Kayıtlar

O etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir Suçlu Varsa O da Benim!

Bir Suçlu Varsa O da Benim!   Bir zamanlar Mısır’da çok şiddetli bir kuraklık ve kıtlık olmuş. Halk, gayb gözü açık olduğuna inanılan Mısırın evliyasından Zinnun-i Mısrî’ Kuddise Sirruh’un başına toplanmış. Demişler ki: “- Efendim, içimizde bir günahkâr varmış, onun yüzünden rahmet gelmiyor ve yağmur yağmıyormuş. Lütfen onu bir tesbit etsen, bize versen de, biz onu Mısırdan kovsak, rahmete kavuşsak! Kıtlıktan kurtulsak.”   Bunun üzerine Zinnûn Kuddise Sirruh: “- Öyle mi canlar!”, demiş, onları savdıktan sonra başını alıp Mısır’dan çıkıp gitmiş. Hayli zaman sonra yağmur gelmiş, Mısır’ın topraklarında bereket kaynamaya başlamış, halkın yüzü gülmüş, o ara Zinnûn da Mısır’a dönmüş. Bunu duyan halk Zinnûn Kuddise Sirruh’un başına toplanmış: “- Nerelere gittiniz efendim, sizi hayli zamandır arıyoruz, bulamıyoruz”, demeleri üzerine Zinnûn Kuddise Sirruh cevap vermiş: “- Evladım, duydum ki içinizde bir günahkâr varmış, onun yüzünden ülkenize yağmur gelmiyormuş. Ben de ...

Giremem O Cennetine...

Giremem O Cennetine...   Ben bu amellerim ile; Giremem o cennetine... Rabbim bizi de affeyle, Koy bizi de cennetine...   Cennetine cennetine; Koy bizi de cennetine... Rabbim bizide afeyle; Koy bizi de cennetine...   Çok korkuyorum ölümden Ölüm degil amelimden Korkum Azrailden degil Cehennemin atesinden   Cennetine cennetine, Koy bizi de cennetine... Rabbim bizide afeyle, Koy bizi de cennetine...

Sizler O Günleri Bilemezsiniz…

  Sizler O Günleri Bilemezsiniz…   Tepelerden kanlı aylar doğardı, Dev ömürler bir namluya sığardı, Saçlarımız bir gecede ağardı, Siz o günleri bilemezsiniz…   Eğilir de yıldızları içerdik, Sizler o günleri bilemezsiniz… Bilemezsiniz, bilemezsiniz, Sizler o günleri bilemezsiniz…   Gökler, yağlı duman gibi pusardı, Dağlar hançerlenmiş gibi susardı, Yedi yönde yedi boran eserdi, Sizler o günleri bilemezsiniz…   Orhan Seyfi Şirin

O Müslüman Değil mi?

            O Müslüman Değil mi?   Prof. Dr. Saffet Solak anlatıyor… Amerika'da master yaptığım yıllarda, çalıştığım üniversitenin yemek salonu açık büfe şeklindeydi. Herkes dilediği yemekten istediği kadar alabiliyordu. Yemekhanenin kapısında: “- Take what you need. Eat what you take!” (Yiyeceğin kadar al, ne aldıysan ye!) diye yazmakta idi. Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı, tabağında kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım; denemek için dedim ki: “- Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın!” Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü: “- Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusu ile çarp bakalım, kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, israf etme lüksümüz yoktur.” dedi. Yine denemek için dedim ki: “- Şu anda Çin'de değil Amerika'dasın! Tabağında bırakacağın pirinç tanesi Çin'i değil, Amerika'yı zarara uğratacaktır?” B...

O Gün Çok Büyük Bir Gündür…

  O Gün Çok Büyük Bir Gündür…   Sahabelerden olan Hz. Enes Radiyallahü Anh rivayet ediyor ki: Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem ile beraber bir arada bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek kadar gülümsedi. Hikmetini sorduğumuzda şöyle buyurdular: Ümmetimden iki kişi Allah Celle Celâlüh’ün huzuruna vardılar. Onlardan birisi dedi ki: “- Ya Rabbi, benim bu kişide kul hakkı var, hakkımı bundan al ve bana ver!” Bu sözler üzerine Allah Teâlâ diğerine: “- O kulumun Hakkını ver!’” buyurdu. Adam ise: “- Ey Allah’ım! Benim sevap hanemde bir şey kalmadı!” dedi. Cenâb-ı Hakk kul hakkı talebinde bulunan kişiye: “- Bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? “buyurdu. Adamcağız o zaman: “- O halde benim günahlarımdan alsın!” dedi. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem bu hadiseyi anlatırken gözleri doldu ve dedi ki: “- O gün çok büyük bir gündür ve insan günahının alınmasını talep eder!” Adamın bu talebi üzerine Allah Teâlâ hak sahibi olan kişiye: ...

O Her Şeye Yeter!

O Her Şeye Yeter!   Sen yeter ki: “Allah Celle Celâlüh” de; açar bahçede güller! Sen yeter ki: “Rahman Celle Celâlüh” de, öter bahçede bülbüller. Sen yeter ki: “Gaffar Celle Celâlüh” de, koşar yardımına melekler. Sen yeter ki: “Rahim Celle Celâlüh” de, aydınlanır her yer. Sen yeter ki: ”Malik Celle Celâlüh” de, gider dertler sıkıntılar. Sen yeter ki: “Kuddüs Celle Celâlüh” de, biter ızdıraplar. Sen yeter ki: “Aziz Celle Celâlüh” de, gider dilde kötü sözler. Sen yeter ki: “Cabbar Celle Celâlüh” de, kalmaz kalpte vesveseler. Sen yeter ki: “Mevlâ Celle Celâlüh” de, huzura erer gönüller. Sen yeter ki: “Rabbim Celle Celâlüh” de! O her şeye yeter...

O Erler ki...

O Erler ki...   O erler ki gönül fezasındalar, Toprakta sürünme edasındalar. Yıldızları tesbih, tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar.   Günü her dem dolup, her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Her rengin silici aşk ötesi renk; O rengi kavuran beyzasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah’ın rızasındalar.   Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti Muhammed...

Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti Muhammed...   Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan, İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan, Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed...   Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan, O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan, Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan, O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   Güneşler, o gecenin nuruna secdederken, Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken, Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken, O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed   Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken, Cehâlet bayrakları, birer birer inerken, Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken, O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken, Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...   Sen ki; d...