Kayıtlar

Öğrendi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Adil Hükümdar Nuşirevan’ın Çocuktan Öğrendiği Gerçek

  Adil Hükümdar Nuşirevan’ın Çocuktan Öğrendiği Gerçek             Adil bir hükümdar olan Nuşirevan, bir gün ava çıkar. Av peşinde iken, muhafızlardan ayrı düşer. Susayan hükümdar, yakınında bir köy görüp oraya gider.           Bir evin kapısının önünde durup, içmek için su ister. Evden bir çocuk çıkar. Kendisini gördüğünde eve süratle geri döner ve bir şeker kamışı parçasını sıkıp, suya karıştırır, bir bardakla onu hükümdara sunar.           Hükümdar kadehe bakar ki, içinde toprak ve toz bulunur. Yavaş yavaş suyu içer. Sonuna vardığında:           “- Güzel ve tatlı su. İçinde toz toprak bulunmasaydı!” der. Kız çocuğu:           “- Ona toz, toprağı ben kasten koydum!” der. Hükümdar:           “- Niçin böyle yaptın?” diye sorunca, çocuk:           “- Seni çok susamış gördüğümden, suyu birden içersin de sana zarar verir diye korktum!” der.           Nuşirevan kızın zekâ ve anlayışından dolayı taaccüp ederek:           “- Suya kaç şeker kamışı sıktın?” diye sordu. Ço

Değer verdiğim insanlardan öğrendiğim 12 önemli hayat dersi

  Değer verdiğim insanlardan öğrendiğim 12 önemli hayat dersi Gürcan Öztürk Yaptığım her konuşmada, okuduğum her kitapta, yazdığım her yazıda ve öğrendiğim her yeni bilgide daima eksik hissediyorum. İnsan tek başına tamamlanabilen bir varlık değil. Emin olabilmek için başkalarına ihtiyaç duyuyor. Ne acı ki ihtiyaç halini sürekli reddetme eğilimi gösteriyor. Genellikle uzun yıllara yayılan bu evrenin ardından kabullenme süreçlerini başlatabilenler ‘bağımsızlık’ kavramına tutuklu kalmaksızın reddedişin zincirlerini kırarak kendi iç dünyalarına dokunabiliyorlar. Kişinin bu teması sağlayabilmesi için bazı mentorların açtığı yolları takip etmesi gerekiyor. Yaşanılan anda mentorluğu bariz olanlarla anıya dönüşen yaşantıların ardından belirginleşen çoğunluğu gayri resmi bu akıl hocaları bizlere pek çok çıkarım bırakıyor. Elimizdeki çıkarımlardan sonuçlara gidebilmek ise ancak onlara değer verdiğimizde mümkün oluyor. Ünlü Fransız filozof Voltaire der ki; ‘Pek az insan başkalarının de

Otuz Sene Okuduktan Sonra İlmin Başını Köylüden Öğrendi

Otuz Sene Okuduktan Sonra İlmin Başını Köylüden Öğrendi Deli Hüseyin Ağa derler bir adam vardı. Yirmi yaşlarında evlenmişti. Nikâhına gelen hocaların sohbetlerini görüp onlara hayran kaldı. Kendisi de onlar gibi okuyup âlim olmaya karar verdi. Zengin hali vakti yerinde olan Hüseyin Ağa, evlendikten bir- iki gün sonra, karısından izin alıp İstanbul’a" ilim tahsiline gitti. Bütün malını karısına ve anasına bırakan Hüseyin Ağa, İstanbul’da tam otuz sene ilim tahsil etti. Bu otuz sene içinde köyünü ve gencecik bıraktığı hanımını aklına bile getirmemişti, hafız-ı Kur’an olduğu gibi, Arabi ilimleri de öğrenip tam bir dersiam (üniversite hocası) yetişti. Otuz sene sonra memleketine gitmeye karar verdi, İstanbul'dan yola çıkıp, o zamanın vasıtaları ile memleketine vardığında, köyüne varmadan akşam olmuştu. Yakın bir köye misafir oldu. Akşam köyün camiinde vaz-ü nasihat etti. Halk birçok müşkülünü, o gece ondan öğrenmek fırsatını buldular. Yatsı namazından sonra, misafir

Avrupalılar yıkanmayı Müslümanlardan Öğrendiler

Avrupalılar yıkanmayı Müslümanlardan Öğrendiler Fransızların Dünya milletlerine karşı kendisiyle övündükleri “Versay” sarayında bir hamam yoktur. Orta çağda, Paris’te, oturan bir Fransız, sabahleyin kalktığı zaman, evinde bir abdesthane olmadığı için, oturağa yaptığı pislik ile içme suyu, şişesini beraberinde Sen nehrine götürür; o nehirden evvelâ içmek için su alır. Sonra pisliğini nehre dökerdi. Bu satırlar “içme Suyu” “(L’Eau Potable)” adlı bir Fransız eserinden, aynen alınmıştır. Kanunî Sultan Süleyman, zebanında İstanbul’a gelen bir Alman rahibi, tahminen 967 [m.1560] tarihinde yazdığı bir eserde; “- Buradaki temizliğe hayran, oldum. Burada herkes günde beş defa yıkanır. Bütün dükkânlar tertemizdir. Sokaklarda pislik yoktur. Satıcıların elbiseleri üzerinde ufak bir leke bile bulunmaz. Ayrıca İsmine (hamam) dedikleri ve içinde sıcak su bulunan binalar vardır ki, buraya gelenler, bütün bedenlerini yıkarlar Hâlbuki bizde insanlar pistir, yıkanmasını bilmezler!” demekte

Öğrendiği Ayetin Dehşet ve Heybetinden Hasta Olup Öldü

Öğrendiği Ayetin Dehşet ve Heybetinden Hasta Olup Öldü Ebû Bekir Verrâk Hazretleri’nin küçük bir oğlu vardı. Kur’ân-ı Kerîm öğrenmek için bir hocadan ders okumaktaydı. Bir gün mektepten benzi sararmış bir vaziyette, titreyerek ve erkenden döndü. Ebû Bekir Verrâk Hazretleri, bu duruma şaşırarak sordu: “–Hayırdır evlâdım, bu hâlin ne, niçin mektepten erken döndün?” Oğlu, o küçücük yüreğine yerleşmiş bulunan Allâh korkusu netîcesinde sonbahar yaprağına dönen bir çehre ile: “–Ey babacığım! Bugün hocamız bana Kur’ân’dan bir âyet öğretti, onun mânâsını idrâk edince korkumdan bu hâle geldim!” dedi. Bu defa babası: “–Evlâdım, o hangi âyet-i kerîmedir?” dedi. Küçük çocuk okumaya başladı: “Eğer inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?” (el-Müzzemmil, 17) Daha sonra küçük yavru, bu âyetin dehşet ve heybetinden hasta olup ölüm döşeğine düştü, çok geçmeden de rûhunu teslîm etti. Babası bu hâdise karşısında ç