Kayıtlar

Şubat 13, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cenâb-ı Allah'tan Razı Olmak

  Gene Abdülkâdir Geylâni Kuddise Sirruh buyurur: - Cenâb-ı Allah'tan razı olmak, bütün olanlara boyun eğip bir yana durmak, en büyük rahatlıktır. Allah'ü Teâlâ’nın emirleri dâhilinde işlerin yoluna girmesini beklemek, en iyi şeydir. Dünyanın cenneti gönül rahatlığıdır. Sıkıntı denilen illet dünya azâbıdır. Âhiret azâbı daha başkadır. Allah’ü Teâlâ bir kuluna sevgi yolunu gösterirse, evvelâ ona gönül rahatlığı verir, o sayede hoş ömür sürer. (Fütûhu'l-gayb) Hazreti Ömer Radıyallahu Anh kader hakkında buyurur ki: “- Yarın, fakir ve muhtaç kalırsam, hiç üzülmem, zengin olmayı da hiç düşünmem, çünkü hangisinin benim için hayırlı olduğunu bilemem.” İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh buyuruyor ki: "Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü Teâlâ’nın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için irâdemizi onun irâdesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Ku

Yahyâ Bin Muâz-ı Râzî Rahmetullahi Aleyh Buyurdular ki…

  Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Yahyâ bin Muâz bin Ca’fer er-Râzî olup, künyesi, Ebû Zekeriyyâ ve lakabı Vâ’iz idi. İnsanlara nasîhatle se’âdet yolunu anlatmakta, zühd, vera’ ve takvâda, (haram ve şüphelilerden sakınmada), hikmetli söz söylemekte, Allahü Teâlâ’nın emirlerine ve Resûlullahın (Aleyhisselâm) sünnetine tâbi olmakta zamanının bir tanesi idi. Rey şehrinde doğdu. 258 (m. 872)’de Cemâzil-âhir ayında Nişâbûr’da vefât etti. Bağdâd ve Belh şehirlerine gitti. Tasavvuf ehli büyük âlimlerle görüşüp sohbet etti. İshâk bin Süleymân er-Râzî, Mekkî bin İbrâhîm el-Belhî, Ali bin Muhammed ve başka âlimlerle görüşüp, kendilerinden ilim tahsil etti. İlim, amel ve ahlâkta, nefsiyle mücâdele etmekte şaşılacak hâl ve üstünlük sahibi idi. İbrâhîm ve İsmail adında iki kardeşi olup, onlar da yüksek hâl sahibi idiler. Kardeşlerinden birisi Mekke’ye gidip oraya yerleşti. Yahyâ hazretlerine bir mektûb yazıp “Üç arzum vardı, ömrümün sonunu en kıymetli yerde geçirmek, bir hizmetçimin olması ve öl

Müjde

O gün bir kanlı şafak, gökten üflenen ateş; Birden, dağın sırtında atlılar belirecek. Atlılar put şehrine gediklerden girecek; Bir şehir ki, orada insan ayak üstü leş.   Yalnız iman ve fikir; ne sevgili ne kardeş; Bir akıl gelecek ki, akıllar delirecek. Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek. Her şey birbirine denk, her şey birbirine eş.   Fertle toplum arası kalkacak artık güreş; Herkes tek tek sırtına toplumu bindirecek. Gökler iki şakkolmuş haberi bildirecek. Müjdeler olsun size; doğdu batmayan güneş!   Necip Fazıl Kısakürek (1969)

Hazret-i Ebû Bekir'in Babası Nasıl Müslüman Oldu?

Hazret-i Ebû Bekir Radiyallahü Anh’ın şu hâli, benzeri bulunmayan bir muhabbet ve incelik eseridir... Ebû Bekir Radiyallahü Anh, Mekke Fethi’nde, gözleri görmeyen ihtiyar babasını müslüman olmak üzere Allah Rasûlü’nün huzûruna getirmişti. Rasûl-i Ekrem Sallâllahu Aleyhi Vesellem Efendimiz onları görünce:   “– Yâ Ebâ Bekir! İhtiyar babanı niye buraya kadar getirip ona zahmet verdin? Biz onun yanına gidebilirdik.” dedi.   Hazret-i Ebû Bekir Radiyallahü Anh ise:   “– Allâh’ın ona sevap vermesini istediğim için onu huzurunuza getirdim.” dedi.   Ebû Bekir Efendimiz'in Ansızın Ağlaması   Hazret-i Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe Radiyallahü Anh, bey’at etmek üzere elini Fahr-i Kâinât Efendimiz’in mübârek eline uzatınca, Peygamber âşığı Ebû Bekir Radiyallahü Anh kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ebû Bekir’e hayretle, niçin ağladığını sordu. Ebû Bekir Radiyallahü Anh gözyaşları içinde şöyle dedi:   “– Yâ Rasûlâlla

