Kayıtlar

kalbi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İyi bir Müslüman, Münakaşa Etmez. Herkesle İyi Geçinir. Sabreder, Affeder. Bir Kalbi İncitmekten Çok Korkar...

  İyi bir Müslüman, Münakaşa Etmez. Herkesle İyi Geçinir. Sabreder, Affeder. Bir Kalbi İncitmekten Çok Korkar...   Salim Köklü   Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Münakaşa, karşıdaki insana sen bilmezsin, ben bilirim demektir. Bu ise kendisini karşısındakinden üstün görmektir ve kibirdir. Cahillikle suçlanan herkes az veya çok kızar. Onun için münakaşa dostlar arasındaki sevgiyi giderir. Onun yerini öfke ve kin alır. Münakaşa, dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep olur. Öfkenin, münakaşanın ve inadın hâlledeceği hiçbir şey yoktur. Her şeye itiraz eden ve münakaşayı huy edinen kimsenin kendisi de çevresi de huzursuz olur. Sert ve kavgacı olmak, münakaşayı huy edinmek, mürüvvete uygun değildir. İyi bir Müslüman, münakaşa etmez. Herkesle iyi geçinir, Allah’ü Teâlâ’’dan korkar. Sabreder, affeder. Her geçimsizlikte, her sıkıntıda, hep kendini haklı bulmak yerine, gerçekten hatalı ise hatasını kabul eder ve özür diler. Bir kalbi

Kalbi Hurma İle Mutmain Oluyormuş

Kalbi Hurma İle Mutmain Oluyormuş Vehb bin Munebbih Radiyallahü Anh’den rivayet olundu. Buyurdu ki: — Beni İsrail'den bir âbid vardı. Uçyüz sene ibadet etmişti. Üçyüz sene sonra: — Ya Rabbi! Bana vahiy gönder, Diye dua etti. Rabbülâlemin o âbid'e bir hurma ağacı ihsan etmiş, bütün rızkını o ağaçtan verirdi. Böyle dua etmesi üzerine Allah tarafından: — Senin kalbin benden başkasıyle mutmain olduğu için sana vahiy göndermem, Diye bir nida geldi. O âbid, rızkını temin ettiği hurmanın kendisine yettiğini düşünmüştü. Bu yüzden vahiy gelmiyordu. — Ya Rabbi! Benim kalbim senden başka neyle mutmain oluyor? Diye iltica ettiğinde Allah tarafından şöyle nida geldi: — Senin kalbin o yediğin hurma ile mutmain oluyor. Bunun üzerine âbid hurmayı kökünden kesti ve “Ne olursa olsun, isterse aç kalayım” deyip tam tevekkülle ibadete başladı. Ondan sonra da Allah tarafından vahiy gelmeye başladı. Ve bir vahiyde: — Ey kulum! Benim kullarıma ihsan ettiğim bir ka

Mal Sevgisi Kalbi Kaplamamalı

Mal Sevgisi Kalbi Kaplamamalı Büyük fıkıh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'nin (VIII. yüzyıl) ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi: - Ya imam, gemin battı!... (İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcut) İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra - Elhamdülillah dedi. - Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi: - Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş. İmam bu yeni habere de: - Elhamdülillah, diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü: - Ya imam, gemin battı diye haber getirdik "Elhamdülillah" dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine "Elhamdülillah" dedin. Bu nasıl hamdetme böyle? İmam-ı Azam izah etti: - Sen gemin battı diye haber geti

Kimin Kalbi Temiz

Kimin Kalbi Temiz İki Derviş yolculukları sırasında hızla akan geniş bir kenarına varmışlar... Genç bir kadın dere kenarında karşıya nasıl geçeceğini bilemez halde ağlamaktaymış... Dervişlerden biri, hemen atılıp genç kadını sırtlayıp derenin öteki tarafına bırakmış! Öteki derviş hiç yerinden kıpırdamamış! Ne zaman ki; dere kenarından birkaç kilometre kadar uzaklaşırlar. Diğer derviş daha fazla dayanamamış ve arkadaşına hışımla dönmüş: - Sen, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Biz dervişiz! Bırak bir kadını sırtına alıp karşıya geçirmeyi, onlara bakmamız bile günahtır! Öteki derviş oldukça sakin karşılık vermiş: - Dostum ben o kadını dereden geçirip sırtımdan bıraktım. Sen ise kilometrelerce kalbinde taşıyorsun!

Helâl Kazanç Ve Haram Hususunda Titiz Ve İhtiyatlı Olmak

Helâl Kazanç Ve Haram Hususunda Titiz Ve İhtiyatlı Olmak Bir kimsenin temiz gönüllü, ihlâs sahibi ve ehl-i istikâmet olduğunu anlamak için onun, yaptığı ibâdetlerinden ziyade o ibâdetleri hangi kalbî seviye ve hâl ile yaptığına bakılmalıdır. Yâni bilhassa davranışlarının İslâm ahlâkına uygun ve kazancının helâl olup olmadığına dikkat edilmelidir. Bu meyanda Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, bir kimse methedildiği zaman, metheden şahsa, üç şeyi sormuştu:             “- Sen onunla hiç komşuluk, yolculuk, veya ticâret yaptın mı?” Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince: “- Öyleyse onu methetmeyin, çünkü siz onu lâyıkıyla tanımıyorsunuz!” buyurdu. Onun için Süfyân-ı Sevrî -kuddise sirruh-: “Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nisbetindedir.” buyurmuştur. Birgün kendisine:  “- Efendim! Namazı birinci safta kılmanın fazîletini anlatır mısınız?” dediklerinde de helâl lokmaya dikkat çekmiş ve:  “- Kardeşim! Sen ekmeğini nereden kazanıyorsun, ona bak! Kazancın helâl o