Kayıtlar

cevher etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İki Cevher: Edep Ve Hayâ

İki Cevher: Edep Ve Hayâ Müslüman, edepli, görgülü, nazik, kibar, güler yüzlü olmalı, her yerde ve her zaman; “Buyurun, efendim.” demeden konuşmamalıdır! Edep, hiçbir hırsızın çalamadığı güzel bir ziynettir. Edep, insanla hayvanı ayıran farktır. Edep; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlâk, hayâ, nezâket, zerâfet gibi mânâlara gelir. Hayâ, utanmak demektir. Peygamber Efendimiz; (Evlâdınızı edepli, terbiyeli yetiştirin!) buyuruyor. Dinimiz, baştan başa edeptir. Edep, kulun kendisini Cenâb-ı Hakkın iradesine tâbi kılması, güzel ahlâk sahibi olmasıdır. Hadîs-i şerîfte; (Sizin en iyiniz, ahlâkı en güzel olandır.) buyuruldu. Her zaman her yerde edepli, hayâlı olmaya çalışmalıdır! Hazret-i Ömer efendimiz; (Edep, ilimden önce gelir.) buyurdu. Çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayâsından Resûlullahın huzurunda çok yavaş konuşurdu. Peygamber Efendimiz de, bir kimsenin yanında iki diz üzerine oturur, ona karşı saygılı olmak için mübârek dizini dikip oturmazdı. Ebû Saîd-i Hudrî

Bedende Dört Cevher Vardır ki, Dört Şeyle Gidebilir.

Bedende Dört Cevher Vardır ki, Dört Şeyle Gidebilir. Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu: Âdemoğlunun bedeninde dört cevher vardır ki, dört şeyle gidebilir. Bu cevherler: Akıl, din, hayâ ve salih ameldir. 1- Öfke aklı giderir, 2- Haset dini giderir, 3- Tamah hayâyı giderir, 4- Gıybet de salih ameli giderir.

Mücevherin Değerini Ancak Kuyumcu Bilir

Mücevherin Değerini Ancak Kuyumcu Bilir Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: -"Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir. " Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkânına girer ve -"Şunu kaça alırsınız?" diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der. İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, -"Bu der benim semerlere iyi süs olur. Bundan kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna b