Kayıtlar

Mart 17, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sessizce cihad yapabilmenin 8 yolu

Sessizce cihad yapabilmenin 8 yolu Hepimiz Elhamdülillah Müslümanız ve gerçekten bunun için çok şükretmeliyiz... Şükretmenin yanında hayatımıza ekleyeceğimiz küçük detaylarla da Allah'a Celle Celalühü daha yaraşır bir kul olabiliriz. Belki siz de benim gibi İslami gruplara girip etkinlikten etkinliğe koşup aktif olabilecek kadar özgüvene sahip değilsiniz ya da müsait zamanınız yok. İşte tam bu haller için bu listeye bir göz atın... 1- Mescit dualarını yaygınlaştırmak. Biliyoruz ki Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, unutulmuş sünnetlerini yayana 100 şehit sevabı verileceğini müjdelemiştir. Çok basit bir hareketle, unutulmuş ya da uygulamaya çok sık geçirilemeyen bir sünneti hep birlikte yayabiliriz. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem mescide girerken "Allah'ım! Rahmet kapılarını bana aç." Müslim, mescitten çıkarken de "Allah'ım! Fazlından rahmetini talep ederim." Müslim diye dua edilmesi gerektiğini buyurmuşlardır. İşte bu dua...

Abdülkadîr Geylani İle Kırk Eşkiya

Abdülkadîr Geylani İle Kırk Eşkiya Gavs-ül Vasilin Abdülkadir Geylânî, küçük yaşta ilim tahsiline başlamıştı. Daha dokuz yaşında iken annesinden izin alıp Bağdat'a ilim tahsiline gitti. Giderken annesi oğlunun beline kırk altın bağlamış ve bazı nasihatlarda bulunarak: — Oğlum sakın, ne olursa olsun yalan söyleme! Diye tenbihte de bulunmuştu. Abdülkadir'in de içinde bulunduğu kervan, Bağdat yolunda devam ediyordu. Bir vadiden geçerken kervanın önünü kırk kişilik bir eşkiya kesti. Eşkiyalar kervanda işlerine yarayan ne varsa aldılar. Ayrılacakları zaman, içlerinden biri Abdülkadir Geylânî'ye: — Senin neyin var? Diye sordu. O hiç tereddüt etmeden: — Belimde kırk tane altınım var! ., dedi. Eşkiyalar üzerini bile aramaya lüzum görmedikleri çocuğun öyle söylemesine hayret etmişlerdi. Onu alıp reislerinin yanına götürdüler. Reis: — Evlâdım biz seni aramayacaktık. Sen niye bende altın var dedin ve başını derde soktun, dediğinde, Abdülkadir: — Ben d...

Sözünde Durmak

Sözünde Durmak Peygamberimize henüz peygamberlik gelmemişti. Mekke'de Muhammed-ül Emin olarak bilinirdi. Bir gün bir arkadaşıyla buluşmak üzere bir mahal tesbit etmişlerdi. Tayin edilen yere Muhammed-ül Emin tayin edilen saatte vardı. Fakat arkadaşı verdiği sözü unutmuştu. İki gün sonra arkadaşı sadece verdiği sözü yerine getirmek için tayin edilen yere geldiğinde, Muhammed-ül Emin'i orada bekler vaziyette bulup hayretler içinde kaldı. Adam Hazreti Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem den özür dilemek istediğinde, O: — Ben sadece vazifemi yaptım. Seni burada bekleyeceğimi söylemiştim ve bekledim. Ben senin başına bir hal gelmiştir Diye üzülmüştüm, diyerek onun gönlünü aldı ve ismine lâyık olduğunu bir kere daha ispat etti. (Alıntı)

Peygamberimizin İki Mu'cizesi

Peygamberimizin İki Mu'cizesi Hazreti Ömer Radiyallahü Anh’ın oğlu Abdullah anlatıyor: — Ensardan bir sahabî, Hazreti Peygamberin huzuruna gelip bazı şeyler sormak istediğini söyledi. Resûlüllah ona: — Otur! dedi. Biraz sonra Sakîf Kabilesinden bir zat geldi, o da bazı şeyler öğrenmek istediğini söyledi. Resûlüllah ona da: — Otur! dedi. O da oturdu. Hazreti Peygamber, Ensara: — Evvelâ sen geldiğin için, önce senin suallerine cevap vereceğim, dedi. Ensar: — Ben sıramı Sakif'li kardeşime veriyorum ya Resûlallah! dediğinde, Efendimiz, Sakafi'ye: — Ne söyleyeceğini sen mi söyleyeceksin, ben mi söyleyeyim? buyurdu. Sakafî: — Siz buyurun ey Allah'ın Resulü, dedi. Peygamber Efendimiz: — Namazdan, secdeden, rükudan soracaktın, buyurdu. O: — Seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, evet! Dedi. Peygamberimiz, ona namaz hakkında lüzumlu malûmatı verip gönderdiler. Sakafî ayrıldıktan so...

Hiç Yemeden Üç Gün Oruç

Hiç Yemeden Üç Gün Oruç Hazreti Hasan ve Hüseyin (r. anhüma) hastalanmışlardı. Hazreti Ali Radiyallahü Anh ve Fatıma validemiz, çocuklarının iyileşmesi halinde üç gün oruç tutmayı adadılar. Çok geçmedi hastalar şifaya kavuştu, baba ve anne de oruçlarına başladılar. Birinci gün sahura kalkıp niyet ettiler ve akşama arpa ekmeğinden iftarlıklarını hazırladılar. Akşam oldu, tam iftar edecekleri sırada, bir fakir gelip: — Allah için bana bir yiyecek verin. Açım, dedi. Onlar yemeye hazırlandıkları yemeklerini, hiç başlamadan tamamını o fakire verdiler. Tabii bu durumda gece yiyecekleri bir şey bile kalmamıştı. Akşam bir şey yemedikleri gibi, sahura da kalkmadan oruçlarına devam ettiler. Sabahtan akşama kadar iftarlık bir şeyler hazırlamışlar ve iftara hazırlanıyorlardı. Bu sefer de bir yetim gelip: — Şey'en lillah - Allah için bir şey, dedi. Onlar yine ağızlarına almadan önündekilerinin tamamını yetime verip, su ile iftar ettiler. İftarsiz, sahursuz, oruçlarına deva...