Kayıtlar

Abdullah etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Abdullah İbn Ömer Radiyallahü Anh Buyurdu ki:

  Abdullah İbn Ömer Radiyallahü Anh Buyurdu ki:   01- Ey Âdemoğlu! Bedeninle dünyada ol, kalbinle ahireti bul. 02- Hikmet ondur; dokuzu sükût, biri de az konuşmaktır. 03- Kambur oluncaya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncaya kadar oruç tutsanız, haramdan kaçınmadıkça kabul olunmaz. 04- İnsanın mahiyeti arkadaşından anlaşılır. 05- Kendinden üsttekine hased, aşağıdakine tahakküm eden ehl-i ilim sayılmaz.

Mutarrif bin Abdullah Kuddise Sirrûh’tan Nasihatler

Mutarrif bin Abdullah Kuddise Sirrûh’tan Nasihatler Tabiînden hadîs ve fıkıh âlimi, velî. İsmi Mutarrif bin Abdullah bin Eş-Şihhîr bin Avf bin Ka’b bin Vikdân bin Kureyş olup, künyesi Ebû Abdullah’tır. Zamânının âlimleri arasındaki lakabı ise İmâdüddîn (dînin direği)’dir. Babası ise Eshâb-ı kirâmdandır. Basra’da yaşamış, zühd, verâ ve takvâ sâhibi ve velî bir zâttır. İlim ve amel bakımından zamânın bir tânesi idi. Zamânındaki insanların hepsinden hürmet ve saygı görürdü. Sözleriyle onların hak yola kavuşmasına, nefislerinin insanı dünyâ ve âhirette felâkete götüren fenalıklarından kurtulmalarına sebeb olmuştur. Peygamber efendimizin sağlığında doğmuştur. Haccâc’ın Irak’ın idâresini ele aldığı zaman zuhur eden vebâ salgını sırasında 713 (H.95) yılında Basra’da vefât etmiştir. Mutarrif bin Abdullah babasından, hazret-i Osman, Ali, Ubey bin Ka’b, Ebû Zerr, İmrân bin Hüseyin, Ümmül müminin Âişe, Abdullah bin Mugaffel ve Muâviye (radıyallahü anhüm) ve Eshâb-ı kirâmdan birçok zâttan hadîs-

Abdullah Harrâz Rahmetullahi Teâlâ Aleyh Buyurdular ki:

Abdullah Harrâz Rahmetullahi Teâlâ Aleyh Buyurdular ki: ·      “Dünyâya gelen bir canlı Allahü teâlâdan ümid ettiği şeye kavuşunca hayâtını vermiş ne ehemmiyeti var?” ·      “Bizim yolumuz fütüvvettir (cömertliktir). Yâni kimseden bir şey istemek değildir.” ·      “Kulların en aşağısı, namazını ve tesbîhini kendi gözünde büyülten, yaptığı ibâdetler sebebiyle, Allahü teâlâ katında kıymeti olduğunu zanneden kimsedir. Eğer Allahü teâlânın ihsânı ve rahmeti olmasaydı, peygamberlerin (aleyhimüsselâm) işlerinin bile ne kadar zor olduğu görülürdü. Nasıl böyle olmasın. Peygamberlerin en üstünü ve Allahü teâlâya en yakın olan Resûlullah efendimiz bile, Allahü teâlânın rahmetinin kendisini örttüğünü buyurmuşlardır.” ·      “Kulluğun en güzeli, kulun Allahü teâlânın verdiği nîmetler karşısında, şükürden âciz olduğunu bilmesidir.” ·      “Sabrın alâmeti şikâyeti terk, musîbet ve sıkıntıları gizlemektir.” ·      “Açlık zâhidlerin, dünyaya düşkün olmayanların; zikir âriflerin gıdâsıd

Sehâvet

Sehâvet Abdullah bin Cafer Radiyallahü Anh bir gün kendi çiftliğine giderken yolu üzerinde bir bahçeye inip istirahat eyledi. O bahçenin siyah genç bir bahçıvanı vardı. Bahçeyi beklerdi. O gencin yanına bir köpek geldi. Genç, köpeği görünce köpeğe bir ekmek atıverdi. Köpek onu hemen yedi. Bir ekmek daha verdi. Onu da yedi. Üçüncü bir ekmek daha verdi köpek onu da hemen yedi. Abdullah bin Cafer hazretleri o gencin hâline nazar etti ve: – Sana bir günde ne kadar ekmek verirler, diye sordu. Genç de: – Şu gördüğün üç ekmekten fazla vermezler, dedi. Abdullah da: – Niçin bir günlük nafakanın hepsini kelbe verdin, sen kendini aç koydun, dedi. Genç köle de şöyle cevap verdi: – Bu mekân köpek yeri değildir. Bildim ki bu kelb uzak yerden gelmiş ve çok acıkmıştır. Onu aç göndermeği revâ görmedim. Onun karnı doysun da ben birgün aç kalır oruç tutarım. Bu sözü işitince Abdullah bin Cafer yanında hazır bulunanlara hitâben dedi ki: – Bana niçin bu kadar cömertlik yapıp malını dağıt

