Kayıtlar

Ocak 9, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın Nil Nehrine Mektubu

Hz. Ömer Radiyallahü Anh’ın Nil Nehrine Mektubu Hz. Ömer Radiyallahü Anh halife iken, Amr bin As Radiyallahü Anh'ı, Mısır'ın fethi için vazifelendirmiş, Mısır feth olunduktan sonra da onu Mısır'a vali tâyin etmişti. Bir gün Mısır halkı valinin huzuruna çıkarak şöyle dediler: — Ya Amr, Nil Nehrinin bir âdeti vardır, o adet yerine getirilmezse nehrin suyu çoğalmaz, kesilir... Halk da açlık sıkıntısı ile karşı karşıya kalır, dediler. Amr bin As Hazretleri: — O âdeti nedir? Diye sordu. Onlar: — Biz her sene bir fakiri altın ve paralarla kandırır, çocuğunu Nil nehrine atarız, ondan sonra nehrin suyu çoğalır, halk da ondan istifade ederek kazanç sağlar, dediler. Amr bin As Hazretleri, bu cahiliyetten kalma bir adettir diyerek buna müsaade etmedi ve Halife Hazreti Ömer Radiyallahü Anh’a meseleyi anlatan bir mektup yazdı. Hazreti Ömer Radiyallahü Anh, valiye yazdığı cevabî mektupta: — Kabul etmemekle çok iyi etmişsin. Sana gönderdiğim mektupla bir

Şaşı İnsan Ve Peygamberlere İman

Şaşı İnsan Ve Peygamberlere İman Hoca Muslihiddin Efendi, talebe okutuyordu. Talebelerinden birisi şaşı gözlü idi; yani biri iki görürdü. Hoca Efendi talebelerine bir misâl anlatmak için dolabın içine bir şişe koymuştu. Şaşı olan talebeye: — Zeynel Efendi dolapta bir şişe var, onu bana ver! Dedi. Zeynel Efendi: — Hocam burada iki tane şişe var hangisini vereyim? Dedi. Hoca Muslihiddin: — Hayır! Orada iki değil bir şişe var! Dediyse de talebe biri iki görüyor ve dolapta iki şişe olduğunu ısrarla iddia ediyordu. Hoca Muslihiddin Efendi: — Mademki iki şişe var, birisini kır da öbürünü bana getir, dedi. Talebe şişenin birini kırınca ötekisinin de yok olduğunu gördü. Muslihiddin Efendi talebelerine: — Görüyorsunuz değil mi? İşte Peygamberlerin birine inanıp birine inanmayan, bu şaşı arkadaşınız gibidir. Hâlbuki Peygamberlerin tamamı bir sayılır, yani birine inanmak diğerine de inanmayı icabettirir. İsa Peygamber ne demişse, Musa Aleyhisselâm Peygamber de onu söylem

Hatem-İ Tai'den Daha cömert

Hatem-İ Tai'den Daha cömert cömertliği meşhur Hatem-i Taî'ye: — Senden daha cömert bir kimse var mı acaba? Diye sordular. O: — “Evet! var”, dedi ve başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlattı: Bir gün bir seferim zamanında bir gence misafir olmuştum. Genç, fakir bir kimse olmasına rağmen bana bir koyun kesip hazırlattı, önüme koyunun böbreği geldiğinde: “Ben koyunun böbreklerini çok severdim” dedim. Bir ara ev sahibi genç ortalıktan kayboldu. Biraz sonra baktım ki varı yoğu olan yedi koyunun yedisini de kesmiş böbreklerini hazırlamış, önüme getirdi. Ben şaşkınlık içerisinde kalmıştım. Çünkü biliyordum ki, genç fakir bir kimse idi. “Niçin benim için, varın yoğun olan yedi koyunu kestin. Ben sana böyle yap demedim. Sadece koyun böbreğini sevdiğimi söyledim” dediğimde; bana şu karşılığı verdi: “Bana Tanrı misafiri gelmiş, hiç onun sevdiği bir şeyi ikram etmemem olur mu?” dedi. Gencin bu misafirperverliğine hayran kalmıştım, gözlerim yaşardı... Diye anlattı.

