Kayıtlar

Mayıs 18, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Devletin Verdiği Kitabı Ben Nasıl Yırtarım?

Sessiz…

Sessiz… Sen elifsin. Çünkü otuzüç yıl önce doğdun ve birsin. Ben he'yim. Kırkdört yıl önce öldüm ve ikiyim. İkimiz bir olunca aşıklar ah çeker. Ah bir iklimdir, orada sadece benzersizler oturur. Kendine benzemeyen ancak kendine benzemeyenlerce görülebilir. Gören de görülen de bir olur. Ben birlik için geldim bu deme. Gördüğüm demi hoş gören bir Settar var bilirim. Şimdi buradayım, şehrin güneybatı ucundaki sitede. Salonundan dünyanın diğer ucunun göründüğü kirli sarı renkteki duvarın bu yanında. Diğer yanında senin düşürdüğün gölgeler var. Onları parçalıyorlar görüyorum. Çocukların da beynini dağıtıyorlar. Kadın balkon kapısını açıp çıkıyor, aşağı atıyor kendini, onu da görüyorum, ama biliyorum ki sen birsin ve otuzüç yıl sonra hala bu bahçedesin. Ben güzel he'yim, seninle bu bahçeden çıkmak istemiyorum. Bu kaçınılmazdı, çünkü ben senin ben olman için sen olmuş, bu yüzden kırkdört yıl önce ölmüştüm. Sen gecesin. Çünkü annesin. Üç ay doğdu

Hiç Namaz Kılmadan Cennete Giren Olur mu?

Hiç Namaz Kılmadan Cennete Giren Olur mu? Uhud harbinin bozgunluğu sırasında Asram (keskin kılıç saldırıcı) lâkabı ile mülakkap Amr İbn-i Sabit, Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’e gelerek; “Ya Rasulallah! İman edip te mi harp edeyim, yoksa harp edip de öyle mi iman edeyim?” diye soruyor. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem,  “Önce iman et, sonra harb et! Yoksa mahrum olursun.” buyuruyor. Amr ibn-i Sabit kuşluk vakti iman ediyor, harbe girip birçok müşriği kırdıktan sonra öğle ezanı okunmadan şehit oluyor. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: “Az işledi, çok kazandı.” buyuruyor. Daha sonra Ebû Hureyre Radiyallahü Anh sahabilere bilmece şeklinde soruyor: “Bana öyle birini söyleyiniz ki hiç namaz kılmadan cennete girmiş olsun?” Sahabiler, “Hiç namaz kılmadan Cennet’e giren olur mu?” dediklerinde; “İşte o Amr İbn-i Sabit’tir. Kuşluk vakti iman etti, namaz vakti girmeden öğleden evvel şehit oldu, cennete gitti.” diyor.  İşte bi

Dünyayı da İhmal Etmeden Hak ile Beraber Olmak

Dünyayı da İhmal Etmeden Hak ile Beraber Olmak Şah-ı Bahaddin Nakşibend Hazretlerinin yetiştirdiği iki halifesinden talebesi Muhammed Parsa Hazretleri, hac niyeti ile memleketinden yola çıkmış, bir şehirde sarraf dükkânına rastlamış. Sarraf gencin, müşterisi çok, alış-verişi bol imiş. Üç cihetten dünyevî durumu gören Muhammed Parsa Hazretleri dükkân sahibinin kalbine teveccüh etmiş. Keşfen o sarraf gencin kalbinin Hakk ile meşgul olduğunu görmüş. Tahsin edip buyurmuş: -El kârda, gönül yârda, demiş. Sonra Mekke’ye vardığında Beytullah’ı tavaf esnasında aksakallı bir ihtiyarın Kâbe’nin örtüsüne sarılarak ağladığını görmüş. Gıbta ederek; “Keşke bu mübarek makamda ben de böyle iltica etsem, ağlasam.” demiş. İhtiyarın kalbine teveccüh etmiş; keşfen onun dünyalık istemeye geldiğini müşahede ederek müteessir olmuştur. İşte ne gençlik, ne müşteri ne de zenginlik insanları Allah’ı zikirden menedemez. Burada en mühim husus dünya alâkasıdır. Onu kalpten atmak kolaylıkla mümkün

