Kayıtlar

Oldukça etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Oldukça Düşündürücü

  Oldukça Düşündürücü   Mısırlı alim Şeyh Şa’ravi rahimehullah şöyle der: Ben San Francisco’da iken bir müsteşrik bana sordu: - Sizin Kuran’ınızda bulunan şeylerin tamamı doğru mu? Cevap verdim: - Kesinlikle evet. Tekrar sordu: - O halde Allah niçin kâfirlerin müminlere galip gelmesine imkân veriyor? (Hâlbuki Kuran diyor ki: “Allah kâfirlerin müminlere galip gelmesine asla imkân vermez.” Nisa: 141) Dedim ki: - Çünkü bizler Müslümanız, mümin değiliz de ondan. - Müminlerle Müslümanlar arasındaki fark nedir? Şeyh Şa’rafi şöyle cevap verdi: - Günümüzde Müslümanlar namaz, zekât, hac ve Ramazan orucu gibi İslam’ın ibadet cinsinden bütün sembollerini yerine getiriyorlar fakat onlar tam bir sıkıntı ve yokluk içindedirler!! İlmi, iktisadi, sosyal ve askeri sıkıntılar… vs. Bu yokluk ve sıkıntıların sebebi nedir? ● Kuran’da geçen bir ayette şöyle denilir: “Göçebe Araplar biz iman ettik, diyorlar. Onlara de ki: Siz iman etmediniz. Fakat Müslüman olduk, deyin. Çü

Sevgi Var Oldukça...

Sevgi Var Oldukça... Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu: "-Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!" Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce: "-Baba anneciğim, gel beraber yiyelim!" dedi. Yaşlı kadın manidar bir şekilde iç çektikten sonra: "-Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşallah!" dedi. Evin gelini: "-Aman anneciğim, eskidenmiş onlar! Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer." dedi. Yaşlı kadın: "-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır." Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı: "-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti... Anlat bakalım, merak ettim!" dedi. Yaşlı kadın söze başladı: "-Biz küçükke

Sende Çocuk, Bende Kuyruk Acısı Oldukça Dost Olamayız

Sende Çocuk, Bende Kuyruk Acısı Oldukça Dost Olamayız Eski zamanda bir beldede fakir bir adam varmış. O kadar fakirmiş ki köyün çobanı bile ondan zenginmiş. Bir gün dağda oduna giderken sıcaktan bunalmış vaziyette ağzını ayırmış sanki “Su! Su!” Diye bağıran bir yılan görmüş. Adamcağız kendi kendine yılanı sulaması lâzım geldiğini düşünmüş. Araya araya bir miktar su bularak yılanın üzerine dökmüş. Yılan da hakikaten susuzluktan yanmakta olduğundan adamın döktüğü suyu büyük bir zevkle yalamaya başlamış ve adamdan memnun olduğunu belirten bir tavırla oradan çekilip gitmiş. Birkaç gün sonra, adam yine ormana gittiğinde yılanı görmüş, yılan da adamı görünce boynunu bir tarafa kıvırarak: — Ne yapayım ben? Der gibi çekip gitmiş... Fakat adam dağdaki işini bitirip de evine dönerken yine yılanla karşılaşmış. Fakat bu sefer yılanın ağzında bir altın varmış, adamı görünce oraya, adamın geçeceği yola bırakıp çekip gitmiş. Adam da altını alarak eve gelmiş, ikinci gün yılandan memn