Kayıtlar

Bana etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Allah’ım, Beni Bana Bırakma!

Allah’ım, Beni Bana Bırakma!   Allah’ım, beni bana bırakma! Kendi haline bıraktıkların rezil oldu, sefil oldu. Beni âciz aklıma teslim etme Ya Rabbi! Aklına güvenenler, aklıyla ancak ahmaklığını buldu.   Allah’ım, beni kendine yakîn et! Elçin Muhammed'e (Sallallallahü Aleyhi Vesellem) pek yakınken, uzak kalan Ebu Talib'e ne yazık oldu! Uzaklardan Sana yaklaşan Necaşi, ne iyi etti de Seni buldu.   Allah’ım, kalbimi aşkınla doldur, aşkınla ağlat, aşkınla güldür! Senin aşkınla açıyorsa; ancak gül, güldür. Sana açılmayan çiçeği soldur, gülü de soldur. Seni anmayan dili lâl et, isyankâr sesleri sustur!   Ya Rabbi! Ben âcizim, biçareyim. Âcizliğime katından bir çare indir. Beni kibirden, gururdan hep uzak kıl, Lütfunla kuşat beni, rahmetinle sevindir.   Ya Rabbi! Senden başkasına yönümü çevirme, N’olur ömrümü de yolunda son buldur. Kalemi Senin için tutayım, kılıcı da Senin için.   Ya Rabbi ölümümü hayırlı eyle, ...

Sultanım Kapında Bana da Yer Ver

  Sultanım Kapında Bana da Yer Ver   Çözülür dizimin bağı çözülür; Sultanım ismini duyduğum zaman... Gözyaşlarım sıra sıra dizilir; İsmini ağzıma aldığım zaman... Ezilir bedenim, ruhum ezilir; Sultanım ismini duyduğum zaman...   Sultanım kapında bana da yer ver; Sancağın altına girdiğim zaman... Ne olur boynumu bükük bırakma; Mahşer günü sana geldiğim zaman...   Bükülü bellerim, dilim tutulur; Yüreğime kızgın hançer sokulur; Kurudu dudaklarım, nutkum alınır; İsmini ağzıma aldığım zaman... Ciğerlerim parça parça bölünür; Sultanım ismini andığım zaman...   Sultanım kapında bana da yer ver; Sancağın altına girdiğim zaman... Ne olur boynumu bükük bırakma; Mahşer günü sana geldiğim zaman...

Allah’ım! Beni Bana Bırakma!

Allah’ım! Beni Bana Bırakma!   GÜN, nasıl başlarsa öyle gidermiş. Ruhumuzda uyuyan nice güzellikler gizli. Hepsi de uyandırılmayı bekliyor. Bunun için güneşin doğması, saatlerin çalması yetmiyor. Bu güzellikleri uyandırmaya, bazen hiçbir şey yetmiyor. Şükür ki, yarınlara dair emellerimiz yine de bitmiyor, tükenmiyor. Onlar da olmasa ne yapardık, nasıl yaşardık’ Allah’tan ki, bu ümit bazen bir söz, bazen de bir dua olup, içimize akıyor, ruhumuzu uyandırıyor. O anlardan birini bugün yaşadım. ‘Allah’ım! beni bana bırakma Adını dilimden uzak tutma,’   Diye diye, güne Allah ile, bu dualı sözle başladım.   İçimin güneşi doğmuştu artık. Açıldıkça açıldı, ruhu kat kat saran perdeler. Ve ardından Hira’nın sorusu geldi:   ‘Ömür nedir’’ diye soruyordu.   ‘Ömür, bu gündür,’ dedim.   Hira, bu defa, ‘gün nedir’’ dedi. ‘Gün mü’ dedim, ‘o, upuzun bir ömürdür.’ ‘Bir cümleyle açar mısın’’ dedi. ‘Bir cümleyle,’ dedim, ‘bir gün, Allah için yaşanmışsa eğer...

Bir Şehit Bana Zemzem Suyu Verdi

Resim
  Bir Şehit Bana Zemzem Suyu Verdi   Enkazdan Çıkan Depremzede: Bir Şehit Bana Zemzem Suyu Verdi Asrın felaketinde enkaz altından kurtarılan yaralıların tedavileri Türkiye’nin farklı illerindeki hastanelerde devam ederken Manisa Şehir Hastanesinde bulunan depremzedelerin anlattıkları tüyleri diken diken etti. Türkiye'yi derinden sarsan asrın felaketinin ardından enkaz atından çıkarılarak kurtarılan depremzedeler yaşadıkları korku dolu anları anlattı. Hayatlarında görmedikleri bir kâbusu yaşadıklarını ve enkaz altında kaldıkları süre zarfında sürekli dua ettiklerini belirten depremzedelerden Döne Balcı isimli kadın enkaz altındayken bir şehidin kendisine zemzem suyu getirdiğini ve kızının başındaki kanamayı durdurarak bir saat sonra akrabalarının kendilerini kurtaracaklarını ve kurtarılmasının da aynı şekilde gerçekleştiğini söyledi. Hatay'daki evinin enkazından çıkarıldıktan 6 gün sonra Manisa Şehir Hastanesinde yeniden buluşan anne ve kızın buluşma anları ise duygu do...

