Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti Muhammed...
Naat-ı Şerîf: O Gece Sendin Gelen Yâ Hazreti
Muhammed...
Arş’ın kubbelerine adı nurla yazılan,
İsmi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan
Yedi katlı göklerde Hak cemâlini bulan,
Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed...
Sağnak nur yağmurları inerken yedi kattan,
O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan,
Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan,
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...
Güneşler, o gecenin nuruna secdederken,
Yıldızlar meşk içinde, kâinat vecdederken,
Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken,
O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed
Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken,
Cehâlet bayrakları, birer birer inerken,
Bin yıllık küfr ateşi, ebediyyen sönerken,
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...
O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken,
Kisra saraylarında, sütunlar savrulurken
Arz’dan arş’a âlemler rahmetini bulurken
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed...
Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen,
Doğar doğmaz, “Allah’a secde” emri verilen,
Doğudan ve Batıdan, her mahlûkça görülen,
Kâinat efendisi, yâ Hazreti Muhammed...
Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,
Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,
Beşerî şüpheleri, Kur’ân ilmiyle silen,
Seçilen sevgilisin, yâ Hazreti Muhammed...
Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,
Bunca âciz beşerin, mahşer günü bekçisi,
Sen ki; Kur’ân şahidi, Allah’ın son elçisi,
Kurtuluş habercisi, yâ Hazreti Muhammed...
Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,
Zulüm sancılarını, şefkatiyle dindiren,
İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,
Âlimlerin sultanı, yâ Hazreti Muhammed...
Sen ki güzel huyların, ahlâkın meş’alesi,
Sabır doruklarında beşerin en yücesi,
Senin cennet mekanın, fakirlerin hanesi,
Gönüller hazinesi yâ Hazreti Muhammed...
Sana şâhit sonsuzlar, ezelden beri her an,
Sana şahit ayetler her zerre ve her mekan,
Senden uzak kalmaya nasıl dayanır ki can,
Sen, her canda cânânsın yâ Hazreti Muhammed...
Mi’raç gecesi bir bir açılıyorken gökler,
Seni selamlıyorken her katta peygamberler,
Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler,
Hak’ka yalnız yürüdün yâ Hazreti Muhammed...
Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin,
Dünyada dönmeyen dil mahşerde ne söylesin,
Mevla, bütün beşeri ümmetinden eylesin,
Sancağının altında yâ Hazreti Muhammed...
Hak ile kul vuslatı o ilâhî düğünde,
Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde,
Hasatları, has tartan o terazi önünde,
Noksanları bağışlat yâ Hazreti Muhammed...
Biliriz ki; hükmü yok bu dünya nimetinin,
Gönüldür sermayesi ahiret servetinin,
Sana salat ve selam gönderen ümmetinin,
Cennetler şahidi ol yâ Hazreti Muhammed... (Sallallahü Aleyhi Vesellem)
Cengiz Numanoğlu
Semâ: Gökyüzü
Cemâl: Güzellik, yüz güzelliği
Ezel: Başlangıcı olmayan, her zaman var olan
Secde: Allah’ın huzurunda yere kapanış
Meşk: Aşk
Vecd: İlahi aşkla kendinden geçme
Hamd: Medih, övmek
Senâ: Övmek
Mucize: İnsanların yapmaktan âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından
peygamberlere nasip olan hârika hâdise
Mahlûk: Yaratılmış
Asâlet: Temiz soyluluk
Beşerî: İnsani
Şefaat: Araya girme, ricâcı olma. Âhirette Peygamberimizin bazı müminler
için ricâcı olması
Mahşer: Kıyametten sonra ölülerin dirilip toplanacakları yer
İrfân: Bilmek, anlayış
Meş’ale: Aydınlatma aleti
Beşer: İnsan
Hane: Ev
Vuslat: Kavuşma
Hasat: Ekin biçmek
Yorumlar
Yorum Gönder