Kayıtlar

Âlem etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sensin

  Sensin   Âleme rahmet olan, Sensin yâ Resulallah. Bilene nimet olan, Sensin yâ Resulallah.   Âşıkların cananı, Dertlilerin dermanı, İki cihan sultanı, Sensin yâ Resulallah.   Çoktur günah çeşidi, Okuyoruz tevhidi, Hüdayi’nin ümidi, Sensin yâ Resulallah.   (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Alıntı

Lâhut Âlemi

Lâhut Âlemi      "Ulûhiyet, ilâhî âlem, yüce âlem." İlâh kelimesinden, vav ve te harflerinin ilavesiyle oluşan bir kelimedir. Sofilere göre varlık tecellisinin ilk mertebesi olan "ehadiyet âlemi"ne denir. Bu mertebede Allah'ın bütün isimleri ve sıfatları zatında mevcuttur. Mutlak gayb âlemi de denen bu bilinmeyen, görünmeyen âlemde Allah Teâlâ, isim ve sıfatları mertebesine inmemiştir (Sinan Paşa, Tazarrûnâme, Nşr. A. Mertol Tulum, İstanbul 1971, 314 (93 no'lu dipnot), 351(344 no'lu dipnot). Tasavvufta genel olarak bilinmeyen mânevi âleme lâhût âlemi; insanlarla ilgili madde âlemine de nâsût âlemi denir. Vahdet-i vücûd (varlık birliği) tezini savunan Muhyiddin İbnul-Arabî ve takipçilerine göre kâinat, Allah'ın isim ve sıfatlarının bir tezâhürüdür ve beş mertebede meydana gelmiştir. Toptan on sekiz, parça parça on sekiz bin olan âlem, bu beş mertebe içerisindedir. Bu mertebelere hazarât-ı hamse (beş hazret, beş mertebe) denir: 1) Gayb-i

Aç Olan Âlemde Ekmek Yok Sanır

Aç Olan Âlemde Ekmek Yok Sanır Tok insan açın halinden anlamaz Tok olan cümle âlemi tok sanır. Açlık çeken kimseler söz dinlemez, Aç olan cihanda ekmek yok sanır. Başı dertte olanın yüzü gülmez, Yalan söz söyleyenden hayır gelmez. Çocuklar sözde yokluk nedir bilmez, Dünya içinde her şeyi çok sanır. İnsan özünü sevgi ile tartar, Güneş şafakla karanlığı yırtar. İnsanların dünyada derdi artar, Yüreklerine saplanan ok sanır. Üzüntü ile yüreği süzülür, Lokma gelir boğazına dizilir. Derdi çok olan altında ezilir, Dünyayı sırtında olan yük sanır. Yusuf çile ile yıpranır beden, Yaptığını bulur kötülük eden. Hayatta yorulup geriye giden, Her gördüğü sırta bakıp dik sanır. Yusuf Tuna

Seyyâh Olup Şu Âlemi Ararsan

Seyyâh Olup Şu Âlemi Ararsan Seyyâh olup şu âlemi ararsan, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Ceddi Muhammed’dir eğer sorarsan, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Çevre gelip dervişleri derilir, Erkân ile usûlleri sürülür, Kudretinden nasipleri verilir, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Mevlâ’m yüce devlet vermiş başına, Meşgul olmuş Yaradan’ın işine, Mevlâ’sının Rasûlü’ne aşina, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Giderler gazâya çalarlar satır, Daima yaparlar hoş gönül-hatır, Bağdat’ta türbesi nur olmuş yatır, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Kâdir Mevlâm yeri-göğü düzeli, Hoş nazar eylemiş O’na ezeli, Evliyalar serçeşmesi güzeli, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Cümle hâs u âmı Hakk’a götürür, Nice müşkilleri anda bitirir, Muhammed’in sancağını götürür, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Derviş Yûnus! Biz çekelim zahmeti, Üstümüzde hazır ola himmeti, Oğlum demiş O’na Rasûl Hazreti, Abdülkadir gibi bir er bulunmaz. Yun

Beş Sınıf İnsan Bozulduğu Zaman Dünya Bozulur

Beş Sınıf İnsan Bozulduğu Zaman Dünya Bozulur Nevadir-i Kalyubi’den: İnsanlardan beş sınıf vardır ki onlar bozulduğu zaman bütün âlem bozulur. Zira Allâh’ü Teâlâ bu ümmeti beş kısma ayırdı: 1- Âlimler, 2- Zahitler, 3- Gaziler, 4- Emir sahibi idareciler, 5- Ticaret adamları. Âlimler: Peygamberlerin varisleridir. Âlimler hırs ve tamah ile mal toplamaya başladığı zaman kime uyulacaktır? Zahitler: Yeryüzünün melekleridir. Zahitler riya ile amel ettiği zaman kime tabi olunacaktır? Gaziler: Allah’ın (dinin) yardımcılarıdır. Gaziler ganimette hainlik ettikleri zaman nusret ve düşmana galibiyet nasıl mümkün olacaktır? Ümera: Allah’ın mahlûkatı üzerine idarecileridir. İdareciler de kurt misali oldukları zaman tebaayı kim koruyacaktır?    Tüccar: Allah adına güvenilen, itimat edilen kimselerdir. Tüccar hainlik ettiği zaman kime güvenilecektir? Hâsılı, böyle kimseler arasında mü’min yünü kırkılan, sütü sağılan, eti yenen, derisi parçalanan ve kemiği kırılan bir

Âlemi Başıboş Sanma, Ey Ahmak!