Dünya Sevgisi Günahların Başıdır

Dünya Sevgisi Günahların Başıdır Uhud harbinin bozgunluğu sırasında Asram (keskin kılıç saldırıcı) lâkabı ile mülakkap Amr İbn-i Sabit, Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’e gelerek; “Ya Rasulallah! İman edip te mi harp edeyim, yoksa harp edip de öyle mi iman edeyim?” diye soruyor. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem,  “Önce iman et, sonra harb et! Yoksa mahrum olursun.” buyuruyor. Amr ibn-i Sabit kuşluk vakti iman ediyor, harbe girip birçok müşriği kırdıktan sonra öğle ezanı okunmadan şehit oluyor. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: “Az işledi, çok kazandı.” buyuruyor. Daha sonra Ebû Hureyre Radiyallahü Anh sahabilere bilmece şeklinde soruyor: “Bana öyle birini söyleyiniz ki hiç namaz kılmadan cennete girmiş olsun?” Sahabiler: “Cennete hiç namaz kılmadan giren olur mu?” dediklerinde; “İşte o Amr İbn-i Sabit’tir. Kuşluk vakti iman etti, namaz vakti girmeden öğleden evvel şehit oldu, cennete gitti.” diyor.  İşte bir defa Allah-ü T

Bir Kere “Allah!” Demek…

Bir Kere “Allah!” Demek… Süleyman Aleyhisselâm saltanatı ile semâda giderken yeryüzünde ibâdetle meşgul olan bir âbid semâya başını kaldırarak; "Ey Davud’un oğlu, Allah’ü Teâlâ sana ne büyük mülk vermiş!" diyor. Bunu işiten Süleyman Aleyhisselâm cevaben, "Senin bir defa “Allah!” demen benim bütün mülk ve saltanatımdan daha hayırlıdır; çünkü benim saltanatım geçici senin zikrin bâkidir!" Buyuruyor.

Zikirden Bir An Bile Gafil Olmak

Zikirden Bir An Bile Gafil Olmak Bir gün Süleyman Aleyhisselâm saltanatı ile semâda geçerken bir vâdide dizi halinde geçen karıncaların reisi karıncalara seslenip; "Ey karıncalar yuvalarınıza çekilin, Süleyman Aleyhisselâm’ın askeri sizi bilmeyerek çiğnemesin!" diye bağırıyor. Süleyman Aleyhisselâm tebessüm ediyor, karıncaların reisini çağırtıp soruyor: "Neden sürünü yuvalarına çağırdın? Ben semâdayım, sen yeryüzündesin. Benim askerim sizi nasıl çiğner?" Cevaben karınca diyor ki: "Senin saltanatla geçişin bir an bile olsa benim sürümün zikrullahtan gafil olmasına sebep olur diye korktum, onları yuvalarına çağırdım." diyor… Kıssadan Hisse: Ya bizim halimiz ne olacak? Tv başında, internet başında saatlerce maçları, ABD, Brezilya…  Pembe dizilerini, saçma sapan Türk filmlerini, bitmek tükenmek bilmeyen reklamları… Vb. defalarca izliyor o güzel zamanımızı zikirsiz geçiriyoruz. Bir dostumuzla buluşur buluşmaz dedikodularla hem günah işliyor h

Dudakları Rasulullah Aleyhisselâm’ın Ellerine Değecek Gencin 10 Özelliği

Dudakları Rasulullah Aleyhisselâm’ın Ellerine Değecek Gencin 10 Özelliği 1) Gönlü Mabede Bağlı, Kulağı Ezan’a Mıhlıdır… Efendimiz Hz. Muhammed(sav):”Altın tasla Havza-ı Kevser de ümmetimi bekleyeceğim. Oraya gelenlere ikram edeceğim.” der. Ahir zaman gençlerini görünce elinde ki tası bırakır. Bunu görenler: “Onlara vermeyecek misin ya Rasulullah?” diye sorunca: “Ahir zamanda alnını secdeye koyan gençlerle arama altın tası koymak istemiyorum. Onlara elimle ikram edeceğim.” Uyusun yatağında alem, sen kalk, Kemer beste-i ubudiyetten el çözme sakın… 2) Günahı ne olursa olsun, geçmişine tevbe ile set çeker… Bırak zırlasın ardında şeytan, Terk ettiğin şeylere bir daha geri dönme sakın. Hizmet aşkı sahralardan engin olan genç, Günahına bakıp davandan gizlenme sakın. Günahının altında ezilen değil; günahını ezendir. Neticede günahını tevbesinin altında bırakan “Adam”; “Adem” Aleyhisselâm olmuştur. 3) Özüne güvenir, ye’se düşmez Kimseye taşıyamayacağı

Çocukları yalandan korumak için 10 altın kural!

