Sessiz…
Sessiz…
Sen
elifsin.
Çünkü
otuzüç yıl önce doğdun ve birsin.
Ben he'yim.
Kırkdört yıl önce öldüm ve ikiyim.
İkimiz bir
olunca aşıklar ah çeker. Ah bir iklimdir, orada sadece benzersizler oturur.
Kendine benzemeyen ancak kendine benzemeyenlerce görülebilir. Gören de görülen
de bir olur.
Ben birlik
için geldim bu deme. Gördüğüm demi hoş gören bir Settar var bilirim.
Şimdi
buradayım, şehrin güneybatı ucundaki sitede.
Salonundan
dünyanın diğer ucunun göründüğü kirli sarı renkteki duvarın bu yanında.
Diğer
yanında senin düşürdüğün gölgeler var. Onları parçalıyorlar görüyorum.
Çocukların
da beynini dağıtıyorlar.
Kadın
balkon kapısını açıp çıkıyor, aşağı atıyor kendini, onu da görüyorum, ama
biliyorum ki sen birsin ve otuzüç yıl sonra hala bu bahçedesin.
Ben güzel
he'yim, seninle bu bahçeden çıkmak istemiyorum.
Bu
kaçınılmazdı, çünkü ben senin ben olman için sen olmuş, bu yüzden kırkdört yıl
önce ölmüştüm.
Sen
gecesin. Çünkü annesin. Üç ay doğdu senden.
Ben
gündüzüm. Çünkü babayım. Üç yıldız kaydı benden.
Sen
bürünensin, ben bürüyenim.
İkimiz bir
günüz, bir gece bir gündüzüz, bizi üç dolunay ışığı yıkıyor bu kentin
kirlerinden paslarından.
Bu pası bir
tas ağu gibi içiyor ama zehirlenmiyoruz.
Sen
simyasın. Çünkü şehvetinin gecesinden kurtuldun, kirin pasın gitti, kehribar
gibi içinden bir ışık çıkıyor, gündüzü kuruyor.
Ben anları
eşit olan gündüzüm, ancak seninle görebilirim.
Sen
güneşsin, çünkü elif birdir ve ancak güneş birlenir, ayları yıldızları içinde
gizlenir.
Ben biçim
ve kalıbım, seni birleyince düştüğüm şirkten beni ancak aşk denilen sultan
kurtarabilir.
Görüyorsun,
sana her zamanki gibi eski zaman hikayeleri anlatıyorum.
Elimden bu
geliyor ancak, çünkü sen bütün maceraları biliyorsun.
Sen
günahsın ben günahkarınım, sana kulluk ediyor nura gidiyorum, günah işledikçe
ateşe düşüyorum, oysa diyor, nur ateşten daha çok yakar.
Nur aşktır
o halde, bunu ancak sen bilirsin.
Sen haysın,
beni öldürdün şimdi dirilteceksin. Az önce öldüm, az sonra dirileceğim.
Dirilt
beni, sen Haysın, senden otuzüç çocuğun yüzü ay gibi ışıldar, ben perdeyim,
benimle örtünürsün.
Sen
örtünensin ben örtüyüm, ben, senin kendini örtmen için açıldım, gizlenerek
açığa çıkarsın.
Sen
elif'tin ve hala öylesin, ben güzel he idim, mim oldum, şimdi övülmüş olanın
işaretiyim.
Ben kırmızı
toprağım, şimdi onun işaretiyim, çıkar beni bu kaptan, kurudum, güneşte
kırkdört yıl kaldım kurudum, tok bir ses çıkıyor içimden, bu çamurdan kurtar
beni, dirilt ki, benden bir hayat daha çıksın.
Sen diriden
yaratılansın, benim anlı şanlı eğe kemiğimsin, senden boşalan yere arzuyu
dolduransın, benim parçamsın, ben senin yurdunum.
Bu yurttan
çıkıyorum şimdi, bak dilimi değiştiriyorum, seninle kırkdört yıldır konuştuğum
dili terk ediyorum, ölüyorum, ölünce ifadem donuyor, yüzüme bak, orada, acıdan
örülü kırkdört taneli kehribar tesbihi göreceksin.
Onu terk
ediyorum.
Şimdiye
kadar yaptığım gibi, amaçsız yürüyeceğim.
Kastı
olmayana kastettiğini biliyorum, sırların algıma gizlidir, bunu da biliyorum.
Çünkü sen
elifsin. Gelip gidip bir şey bulamayanların sığınağısın.
Üstüne
yıldızlar yağan çocukların, insanın kendi kendine ulaşabildiği hakikatlerin,
kadının erkekle çarpımının sonsuzluğunun şiddetisin.
Sen
elifsin, güzel he'sin. Ben senden geldim, seninle doğrulttum yüzümü, sana
yöneldim, sana verdim gönlümü. Ben senin ben olabilmen için sen oldum.
Bugün doğum
günün.
Dün yine
dünyanın güneyinden, doğusundan, kuzey batısından yüzlerce ölüm haberi geldi.
Sana
doğumgününde ne söylesem içim acıyor.
Kelimeler
dönüp dolaşıp o yalnızlığın yırtılan yüzünü anlatıyor.
Oysa ben
artık konuşmak istemiyorum.
Çünkü sen
elifsin, her an yeni bir huzurla esiyorsun.
Hatırlıyorum,
otuzüçyıl önce bugün de her şey sessiz olmalı demiştin.
Geçen yılki
doğum gününde dediğin gibi.
Her şey
elif ile lamın birleşmesi ve yılların bir düş olması gibi sessiz kalmalı.
Sadık Yalsızuçanlar
Yorumlar
Yorum Gönder