Kayıtlar

Eylül 19, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yoksul Ve Zengin

Yoksul Ve Zengin Rasül-ü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı. Bu arada eski elbiseli fakir bir Müslüman kapıdan içeriye girdi. İslami adetlere göre herkes her hangi mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır. 'Benim canım şurasını istiyor' görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez. O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu; gitti oraya oturdu. Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu. Zengin adam elbisesini toplayarak ondan biraz uzaklaştı. Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem ona dönerek: - Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun? - Hayır ya Rasülallah. - Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun? - Hayır ya Rasülallah. - Elbiselerin kirlenir diye mi korktun? - Hayır ya Rasülallah. - O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?

Yoksula Ekmek Veren Eli Kıran Babanın Akıbeti!

Yoksula Ekmek Veren Eli Kıran Babanın Akıbeti! Bağdat’ı kıtlık kasıp kavuruyordu. En çok etkilenenler de hamallardı. Günlerdir eli ekmek görmeyen bir hamal, halini arz ettiği bir evden verilen ekmeği alınca sevinçle evine doğru hızlandığı sırada karşıdan gelen öfkeli bir adamın ‘Bu ekmekleri hangi evden adın?’ sorusuna muhatap olunca, geriye dönüp parmağıyla ekmek aldığı evi işaretledi. Bunun üzerine hızla yürüyen adam, öfkeyle geldiği evinde, ‘Ekmeği kim verdi hamala?’ diye bağırdı. Hanım korkudan kızını gösterdi. Güya acıyacağı kızına tepki göstermeyeceğini düşünüyordu. Ancak elindeki sopayla kızının ekmek veren eline öyle bir darbe indirdi ki cimri baba, bilek kemiğinin çat diye kırılmasına bile aldırmayarak söylendi: “Ben her isteyene ekmek verseydim bu evde ekmek kalır mıydı şimdiye kadar?” Hâlbuki Rabbimiz, “Verdiğim nimete şükrederseniz nimeti çoğaltırım, etmezseniz elinizden alır, şükür edene veririm. Size de azabım şiddetli olur!” buyuruyordu. Nitekim bu şükürsüzl

Zaman Hesabı

Zaman Hesabı Farz edin ki, bir banka size her gün 86,400 dolarlık bir hesap açıyor. Yalnız, önceki günden bir sonraki güne hesabınızı aktarmıyor. Her gün 86,400 dolarlık yeni bir hesap. Ve her akşam ne kadarını kullandığınıza bakmadan hesabınız kapatılıyor. Bu durumda ne yapardınız? Bütün parayı kuruşuna kadar hepsini çekip kullanmak isterdiniz muhakkak. Hepimizin böyle bir bankası var: Zaman Bankası. Her sabah, hesabımıza 86, 400 saniye yatırılıyor ve her gece hesabımız kapatılıyor. Hayırlı bir amaç için kullanıp kullanmadığınıza bakılmaksızın, her gün bu devran böyle dönüyor. Bir günden diğer güne bir saniye bile eklenemiyor. Her sabah yeni bir hesap... Her gece sıfırlanan ve kapatılan hesap... O günkü hesabınızı layığınca kullanamadıysanız, bu sizin zararınıza. Geriye dönüş yok, "yarın"dan borçlanma imkânı da yok! Kısacası, bugünün mevduatını kullanmaktan başka çaremiz yok. Onu en güzel yatırımlarla sonsuzluğa köprü yapmak elimizde ama… • Bir yılın değ

Zamansız zamanlar

Zamansız zamanlar Çok zaman önceydi. O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu. İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı. Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı. Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan. Bir parçasına dün dedi, diğer parçasına bugün, öteki parçasına da yarın. Sonra fesat karıştı zamana ve insan bu günü unuttu. Dünü düşünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı; ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıklarını hep güneş doğup batıncaya kadar yaşadı. Farkında olmadan rezil etti bugününü. Oysa yarın, bugüne dün diyor, dün de bugün için yarın diyordu. Bir türlü beceremedi. Bir eliyle yarına, diğeriyle düne yapıştı. Bugünü eline yüzüne bulaştırdı… Mutsuz oldu insan. Ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep bugün yaşadı; ama bugünü hiç yaşayamadı ne yarın ne de dün! Her gününüzü dolu dolu yaşamanız dileğiyle... (Alıntı)

Yaz Mevsiminin Rehâvetine Kapılmadan Gayret Kemerini Kuşanmak

Yaz Mevsiminin Rehâvetine Kapılmadan Gayret Kemerini Kuşanmak Yaz geldi, havalar sıcak, tâtil fırsatları önümüzde ve herkesin kendine özgü programları gündemdedir. Dinlenmek, rahat bir nefes almak, eğlence ve mutluluk herkesin hakkıdır. Ancak tâtil beyhûdelik, başıboşluk ve sorumluluktan kaçmak değildir. İnşirah sûresinde Rabbimiz bir işten boşalınca diğer bir işe sarılmamızı istemektedir. Dinlenirken farklı bir işin planlamasını yapmak, eğlenirken tefekkürü şiâr edinmek, istirahate çekilmişken yeni bir çabanın seyrine katılmak esastır. Çalışan kesimlerin rutin işlerine bir süre ara vermesi elbette bıkkınlık ve yorgunluğun telafisine imkân sağlayacaktır. Ancak iş ve güçten alâkayı koparıp tamamen atıl, etkisiz ve pasif konumda kalmak insanlık enerjimizi boş yere harcamak demektir. “İki günü birbirine eşit olanlar ziyandadır” buyuran Peygamber Efendimiz, Müslümanın hayat maratonunda başarıya endeksli bir yaşam sürmesini, hedefi yakalamasını ve kendinden bekleneni her geçen gün