Çocukları yalandan korumak için 10 altın kural! 1- Edebiyat yapmak yerine icraat yapın! “Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar” falan diyerek onları etkilemeye çalışırsanız hiçbir işe yaramaz. Çünkü soyut düşünce yetenekleri gelişmemiş çocuklar için yılan ile yalan arasında dünyalar kadar fark vardır. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” atasözü de çocuklar için bir şey ifade etmez. En azından Edison’dan sonra dünyaya gelen çocuklar için… Çocuk yalan söylüyorsa mutlaka bir sebebi olduğunu bilin. Edebiyat yapmak yerine niçin yalan söylediğini keşfetmeye çalışın ve onları yalan söylemek zorunda bırakan durumları yok edin. Mesela eğer çocuğunuz çok şeker yiyorsa ve siz kızdığınız için genelde yemediğini iddia ediyorsa, işe şekerleri ortadan kaldırmakla başlayın. - 2- Silmek isteyecekleri dakikalar yaşatmayın! Küçük çocuklar genelde bir şey hakkında kendilerini kötü hissettiklerinde yalan söylerler. Ve yalan söylediklerinde, o şeyin yaşanmamış olduğunu düşünürler. Psikol

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak

İnsanî Ruhun İtidalini Korumak Şimdi bilmiş olunuz ki, bu hayvani ruh, âlem-i süfliden olup, buhar karışımlarının lâtiflerinden meydana gelmiştir. [Buradaki buhar su buharı değildir]. Karışım dörttür: Kan, balgam, safra ve lenf. Bu dört şeyin aslı; su, ateş, toprak ve havadır. Mizaçtaki uygunluk ve uygunsuzluk; sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluğun miktarının farklı olmasındandır. Tıp ilminin gayesi, insani ruh dediğimiz diğer bir ruhun âleti ve taşıyıcılığını yapan hayvani ruhta bu dört şeyin itidalini sağlamaktır. İnsanî ruh bu âlemden değildir. O ulvî âlemdendir ve melekler cevherindedir. Onun bu âleme inmesi, zatındaki şaşılacak hâllerdendir. Fakat onun bu gurbeti, Allah’ü Teâlâ’dan gıdasını almak içindir. Hususan Allahü Teâlâ buyurur; “Hepiniz oradan aşağı inin dedik. Tâ ki size hidâyetim ulaşsın. Gösterdiğim yolu takip edenlere korku ve üzüntü yoktur” (1). Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de meleklere, “… Ben, çamurdan insan yaratıcıyım… Onu tamamlayıp içerisine de ruhum

İlahî Feyzi Korumak

İlahî Feyzi Korumak Tasavvuf yolu, kişinin kalbine gelen ilahî feyzi muhafaza etmesi için bir vesiledir. Yapılan her ibadetin kalbi aydınlatan bir nuru vardır. İbadetler kulun amel defterine sevap olarak yazılır ve kul ahirette mükâfat olarak amelinin karşılığını görür. İbadetlerin sevabı olduğu gibi binlerce fazileti de vardır. Bir ibadet, kulun kalbine Arş-ı Alâ’dan feyz, rahmet ve bereket çeker. İndirilen ilahî feyz gökten inen yağmurun toprağı beslemesi gibi kalbi besler. Allah Tealâ’nın kudretiyle yarattığı dünya atmosferindeki hava nasıl bitmez, tükenmez ise, Allah Tealâ’nın feyz ve inayeti de tükenmez. Hiç kesilmeden yeryüzüne iner. İnen bu feyzi kalbine alıp muhafaza etmek müminin vazifesidir. Büyükler, “Kalbe gelen ilahî feyzleri muhafaza etmek, elde etmekten daha zordur.” buyurmuşlar. Şeyh Ebu’l Abbas k.s. hazretlerinin beyanına göre kulun feyz-i ilahîyi elde etmesi, Allah Tealâ’nın ona bir ikramıdır. Aldığı feyzi muhafaza etmek ise kulun Allah’a karşı vazifesidir.