durumun, vereceğin cevaplara bağlı, demiş. Hazırsan başlıyoruz. Adam, televizyondaki yarışma programlarına hiç katılmamış olmasına rağmen onları ekran başında takip ediyor ve soruları gayet güzel cevaplıyormuş. Bu yüzden de eminmiş kendisinden. Önce "Rabbin kim?", "Dinin ne?" ve "Kitabın hangisi?" gibi klasik sorular sorulmuş. Aşırı heyecandan olacak ki, adam kem küm bir şeyler gevelemiş. Diğer melek: —Pek olmadı ama her neyse, demiş. Hüküm elbette ki Rabbimizindir. Melekler, kısa bir ara verdikten sonra: —İkinci grup sorulara geçiyoruz, demişler. Buna kültür soruları diyebilirsin. Adam, meleklerin dünya ile alâkalı sorularını bu sefer tıkır tıkır c

Dokunuş

Dokunuş  Haşir meydanındaki insanlar, ebed ülkesine uçmak için sabırsızlanıyordu. Peygamberler, şehitler ve büyük veliler için herhangi bir problem yoktu. Ancak diğerleri, "Elli bin sene sürer" denilen bu yolu, dünyadaki hayatlarının karşılığı olan bir vasıta ile aşmak durumundaydı. Her insan, sevap ve günahlarını ortaya döküp ince hesaplar yaparken, sermayeleri yetmeyen bazı gençler bir araya geldi ve kendilerine gözcülük eden meleğe başvurarak:  Bizler, dünyada iken meşhur bir yarışmaya katılmış ve ellerimizi günler boyu süren bir sabırla lüks arabaların üzerinden çekmeyerek onları kazanmıştık, dedi. Bu gayretimize karşılık o arabaların verilmesini istiyor ve bu zorlu yolu onlarla aşmayı planlıyoruz. Melek, yarışmanın detayını öğrendikten sonra:  Yanlış şeye dokunmuşsunuz, dedi. Sizin arabanız, o yolda gitmez. Gençler, biraz ilerideki insanları göstererek:  Şuradaki insanların da bir şeylere dokunduğu söyleniyor, diye itiraz etti. Ama şimdi Cennet’e uçuyorlar

Kadere Bak...

Kadere Bak...  Genç adam, köyüne gidecekti. Sabahleyin erkenden otomobiline bindi, yola çıktı. Çoluk çocuğunu yanına almamıştı. Yalnızdı. Şehrin kenar mahalleleri geride kalırken güneş doğmuş, ışıl ışıl bir gün başlamıştı. İçi içine sığmıyordu, Radyonun düğmesini çevirdi. Bir türkü: "Azrailin gelir kendi / Ne ağa der, ne efendi; Sayılı günler tükendi / Yolun sonu görünüyor...” Biraz hüzünlenir gibi oldu. Boş ver, dedi; dünya işte! Sevdiklerine kavuşacağı anı hatırladı. Mutlulukları, sevinçleri görür gibi oldu. Ruhunu ılık bir duygu doldurdu. İç geçirdi. Artık şehirden kurtulmuştu. Önünde yaklaşık üç saatlik bir yol vardı. Acele etmiyor, güzel şeyler düşünmeye çalışıyordu. Ne olduysa tam o sırada oldu. Sol taraftan silme bir otomobil geçti. Elektrik çarpmış gibi titredi. Direksiyon hâkimiyetini kaybetti. Otomobil şarampole sürüklendi, ancak durabildi. Korkmuştu. “Kelle mi götürüyorsunuz? Diye söylene söylene otomobilden indi. Tehlikeli bir şekilde kendisini sollaya

Hafız Talebe

Hafız Talebe  Küçük bir çocuk hafızlığını ikmal etmiştir. Sabaha kadar Kur'an-ı Kerim'i hatmediyor, namazını kılıyor, ertesi gün de hocasının karşına çıkıyor; çıkıyor ama biraz da rengi-benzi sararmış olarak çıkıyor. Hocası maddi-manevi mürşit olabilecek durumda bir üstattır. Talebesinin bu halini diğer talebelerine soruyor. Onlar da:  "Üstadım, bu talebeniz sabaha kadar Kur'an-ı Kerim'i hatmedip duruyor ve tabii sabaha kadar gözüne uyku girmiyor, sabah olunca da kalkıp derse geliyor.” diyorlar.  Üstad talebesinin Kur'an-ı Kerim'i böyle okumasını arzu etmediği için onu karşısına alır ve ona:  "Kur'an, indiği gibi okunmalıdır evladım" der, "Bugünden itibaren sen Kur'an'ı, şu ana kadar okuduğun gibi değil, onu okurken beni karşında farz et ve üstadına dersini iade ediyorsun gibi oku" tavsiyesinde bulunur. Çocuk gider, O gece Kur'an-ı Kerim'i okur ve sabah üstadının huzuruna geldiğinde:  "Efendim, bu ge