Kayıtlar

Hu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bu da Geçer Ya Hu!

Resim
  Bu da Geçer Ya Hu!   Derviş’in biri çıktığı gezide bir köye uğrar. Köy halkına nerede kalabileceğini sorar. Köylüler ona köyün Şakir ve Haddad adında iki zengini olduğunu söylerler ve Şakir'in evini tarif ederler. Şakir Derviş’i evinde ağırlar, yedirir, içirir. Derviş gezisine devam etmek için evden ayrılırken Şakir'e "Bu kadar zengin olduğun için şükret!" der. Şakir ona "Bu da geçer ya hu!" der.   Derviş aklında bu cevapla yollara düşer. Birkaç yıl sonra aynı köye uğradığında Şakir'i ziyaret etmek ister. Fakat bir sel felaketinde Şakir'in tüm varlığı yok olmuştur. Şakir artık haddad'ın yanında hizmetçi olarak çalışmaktadır. Şakir Derviş’i yoksul evinde ağırlar bu sefer. Derviş ne kadar üzgün olduğunu anlatınca, Şakir ona "Bu da geçer ya hu!" der yine.   Derviş yine yollara düşer. aradan yıllar geçtikten sonra yine aynı köye Şakir'in yanına gider. Haddad ölmüş, kimsesi olmadığı için tüm varlığını Şakir'e bırakmıştır. Derviş

Komşu Komşuya Seslenirken Dahi Zikir Eden Bir Toplumduk Biz...

Komşu Komşuya Seslenirken Dahi Zikir Eden Bir Toplumduk Biz... “- Hu! Hu!” diye seslenirdik komşumuza... “- Eyvallah!” dilimizin pelesengi idi... “- Hay”dan gelip “Hu”ya giderdik... “- Hay, Hay” Efendim!" diye kabul ederdik tekliferi... “- Allah, Allah, Allah, Allah ” diyerek şehadete koşardık Tuna boylarında... “- Allah Allah”, “Sübhanallah”, “Allahu ekber “ idi hayretlerimiz.   “- Şimdilerdeki gibi “Vaaaauuv” diye ya da “ohaa” diye gayri müslim kırması çığlıklar atmazdık. “- Tövbe estağfurullah” “fesubhanallah” zikri anlatırdı kızgınlığımızı. “- Aman Allahım” derdik “oh my god” girmeden dilimize... “- Salavat-ı Serife” anlatırdı bazen yanlış bir iş yapıldığını... “- Neûzubillah” çekmek idi istemediğimiz bir şey görünce zikrimiz... “- Bismillah”ile başlarlardı her hayrın başı. “- Hay Allah” iyiliğimizi vermeye devam edeydi... “- Allah Allah İllallah, Muhammedun Resulullah” sonrası derdik alkışlarla yiğitlere… “- Maşallah” "Ya sabır” öfkemizi

Ya Hu Edep

Ya Hu Edep Yetmez su hava toprak ateş Ya Hu edep illa ki edep Çamuru pişirmeden güneş Ya Hu edep illa ki edep! Dil ile hayvanı bağlasan Göz ile yürekler dağlasan Öz ile özünden çağlasan Ya Hu edep illa ki edep! Güneşe baksan yüzü solsa Asanı atsan yılan olsa Deryalar avucuna dolsa Ya Hu edep illa ki edep! Oturup Nebilerle yesen Sen olsan gönüllerde esen Bir olup enel-Hak' ta desen Ya Hu edep illa ki edep! Şeytanın kast etsin dalaşsın Varsın dört yanını dolaşsın Anka olup dağları aşsın Ya Hu edep illa ki edep! El uzatıp aya dokunsan Şems'e giden yolu da bulsan Yetmez İhsan kâmilde olsan Ya Hu edep illa ki edep! (Alıntı)

Bu Da Geçer Be Ya Hu!

Resim
Bu Da Geçer Be Ya Hu! Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hu... Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hu... Bî karardır felek, daim döner durmaz bir an, Dursa bir an, ne yer kalır ne gök kalır be yâ hu... Kâh-ı zulmet, kâh-ı envâr birbir ardın devreder, Kâh-ı lütuf, kâh-ı kahır, ondan olur be yâ hu... İmtihan için oluptur daima neş'e, azâb, Sen, "sen"i bilmek içindir, kahrı lütfu be yâ hu... Fâniya vird-i daim et bu sözü her zaman, Gece gündüz hatırından hiç çıkmasın be yâ hu Şiir: Lütfi Filiz

Aşkına Hu Nesline Hu

Aşkına Hu Nesline Hu "Zamanında bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir vermiş. Tebaamdan bana Hızır Aleyhisselâm'ı bulup getirecek bir kul var mıdır? Araştırılsın. O günden tezi yok memleketin dört bir yanına tellallar çıkartılmış, ancak kimse de bu işe cesaret edemiyormuş. Meğer devlet elinin ulaşmadığı uzaklarda bir yerde pek yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adamcağız uzun uzun düşündükten sonra "eğer bazı şartlar öne sürerek bu işe talip olursam, ahiri ömrümde birkaç zaman olsun bolluk ve refah yüzü görürüm. Hükümdarın tebaası olarak bizi arayıp sorduğu mu var? Hem ola ki talih yaver gider." Deyip sarayın yolunu tutmuş. Hükümdar ihtiyara 40 gün süre tanıyıp her türlü isteğinin yerine getirilmesini ferman buyurmuş. İhtiyar o 40 günde kendisi gibi ne kadar fakir varsa doyurmuş. Yardımda bulunmuş, 40. gün sarayın adamları kapıya dayanmışlar ve buyur efendi gidiyoruz demişler. Zavallı ihtiyar sayılı günün çok çabuk geçtiğini bilerek emre rıza göstermiş. Yolda y

Sadakat Ya Hu!

Resim
Sadakat Ya Hu! 1954 yılında Sındırgı’dan Balıkesir’e geldik. Babam memurdu. Alt katta ev sahibi yaşlı bir kadının oturduğu iki katlı bir evin üst katını kiraladık. Ev sahibine Şemsi Nene diyorduk. Yani ismi Güneş idi. Evlendiğinde 16 yaşındaymış. Evlendikten üç gün sonra kocası gönüllü ihtiyat zabiti Yani yedek subay olarak Çanakkale’ye gitmiş.  Nene, kocasının Çanakkale’den cepheden kendisine yolladığı “Şems’im, güneş’im…” diye başlayan mektuplarının evinin duvarlarına ve pencerelerine yapıştırmıştı.  Her sabah bu silik, sararmış mektupları birer kere okur, Her birinin karşısında şehit kocasının ruhuna Fatihalar gönderir, diz çöker yarım bıraktığı yerden kocasına hatim indirirdi. Nene hiç sokağa çıkmazdı. “Kocam giderken gençsin, güzelsin, ne olur ben gelinceye kadar sokağa çıkma. Gözüm arkada kalmasın, dedi. Nasıl sokağa çıkarım.” diyordu. Yıllar sonra o evden cenazesinin çıktığını duydum. Bir gün Şemsi Nene’yi beyaz bir gelinlik giymiş, boynuna iri incilerle