Kayıtlar

Mânâ etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Mânâ Eri Bu Yolda

Mânâ Eri Bu Yolda   Mânâ eri bu yolda melül olası değil, Mana duyan gönüller hergiz ölesi değil.   Ten fânidir, can ölmez, gidenler geri gelmez, Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.   Gevhersiz gönüllere yüz bin yol eder isen, Hak’tan nasip olmasa nasip alası değil.   Sakıngıl yârin gönül sırçadır sımayasın, Sırça sındıktan sonra bütün olası değil.   Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen, Bin yıl orda durursa kendi dolası değil.   Şu Hızır ile İlyas âb-ı hayat içtiler, Bu birkaç gün içinde bunlar ölesi değil.   Yarattı Hak dünyayı Peygamber dostluğuna, Dünyaya gelen gider, bâki kalası değil.   Yunus gözün görürken yarağın eyle bugün, Gelmedi anda varan, geri gelesi değil.   (Yunus Emre Kuddise Sirrûh)

Hiçliğinin Ârifi Mânâ Sultanı

  Hiçliğinin Ârifi Mânâ Sultanı          Tefekkür edilirse; Fahr-i Kâinât Efendimiz’in Mekke devrinde yaşadığı onca incitici hakarete ve mütecâviz hücuma karşı, risâletini tebliğ vazifesini hakkıyla edâ edebilmek için sabır ve tahammül göstermesi de tasavvufî mânâda, Cenâb-ı Hakk’ın O’na tâlim buyurduğu veçhile varlıktan vazgeçme, yani bir hiçlik terbiyesidir.        Beşeriyetin en yücesi, peygamberler sultanı Hazret-i Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem; tevâzu ve mahviyette de zirveydi. O, aynı zamanda hiçlik sultanıydı.        Mekke’nin fethi günü; bir Mekkeli, Efendimiz’in yanına titreyerek yaklaştı. Çünkü muzaffer bir kumandanın huzûruna geldiği için büyük bir heyecan duyuyordu;   “‒ Yâ Rasûlâllah! Bana İslâm’ı telkin buyurunuz!” derken âdetâ dişleri birbirine vuruyordu.        Hazret-i Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem hemşehrisine ...