Cariyenin Rüyası Ve Halife

Cariyenin Rüyası Ve Halife Emevî halifelerinden Ömer bin Abdülaziz, son derece mütteki bir hükümdardı. Çok mütevazi bir hayat yaşar, hatta değiştirmek için bile iki takımdan fazla elbise bulundurmazdı. Milletine gayet adaletle hükmeden Ömer bin Abdülaziz'in cariyelerinden birisi, bir gün bir rüya görmüştü. Halifenin huzuruna çıkıp anlatmak istedi. Halife, cariyesine rüyasını anlatmasını söylediğinde, cariye şöyle anlattı: — Ey Emîrel - mü'minin rüyamda kıyamet kopmuş, insanlara Sırat Köprüsünden geçmeleri için emrediliyor, bazıları geçiyor, bazıları geçemiyor. Bu arada sıra sizden evvel geçen halifelere geldi. Evvel Abdülmelik Ibni Mervan'a “Geç!” dediler. Dikkat ettim gecemeyip düştü. Ondan sonra sıra ile diğer halifelere “Geç!” Diye emrolundu. Bunların bazıları geçti bazıları geçemedi. Nihayet sıra size gelmişti, Diye anlatırken, cariye daha sözünü tamamlamadan, Ömer bin Abdülaziz “Allah!” Diye bağırmaya başladı. Rüyayı anlatan cariye, ne yapacağını şaşı

Hasan Basrî Hazretlerinin Cinlere Duası

Hasan Basrî Hazretlerinin Cinlere Duası Hasan-ı Basrî Hazretleri'nin yakın dostlarından biri olan Ebû Şeybe Hazretleri bir gün Hasan-ı Basrî Hazretlerinin devamlı namaz kıldığı camiye sabah erken varmıştı. Cami kapısı dışardan kitli olduğu halde içerden kalabalık bir cemaat tarafından “Âmîn! âmin!” Diye dua edildiğini duydu. Ebû Şeybe büyük bir meraka kapılmış, ne olacak Diye neticeyi bekliyordu. Biraz sonra içerde Hasan-ı Basrî Hazretlerinin olduğunu gördü! . Daha fazla dayanamayan Ebû Şeybe Hazretleri: — O kalabalık cemaat ne idi, ya Hasan-ı Basrî? Diye sordu. Hasan-ı Basrî Hazretleri, oradaki esrarı şöyle anlattılar: — Ya Ebû Şeybe! Onlar cinlerdi. Her gün benim dua etmemi isterler. Ben dua ederim, onlar da “âmîn!” derler. Sen bu hâdiseye şahit oldun, başka kimseye sakın söyleme, buyurdu. (Alıntı)

Sende Çocuk, Bende Kuyruk Acısı Oldukça Dost Olamayız

Sende Çocuk, Bende Kuyruk Acısı Oldukça Dost Olamayız Eski zamanda bir beldede fakir bir adam varmış. O kadar fakirmiş ki köyün çobanı bile ondan zenginmiş. Bir gün dağda oduna giderken sıcaktan bunalmış vaziyette ağzını ayırmış sanki “Su! Su!” Diye bağıran bir yılan görmüş. Adamcağız kendi kendine yılanı sulaması lâzım geldiğini düşünmüş. Araya araya bir miktar su bularak yılanın üzerine dökmüş. Yılan da hakikaten susuzluktan yanmakta olduğundan adamın döktüğü suyu büyük bir zevkle yalamaya başlamış ve adamdan memnun olduğunu belirten bir tavırla oradan çekilip gitmiş. Birkaç gün sonra, adam yine ormana gittiğinde yılanı görmüş, yılan da adamı görünce boynunu bir tarafa kıvırarak: — Ne yapayım ben? Der gibi çekip gitmiş... Fakat adam dağdaki işini bitirip de evine dönerken yine yılanla karşılaşmış. Fakat bu sefer yılanın ağzında bir altın varmış, adamı görünce oraya, adamın geçeceği yola bırakıp çekip gitmiş. Adam da altını alarak eve gelmiş, ikinci gün yılandan memn