Aklın Âfeti…

  Aklın Âfeti…   Aklın âfeti, devamlı ve lüzumsuz çekişme yapmasıdır. Îmânın âfeti, inkârdır. Amelin âfeti, tembelliktir. İlmin âfeti, iddiâ sâhibi olmaktır. Sevginin âfeti, şehvet yolunu tutmasıdır. Tevâzûnun âfeti, tahkîr olunacak derecede kendini aşağı tutmaktır. Sabrın âfeti, Allahü teâlâdan başkasına şikâyette bulunmaktır. Zenginliğin âfeti, hırstır. Azizliğin, büyüklüğün âfeti, böbürlenmektir. Cömertliğin âfeti, israftır. Arkadaşlığın âfeti, kavgadır. Anlayışın âfeti, münâkaşadır. Allahü teâlâya duâ etmenin afeti, baş olmaya meyilli olmaktır. Zülmün afeti, yayılmasıdır. Adaletin afeti, intikam hlaini almasıdır. Hürriyetin afeti, sınırları aşmaktır.   Ali Havâs Berlisi

Ne Yapsın

  Ne Yapsın?   Akıl dağlara kaçmış, fikir ne yapsın beyler? Küfür dünyayı sarmış, zikir ne yapsın beyler? Zengin hem vatandaşı, hem devleti soyarsa; Makul bir cevap verin, fakir ne yapsın beyler?   Abdurrahim Karakoç Rahmetullahi Aleyh

Buldum

Bir an kayboldun gibi... Yaşadım kıyameti, Yoruldun ama buldun, ey kalbim emaneti…   Yeniden su yürüdü, dalıma yaprağıma, Bir bakışın can verdi, kurumuş toprağıma…   Çiçeğe durdu kalbim, içtim parmaklarından, Göz çeşmem suya erdi, sevda kaynaklarından…   Bir aydınlık denizin, sonsuz derinliğinde, Yüzüyorum gözünün, yeşil serinliğinde…   Bir ışık bir kelebek, biraz çiçek biraz kuş, Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş…   Soluğum bir kuş gibi, uçuyor ellerine Kapılıp gidiyorum, saçının sellerine…   Gözlerinden göğüme, sayısız yıldız akar, Bir gülüşün içimde, binlerce lamba yakar…   Bir kurtuluştur o an, çağrılsa senin adın, Sesin ne kadar sıcak, sesin ne kadar yakın…   Tabiat bir bembeyaz, gelinlik giymiş gibi, Yüzüme kar yağıyor, sanki elinmiş gibi…   Sensiz geçen zamanı, belli yaşamamışım, Sensizlik bir kuyuymuş, onu aşamamışım…   Bir yol buldum öteye, geçerek gözlerinden, İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden…  

İmam-ı Gazâli Rahmetullahi Aleyh’in Ölümü

“- Hocam! Ölüm nedir? Bize özel olarak anlatır mısın?” demişler. Velâyet nûru ile ölümünün çok yakın olduğunu anlayan İmam’ı Gazâli Rahmetullahi Aleyh Hazretleri: ”- Tatmayan bilmez ki! Önce kendim tadayım, sonra size anlatırım!” demiş. Öğrencileri: “- Aman hocam! Öldükten sonra sizinle nasıl bağlantı kurarız?” dediklerinde gülümseyerek, yalnızca: “- İnşâallah!” diye cevap vermiş. Gerçekten aradan çok geçmeden İmam’ı Gazâli Rahmetullahi Aleyh Hazretleri ölümü tatmış ve öldüğü gece öğrencilerinin rüyâlarına gelerek: “- Allah dostları sözünü tutar. İşte, bugün ölümü tattım ve sözümü tutmak için rüyânıza geldim!” demiş. “- Abdestimi tazeleyip, sabah namazını kıldıktan sonra, yalnızca odama çekildim ve ölüm meleğini beklemeye başladım. ‘Lâilâhe illallah!’ diye zikir ederken, bir anda odamı nur kapladı ve bütün hücrelerim nur oldu. Başımı kaldırıp yukarı baktım. O nur’un etkisi ile evimin tavanı cam gibi şeffaf olmuştu. Yattığım yerden yedi kat gökleri, melekleri, Cennet

Ya Rabbi! Ümmetimi İsterim! Ümmetimi İsterim!

