Kayıtlar

Ocak 20, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kalbini Yarıp Baktın mı? (Asr-ı Saadetten Bir Öykü)

  Kalbini Yarıp Baktın mı? (Asr-ı Saadetten Bir Öykü)   Usame B. Zeyd Anlatıyor: “- Resulûllah aleyhisselam bizi bazı kabilelere gönderdi. Onlar da bizim gelişimizden haberdâr olarak kaçtılar. Biz bu grubun içinden birisine yetiştik. Onu yakalayınca, ‘Lâ ilahe illâllah’ deyiverdi. Fakat biz kendisini öldürdük. Döndüğümüzde bu olayı Peygamber aleyhisselâm’a aynen anlattım. Peygamber Aleyhisselâm: “- Kıyamet gününde o adamın söylediği bu tevhid kelimesinin kıymet ve büyüklüğünden dolayı sana kim yardımcı olacak?’ dedi. Ben: “- Ey Allah’ın Resûlü, o adam, bunu ölümden korktuğu için söyledi,’ diye cevap verdim. Peygamber Aleyhisselâm: “- Kalbini yarıp baktın mı ki, bunu başka bir sebepten dolayı söylemiş olduğunu bilesin! Kıyamet gününde ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesinin karşısında kim senin yardımcın olacak?’ buyurdu. Bu sözü o kadar çok tekrar etti ki: ‘keşke Müslümanlığa o günden sonra girmiş olsaydım,’ dedim.” -Ebû Dâvut, Müslüm Kaynak: Peygamberimizin Hayatın

Kalbine İyi Bak Sevgili Sûfî

Kalbine İyi Bak Sevgili Sûfî   “Dikkat ediniz ki, insanın cesedinde bir et parçası vardır O et parçası sâlih oldukça bütün vücuddaki âzâlar sağlam olur Eğer o fâsid olursa bütün cesed bozulur O et parçası kalptir” (Hadîs-i Şerif)   Kalbine iyi bak sevgili sûfî… Mevlânâ’nın Uzak dediğin yer ancak bir karış diyerek adres verdiği kalbine… Aşk’ın Hüsn için nice basamaklardan geçip, nice engelleri aştığı kalp ülkesine… Sedef içinde inci gibi parlayan kalbine…   Öyle iyi bak ve öyle iyi gör ki; himmetle inen ve hikmetle süslenen aşkın senden aşkın bir hâl alsın Taşkınlarca sevgilinin diyârına ulaşsın Korkma…   Âşık ve mâşuk arasında öyle bir yol vardır ki, içinden geçen bütün cümleler hurûfî bir edayla tek tek ulaşır muhatabına Kalpten kalbe yol vardır Çünkü Fi’l kalbi mine’l kalbi ile’l kalbi sebîlâ…   Kalbine iyi bak sevgili sûfî… Kalp ki maddeden öte mânâ, dikenden öte gül-i rânâ…   Sula sevgili sûfî, sula… Kan nehirleri arasında kalan kalp va

Edep ve Adab

Edep ve Adab   Neyzen Tevfik soğuk bir kış günü aç sefil ortada kalır. Sığınır bir Cami'nin şadırvanına ve bekler ki birisi onu görsün ve yardım etsin. Fakat hava soğuk gelen giden yok... Çaresiz kalkar yerinden ve perperişan, kalacağı yere doğru yürümeye başlar. O dönemin en varlıklı ailelerinden birinin gencecik oğlu askerden yeni gelmiştir ve O'nu görür ve halini anlar. Genç adam o günün en büyük parasını cebinden çıkartır, takdim edecektir ama bir sorun vardır. Karşısındaki koskoca Neyzen Tevfik’tir. Allah'ü Teâlâ’nın deli ve veli bir kulu! Koca Neyzen'in sağı solu belli olmaz ki, bir bakarsın devlet başkanlarına kafa tutar bir bakarsın zamanın en zengin adamlarını yerin dibine sokar. Delikanlı parayı buruşturup Neyzen'in ayaklarının dibine doğru hafifçe atar. Sonra omzuna dokunup; “- Efendim paranızı düşürmüşsünüz." der. Neyzen gözleri zaten hasta, zar zor açıyor göz kapaklarını ve çocuğa bakıyor. Anlıyor tabii ki inceliği, zarafeti;