Her Kim Bana Düşman İse

  Her Kim Bana Düşman İse   Her kim bana düşman ise, Hak Allah yâr olsun ona! Her nereye varırsa, Bahar bağı olsun ona!   Bana zehir sunan kişi, Şeker balı olsun aşı, Gelsin kolay cümle işi, Eli erir olsun ona!   Önümce kuyu kazanı, Hak tahtına yükseltsin onu, Ardımca taşlar atanı, Güller saçılsın ona!   Acı dirliğim isteyen, Tatlı derlesin dünyada, Kim ölümüm isterse, Bin yıl ömür versin ona!   Her kim diler ben aşağı olam, Düşman elinde ağlayan olam, Dostları sevinçli ve düşmanının, Dostu yabancı olsun ona!   Her kim diler ise benim, O dostumdan ayrıldığım, Gözlerinden utanç gitsin, Allah’ın güzel yüzü görünsün ona!   Miskin Yunus’un dünyada, Güldüğünü işitmeyin, Ağladığımı isteyene, Gözüm pınar olsun ona!   Yunus Emre Kuddise Sirrûh

Neler Oluyor Bana?

  Kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Baharın gelmesiyle birlikte minik kabak fidesi, kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmur ve güneşin de etkisi ile hızla büyümeye devam etmiş. Öyle ki boyu kavağın boyuna ulaşmış. Başı bu kadar büyük bir hızla kavağa ulaşınca; bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: “- Sen kaç ayda bu hâle geldin?” “- On yılda…”, demiş kavak. Çiçeklerini sallayarak gülmüş kabak: “- On yılda mı? Ben iki ayda neredeyse seninle aynı boya geldim.” “- Doğru!”, demiş ağaç vakarla. “- Çok doğru.” Derken aylar, ayları; günler günleri kovalamış ve sonbahar rüzgârları başladığında kabak önce üşümüş… Sonra da yapraklarını dökmüş bir bir. Soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Büyük bir telâş ve endişeyle sormuş kabağa: “- Neler oluyor bana?” Kavağın; “- Ölüyorsun!”, cevabından sonra inleyerek sormuş kabak: “- Niçin?” Aldığı cevap çok manidarmış: “- Benim on yılda geldiğim yere; sen iki ayda gelmeye çal...

Ey Resulullahın torunu! Bunları bana söyler misiniz?

  Hasan bin Muhammed bin Hasan Rahmetullahi Aleyh, Ömer bin Abdülaziz Rahmetullahi Aleyh’e: “- Ya Ömer Rahmetullahi Aleyh! Üç şey vardır ki, kimde bulunursa imanı kamil olur!” dedi Ömer bin Abdülaziz Rahmetullahi Aleyh dizleri üzerine çökerek, “- Ey Resulullahın torunu! Bunları bana söyler misiniz?” dedi. “- Kişi razı olur, rızası onu batıla düşürmez. Kişi kızar, kızması onu haktan ayırmaz. Muktedir olduğu halde, hakkı olmayana el uzatmaz.”

Oğlum! Bana Azîz Mahmûd Hüdâyî Derler

  Oğlum! Bana Azîz Mahmûd Hüdâyî Derler   Yıl 1975. Öğle namazına yakın bir vakitte Hazret-i Pîr’in türbesi önüne nur yüzlü, buğday tenli ve tıknaz boylu bir genç gelmişti. O an tesâdüfen Azîz Mahmûd Hüdâyî Câmii’nin imamına rastladı ve: “–   Efendim! Ben Azîz Mahmûd Hüdâyî’yi görmeye geldim! Kendisiyle nasıl görüşebilirim? Acabâ şu an burada mıdır?” diye sordu. Böyle bir suâl karşısında şaşıran imam Muharrem Efendi: “–   Oğlum! Evet Azîz Mahmûd Hüdâyî burada!” dedi. Hazret-i Pîr’in orada olduğunu duyan genç, sevinçle: “–   Lütten beni onunla görüştürünüz!” dedi. Fakat buna bir mânâ veremeyen Muharrem Efendi, türbenin yanında olduklarından tekrar: “–   Oğlum! Azîz Mahmûd Hüdâyî burada!” dedi. Genç de, talebini tekrarladı: “–   O zaman benimle görüştür! Ben onunla görüşmek istiyorum!” dedi. Muharrem Efendi, hâlâ gencin hâlinden bir şey anlamadığından meseleyi çözebilmek için: “–   Evlâdım! Sen Azîz Mahmûd Hüdâyî’yi tanıyor...