Kab-ül-Ahbar Radiyallahü Anh hazretleri, Hz. Ömer Radiyallahü Anh’a dedi ki: “- Ey Emir-ül-müminin! Korkan bir kimsenin amelini yap. Kıyamet günü yetmiş peygamberin yaptığı amel ile gelsen, orada gördüklerinden dolayı amelini yine az görürdün.” Bunları işiten Hz. Ömer Radiyallahü Anh, düşüp bayıldı. Ayıldığı zaman, “- Bize nasihat et!” dedi. Kab-ül-Ahbar Radiyallahü Anh hazretleri dedi ki: “- Ey Emir-ül-müminin! Şayet Cehennemden doğuda çok ufak bir yer açılsa idi, batıdaki adamın beyni kaynar, sıcaktan erirdi.” Bunu işiten Hz. Ömer Radiyallahü Anh çok ağlayarak; “- Devam et ey Kab!” dedi. “- Ey müminlerin emiri! Kıyamet günü Cehennem öyle bir solur, şiddetlenir ki, mukarreb melekler, peygamberler ve bütün herkes diz üstü çökerler. Bütün Peygamberler; “- Ya Rabbi! Bugün ben nefsimi isterim” diyecekler; sadece Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimiz: “- Ya Rabbi! Ümmetimi isterim, ümmetimi isterim, başka bir şey istemem!” diyecektir.

Tul-i Emel, İnsanların Seni Övmesi Seni Aldatmasın

Ömer bin Abdülaziz Rahmetullahi Aleyh halife olunca gelen bir heyetteki 11 yaşındaki bir genç dedi ki: “- Allahü Teâlâ, hallerini razı olduğu şekilde ıslah etsin. İnsanlar, Allahü Teâlâ’nın onlar üzerindeki merhametine, tul-i emellerine, insanların kendilerini övmelerine aldanmakta, böylece ayakları kayarak ateşe (Cehenneme) düşmektedir. Ey Emir-ül-müminin! Allahü teâlânın üzerindeki merhameti, tul-i emel, insanların seni övmesi seni aldatmasın. Eğer aldanırsan ateşe düşen aldananlara dahil olursun. Eğer aldanmazsan, Allahü teâlâ seni bu ümmetin salihleri ile beraber bulundurur.”   Bu genç Hüseyin bin Ali Radiyallahü Anh’ın oğlu, yani Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın torunu idi.

Ey Resulullahın torunu! Bunları bana söyler misiniz?

  Hasan bin Muhammed bin Hasan Rahmetullahi Aleyh, Ömer bin Abdülaziz Rahmetullahi Aleyh’e: “- Ya Ömer Rahmetullahi Aleyh! Üç şey vardır ki, kimde bulunursa imanı kamil olur!” dedi Ömer bin Abdülaziz Rahmetullahi Aleyh dizleri üzerine çökerek, “- Ey Resulullahın torunu! Bunları bana söyler misiniz?” dedi. “- Kişi razı olur, rızası onu batıla düşürmez. Kişi kızar, kızması onu haktan ayırmaz. Muktedir olduğu halde, hakkı olmayana el uzatmaz.”

Fudayl bİn İyad Rahmetullah Aleyh’in Öğüdü

Bir gece Harun Reşid, veziri Fudayl-i Bermeki’ye, “Beni bir kimsenin yanına götür. Kalbim, bu göz kamaştırıcı, şaşalı hayattan sıkıldı. Rahatlık ve gönül huzuru arıyorum” dedi. Veziri onu Süfyan bin Uyeyne’nin evine götürdü. Süfyan kapıyı açıp, - Kim o dedi. - Emir-ül-müminin geldi dediler. - Niçin bana haber vermediniz? Bilseydim ben onun huzuruna gelirdim. Harun Reşid bunu duyunca, - Benim aradığım kimse bu değildir dedi. Süfyan bin Uyeyne bu söz üzerine, - Sizin aradığınız kimse, Fudayl bin Iyad’dır dedi. Fudayl bin Iyada gittiler. Kapının önüne geldiklerinde, Hz. Fudayl (Günah işleyenler, kendilerini iman edenlerle bir tutacağımızı mı sanıyorlar) mealindeki, Casiye suresi 25. Âyetini okuyordu. Harun Reşid; “Nasihat istesek bu bize yeter”   dedi. Kapıyı çaldılar. Hz. Fudayl - Kim o? dedi. - Emir-ül-mümininin dediler. Bunun üzerine Fudayl bin Iyad; - Emir-ül mümininin benim yanımda ne işi var ve benim onunla ne işim var? Beni lütfen meşgul etmeyiniz dedi. Ve