Âlemi Başıboş Sanma, Ey Ahmak! Âlemi başıboş sanma ey ahmak, Bütün mahlûkatı yaratan vardır. Başını kaldır da âleme bir bak! Göğü yıldızlarla donatan vardır. Tesadüf olur mu şu yüce nizam? Her şeyde görülür büyük intizam. Takvimli bir saat gibi muazzam, Ay ile güneşi yürüten vardır. Bize yağlı fındık veriyor çalı, Bir böcek ipekten dokuyor halı, Zehirli bir arı yapıyor balı, Bunların hepsini öğreten vardır. İnek su içiyor, saf süt oluyor, Ağaç, ekşi tatlı meyve veriyor, Şimşekler çakıyor, rahmet yağıyor, Gökte yıldırımı gürleten vardır. Maksatsız göz görür, kulak duyar mı? Hoca, aklı olan küfre kayar mı? Cehennemde tatlı cana kıyar mı? Dilimizi döndürüp söyleten vardır.

Rahmeten li’l-Âlemîn

Rahmeten li’l-Âlemîn Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Ey Rasûlüm!) Biz Sen’i ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Ben lânetçi olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderildim.” (Müslim, Birr, 87) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Uhud Harbi’nde amcası Hazret-i Hamza’nın ciğerini hırsla dişleyen Hind’i bile, îmânı mukâbilinde Mekke Fethi’nde affetmiştir. Hind, bey’at etmek isteyen diğer kadınlarla birlikte Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine geldi. Tanınmamak için yüzünü peçelemiş, kılık-kıyâfetini değiştirmişti. Öldürülmekten korkuyor, Peygamber Efendimiz’den uzak duruyordu. Diğer kadınlar konuşmayınca Hind: “–Yâ Rasûlallâh! Allâh’a hamd olsun ki, kendisi için seçip beğendiği dînini üstün kıldı. Muhakkak ki, Sen’in rahmetin bana da dokunacaktır! Ey Muhammed! Ben şimdi Allâh’a inanmış ve O’nu tasdik etmiş bir kadınım!” dedi. Sonra yüzünden peçeyi açıp: “–Ben Hind bi

Razzak-ı Âlemin Doyurması

Razzak-ı Âlemin Doyurması İbrahim Edhem Hazretleri bir gün sahraya çıkmıştı. Bir suyun başına orada yemek yemek için sofrasını yaymıştı. Bir karga gelip sofrasından bir ekmek alıp dağa doğru uçup gitti, İbrahim Edhem onu takip etmeye başladı. Dağda karganın indiği yeri bulup oraya vardı Baktı ki, elleri kolları ve ayakları bağlı bir adam... Karga getirdiği ekmeği adama bölüp bölüp veriyor. İbrahim Edhem gelip adamın ellerini ayaklarını çözdü. Adam başından geçenleri şöyle anlattı: — Ben tüccardım, eşkıyalar beni bağladılar ve bütün mallarımı alıp gittiler, yedi gündür buradayım. Yedi günden beri bir karga bana ekmek getiriyor, ben de onunla karnımı doyuruyorum. Yedi günden bu yana ise bir an aç kalmadım. (Alıntı)

Âlemi Başıboş Sanma Ey Ahmak!

Âlemi Başıboş Sanma Ey Ahmak! Âlemi başıboş sanma ey ahmak, Bütün mahlûkatı yaratan vardır. Başını kaldır da âleme bir bak! Göğü yıldızlarla donatan vardır. Tesadüf olur mu şu yüce nizam? Her şeyde görülür büyük intizam. Takvimli bir saat gibi muazzam, Ay ile güneşi yürüten vardır. Bize yağlı fındık veriyor çalı, Bir böcek ipekten dokuyor halı, Zehirli bir arı yapıyor balı, Bunların hepsini öğreten vardır. İnek su içiyor, saf süt oluyor, Ağaç, ekşi tatlı meyve veriyor, Şimşekler çakıyor, rahmet yağıyor, Gökte yıldırımı gürleten vardır. Maksatsız göz görür, kulak duyar mı? Hoca, aklı olan küfre kayar mı? Cehennemde tatlı cana kıyar mı? Dilimizi döndürüp söyleten vardır. (Alıntı)