Kayıtlar

Mart 3, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Niçin Ağza, Burna Su Veriyoruz?

Niçin Ağza, Burna Su Veriyoruz? Rükneddin Ebü'l Feth Hz.’lerine: “Abdest ve gusülde, ağzı ve burnu yıkamanın hikmeti nedir?” Diye bir sual sorulmuştu. Cevaben buyurdu ki: “Suyun temiz olması için 3 sıfat lâzımdır. Bunlar, renk, koku ve taddır. Dinimiz, mazmaza ve istinşakı, yani ağız ve burna su vermeyi, bu sebeple öne almıştır. Zira, tat mazmaza ile (ağza su almakla); koku ise, istinşakla (burna su çekmekle) anlaşılır. Böylece suyun temiz olup olmadığı ortaya çıkar.” (Alıntı)

Acele Edilecek Yerler

Acele Edilecek Yerler Hatem-i Esam, bir gün vaaz ederken, teenni'den bahsetmişti. “Acele edilecek yer yok mu hiç?” Diye soruldu. Şöyle cevap verdi: “Var elbette. Bilhassa şu 5 yerde acele edilmelidir: 1. Bir günaha maruz kalınca, hemen tevbe etmekte acele edilmelidir. 2. Misafirin önüne yemeğini getirmekte acele edilmelidir. 3. Cenazeyi defnetmekte acele edilmelidir. 4. Borcu ödemekte acele edilmelidir. 5. Buluğ çağına ermiş genci evlendirmekte acele edilmelidir.”  (Alıntı)

Abdest Suyu İle Birlikte Günahlar Dökülür

Abdest Suyu İle Birlikte Günahlar Dökülür Bahsi Halife, bir gün camide vaazında abdest almanın faziletlerini anlatırken, alınan abdest suyu ile günahların döküldüğünü söylemişti. Cemaat arasında bulunanlardan birinin kalbine, “Bu nasıl olur?” Diye bir düşünce geldi. O zaman Bahsi Halife, kollarını sıvayarak dirseklerine kadar havaya kaldırdı. Ve: "Böyle olur!" dedi. Cemaat, Bahsi Halifenin kollarından nur fışkırdığını gördüler. Bu hadiseden sonra, ona, "Akbilek" lâkabı verildi. (Alıntı)

Daha Ne Yazdığını Bilmiyorum!

Resim
Daha Ne Yazdığını Bilmiyorum! Bir turist İstanbul gezisi sırasında sahaflar çarşısına uğramış. Orada gezinirken bir dükkânın yan duvarında asılı duran levhayı çok beğenmiş ve satın almak istemiş. Fakat esnaf vermek istememiş; bir şeyler anlatmaya çalışmış ama lisanda da anlaşamayınca yabancıyı kırmayıp levhayı vermiş. Yabancı büyük bir heyecan ve zevkle levhayı sardırıp almış. Memleketine döndüğünde de evinin salonunda en güzel yere koymuş. Sonra bir gün evine bir Türk’ü davet etmiş. Bu zat Osmanlıca’yı da iyi bilen birisiymiş. Misafirin evin salonundaki o levhaya gülümseyerek baktığını gören ev sahibi, levhayı nasıl elde ettiğini heyecanla anlatarak; “Ancak!” demiş, “Daha ne yazdığını dahi bilmiyorum!” Bunun üzerine misafir tekrar gülümseyerek açıklamış: “Bu levhada ‘Helâya gider’ yazıyor.” Bu sefer ev sahibi kahkahalarla gelerek cevap vermiş: “Sizin bu yazınızla; ne yazılsa güzel oluyor!”