Göze Takılanlar

  Göze Takılanlar   “Kanaat eden kimse, aç da olsa zengindir. Mal hırsına kapılan kimse, çok malı bulunsa da fakirdir.”   İmam Muhasibi Rahmetullahi Aleyh​ ​ Yaptığı iyiliklerin mükâfatını alacağını,​ günahlarıyla da hesaba çekileceğini bilen birisi nasıl amel ederse sen de öyle amel et. Şükrün sürekli olsun. Emellerini kısa tut. Kabirleri hüzünlü hüzünlü ziyaret et. Kalbinle haşir meydanında dolaş. İmam Muhasibî Rahmetullahi Aleyh​   Hz. Musa Aleyhisselâm’ın bir duası:​ Rabbişrahli sadri ve yessirli emri.​ Vahlül ukdeten min lisani yefkahu kavli”​ Ey rabbim.​ Göğsümü aç, genişlet.​ İşimi kolaylaştır.​ Dilimde bulunan düğümü çöz de, anlasınlar beni”​ (Taha: 25-28)​ ​ Rabia-i Adeviyye Rahmetullahi Aleyha şöyle demiştir: -Kul, ancak, nimette de, felakette de aynı halini muhafaza ettiği zaman,   “İhlâs, kul ile Allah’ü Teâlâ arasında bir sırdır. Melek onu bilmez ki sevap yazsın. Şeytan ona muttali olamaz ki ifsad etsin Hevâ ve heves on

Ashâb-ı Kirâm’dan Sonraki Muhabbet Çağlayanı

Ashâb-ı Kirâm’dan Sonraki Muhabbet Çağlayanı   Âlemleri kuşatan bir rahmet olan Hazret-i Peygamber Sallâllâhu Aleyhi Vesellem’in bu aşk ve muhabbet kâfilesi, sahâbeden sonra da aynı tazelik ve coşkunluk pınarı hâlinde vuslat deryâsına doğru akmaya devam etmiştir. Çünkü dünya ve âhiretin saâdet ve selâmeti, O’na muhabbet sermâyesiyle mümkündür. Allâh Rasûlü Sallâllâhu Aleyhi Vesellem, âşıklarının kıyâmete kadar devâm edeceğini hadîs-i şerîflerinde şöyle beyân buyuruyorlar: “– Ümmetim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmeye can atarlar.” (Müslim, Cennet 12; Hâkim, IV, 95/6991) Rabbimiz biz âcizleri, bu hadîs-i şerîfin muhtevâsına dâhil eylesin! Âmîn! Peygamber âşıklarında, Allâh Rasûlü’nün muhabbetinin bütün fânî ıztırapları aştığını gösteren şu misâl pek ibretlidir: Abdullâh bin Mübârek anlatıyor: “– İmam Mâlik’in yanındaydım. Bize Allâh Rasûlü’nün hadîs-i şerîfleri

Muhabbetullâh

  Muhabbetullâh Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Mü’minlerin Allâh’a olan muhabbetleri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir…” (Bakara, 165) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Allâh’ım! Beni, Sen’in muhabbetinle ve sevgisi Sen’in katında fayda verecek olan kimsenin muhabbetiyle rızıklandır. Allâh’ım! Bana ihsân ettiğin ve benim de kendilerini sevdiğim nîmetleri, Sen’in sevdiğin ve râzı olduğun amelleri işleyebilmem husûsunda bir kuvvet kıl. Allâh’ım! İstediğim hâlde bana vermediğin şeyleri de, zihnimi Sen’in sevdiğin şeylerle meşgul etmeme ve tamâmen Sen’in tâatine yönelmeme bir sebep kıl.” (Tirmizî, Deavât, 73/3491) Rabbimizin muhabbetine eren bir kimsenin, O’nun rızâsına ve huşû hâline nâil olcağını bildiren şu rivâyet ne kadar ibretlidir: Ashâb-ı kirâm bir gün Rasûlullah Efendimiz’e şöyle sordular: “- Bir mü’mini huşû içinde, diğer bir mü’mini de huşûdan mahrum görüyoruz. Bu farklılığın sebebi nedir?” Rasûlullah -Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle cevap