Bütün Duaları Toplaya Dua

Bütün Duaları Toplaya Dua اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ مِنَ الْخَيْرِ كُلِّهِ عَاجِلِهِ وَآجِلِهِ، مَا عَلِمْتُ مِنْهُ وَمَا لَمْ أَعْلَمْ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْجَنَّةَ، وَمَا قَرَّبَ إِلَيْهَا مِنْ قَوْلٍ وَعَمَلٍ، اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ مِمَّا سَئَلَكَ رَسُولُكَ وَأَعُوذُ بِكَ مِمَّا اَسْتَعَاذَ بِكَ مِنْهُ رَسُولُكَ، اَللَّهُمَّ مَا قَضَيْتَ لِي فَاجْعَلْ عَاقِبَتَهُ رُشْدًا. Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur. “Ey Ebu Bekr Radiyallahü Anh’in kızı! Sana diğer duaları da içinde toplayan duaları söyleyeyim mi? Şöyle dua et: Okunuşu: “Allâhumme inni eselüke minel hayri kullihi âcilihi ve êcilihi mâ alimtu minhu ve mâ lem ealem. Allâhumme inni eselükel cennete ve mâ karrabe ileyhâ min kavlin ve amelin. Allâhumme inni eselüke mimmâ seeleke rasûlüke ve eûzubike mimmesteâze bike minhu rasûleke. Allâhumme mâ kadayte li fecal âkıbetehû ruşdâ. Manası: “Ey Rabbim Celle Celâlüh! Senden bildiğim ve bilmediğim hayrın hem çabuk, h

Sevginin Bedeli

Sevginin Bedeli Küçük oğlu annesine geldi ve ona kâğıdı uzattı. Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kâğıdı okumaya başladı…    Çimleri biçtiğim için. 5 lira,    Odamı temizlediğim için: 2 lira,    Alışverişe gittiğim için: 1 lira,    Küçük kardeşime baktığım için: 2 lira,    Çöpü attığım için: 1 lira,    İyi bir karne getirdiğim için: 5 lira,    Bahçeyi temizlediğim için: 2 lira,    Toplam borç: 18 lira... Anne, umutla kendisine bakan oğlunun elinden kâğıdı aldı ve kâğıdın arka yüzüne şunları yazdı; Seni 9 ay karnımda taşıdım: BEDAVA, Hasta olduğunda başında bekledim: Elimden geleni yaptım, senin için dua ettim BEDAVA, Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm: BEDAVA, Senin için geceler kaygı duyup, uykusuz kaldım: BEDAVA, Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım giysilerini yıkadım, ütüledim: BEDAVA... Yavrum, bunların hepsini topladığın zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün, bedavadır ç

Bilginin Efendisi Olmak İçin Çalışmanın Uşağı Olmak Gerekir

Bilginin Efendisi Olmak İçin Çalışmanın Uşağı Olmak Gerekir Bilgi, dünyanın en önemli hazinesidir. Ancak bu hazineyi elde etmenin de elbette ki çeşitli bedelleri vardır. İnsan beyni bir bilgisayar beyni gibi değildir. Bir bilgiler yığınını saniyeler içinde bilgisayar hafızasına kaydetmeniz mümkündür. Ancak tüm o bilgileri insan hafızasına kaydedebilmek için zamana ve çabaya ihtiyaç duyarsınız. Her türlü bilgiyi bilmenin ve kullanmanın şartı onu öğrenmek ve kalıcı hafızaya atmaktır. Bunun da yegâne yolu bıkmadan usanmadan çalışmak, gerekirse gecesini gündüzüne katmak, zaruri ihtiyaçlardan vazgeçmek ve diğer bazı fedakârlıklarda bulunmaktır. İnsanlar aslanlar gibi yemek için, eşekler gibi çalışmalıdır. Aynı zamanda bilmek için de tüm çabasını ortaya koymalıdır. İlmi ve bilgisi ile tanıdığımız o kadar çok insan vardır ki bu insanlar, o seviyeye gelebilmek için nice fedakârlıklarda bulunmuştur. En temel gereksinimlerinden biri olan uykusundan bile vazgeçmiş, uyumamak için saçları