Merhamet

Merhamet     Tabiînden âlim, fazıl, muhaddis ve sûfî Abdullah bin Mübarek (Rahmetullahi Aleyh), haccı ifa ettikten sonra Mekke'de Harem'de yakaza halinde iken semadan iki melek gelir. Biri diğerine:     " – Bu sene 600 bin kişi haccetti. Hepsinin haccı, Şam'da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine makbul oldu. Bu kişi hacca gitmeğe niyet etti, lakin gidemedi. Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar hüccacın haccı kabul edildi." der.     Abdullah bin Mübarek uyku ile yakaza arası olan bu halden uyanınca, merak ve hayret içinde kalıp Şam kervanı ile Şam'a gitti. O zatı bulup sordu:     " – Sen hacca gitmediğin halde ne amel işledin?"     Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübarek gibi meşhur bir zatı karşısında görünce şaşırdı. Heyecanından bayıldı. Kendisine geldiğinde şöyle anlattı:     " – Otuz sene hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğun

Hapishanede Kılınan Namaz

Hapishanede Kılınan Namaz Horasan vâlisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil biriydi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. O sırada Hiratlı bir demirci, Nişapur’a gitmişti. Demirciyi, gece eve giderken, jandarmalar yakaladılar ve diğer zanlılarla beraber vâliye çıkardılar. Vâli dedi ki: – Hepsini hapsedin! Bir suçu olmayan demirci, hapishanede hemen abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp: ”Yâ Rabbi! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!” diye duâ etti. Vâli uyurken rüyâsında dört kuvvetli kimse gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uykudan uyandı. Hemen kalkıp, abdest aldı, iki rek’at namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun âhı olduğunu anladı. Vâli hemen hapishane müdürünü çağırtıp sordu: – Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı? Müdür dedi ki: – Bunu

Cömertliğin Dünyadaki Faydası

Cömertliğin Dünyadaki Faydası Hz. Ali'nin ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu: "Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?" Köle sıkılarak cevap verdi: – "İşte bu üç parça ekmek..." – "O halde neden kendine hiç ayırmadın?" – "Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim." – "Peki, sen ne yiyeceksin şimdi?" – "Oruç tutacağım." Bunun ü

Sabır ve Namazla Allah’tan Yardım İsteyin

Sabır ve Namazla Allah’tan Yardım İsteyin Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Doğrusu Allah, sabredenlerle beraberdir Horasan vâlisi Abdullah bin Tâhir, çok âdil biriydi. Jandarmaları birkaç hırsız yakalamış, vâliye bildirmişlerdi. Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. O sırada Hiratlı bir demirci, Nişapur’a gitmişti. Demirciyi, gece eve giderken, jandarmalar yakaladılar ve diğer zanlılarla beraber vâliye çıkardılar. Vali dedi ki: – Hepsini hapsedin! Bir suçu olmayan demirci, hapishanede hemen abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp:  “Ya Rabbi! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!” diye dua etti. Vali uyurken rüyasında dört kuvvetli kimse gelip, tahtını ters çevirecekleri zaman uykudan uyandı. Hemen kalkıp, abdest aldı, iki rekât namaz kıldı. Tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun ahı olduğunu anladı. Vali hemen hapishane

40 Hadisi Şerif 2

40 Hadisi Şerif 2   ١) عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو رَضِىَ اللهُ عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ وَالْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ 1. Abdullah b. Amr Radiyallahü Anh'dan rivayet edildiğine göre Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman dilinden ve elinden (diğer) Müslümanların selamette kaldığı kimsedir. Muhacir de Allah'ın yasakladıklarını terk edendir.” (Buharî, İman, 4.) ٢) عَنْ أَنَسٍ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: ثُلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الْإيْمَانِ مَنْ كَانَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أحَبَّ إلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا وَأنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبُّهُ إلاَّ لِلَّهِ وَأنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ بَعْدَ أنْ أنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ كَمَا يَكْرَهُ أنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ 2. Enes İbn Mâlik Radiyallahü Anh'ten rivayet edildiğine göre