Kayıtlar

Ekim 4, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Osmanlı Köyünün Mutlu İnsanları…

Osmanlı Köyünün Mutlu İnsanları… Çok eskiden dersem fazla eski değil Osmanlı Ülkesi denen bir ülkede bir köy varmış. O köyde herkes güneşten önce horozlarla uyanır, erkekler sabah namazı için camiye gider, hanımlar çeşmeden sularını doldururmuş. Namazını kılan beyler doğru ahıra koşar hayvanların temizliğini yapar, yem ve suyunu verirmiş. Suları dolduran hanımlar hemen ocağı yakar sabah kahvaltısı, günlük azık ve yemek hazırlığına girişirmiş. Sabah yemeği yendikten sonra herkes işe koşarmış. Kimisi hayvan otlatmaya kimisi bağa bahçeye kimisi tarlaya gidermiş. Köyün Sübyan Mektebinde her çocuk Kur’an-ı Kerim, Arapça, okuma yazma, sevgi ve saygıyı öğrenirmiş. Yeşil Yamaç Köyü’nün çocukları Köy Medresesinde eğitimlerini görür zekâsı yüksek aşırı çalışkanlar medreseden sonra vilâyete veya büyük şehirlere tahsile gidermiş. Ekinler biçilip bağ bozumuna sıra gelince kız istemeler ve düğünler de başlarmış. Oğlanla kız aynı köyden ise çocukluktan birbirlerini uzaktan tanırlar, kı

Kıl Beni Ey Namaz

Kıl Beni Ey Namaz Besmele Bişrî Hâfî yol kesici bir kimse olup yanında bir takım güzel sesli hafızları gezdirirmiş. Gittiği şehirlerde o hafızlara Kur’an-ı Kerim okutur ve bütün insanları bir yere toplarmış. İnsanlar Kur’an dinlemek için toplandığı ve herkesin aşk ve şevkle dinlemeye başladığı sırada, kendisi kalkıp şehirden dışarıya çıkar ve tenhada yakaladığı kimseleri soyarmış. Bir gün yol üzerinde ve toz toprak içinde bir kâğıt bulur. Bakar ki kâğıtta «Besmele-i Şerif» yazılıdır. Hemen alır, tozlarını temizler ve bir miktar da güzel kokular sürerek yüksekçe bir duvarın üzerine koyar. O diyarda zühd ve takvası ile meşhur olan bir zat, o gece rüyasında üç defa Hak Celle ve Âlâ Hazretlerini görür ve Hak Teâlâ Hazretleri O’na hitaben: – Ey kulum! Bişri Hâfî’ye git. O bizim ismimizi tazîmen kaldırdı, biz de O’nun ismini kaldırdık. O bizim ismimizi aziz etti, biz de O’nun ismini aziz ettik. O bizim ismimizi güzelleştirdi, biz de O’nun ismini güzel kıldık, böylece ken

Mutluluk Akarsuyu

Mutluluk Akarsuyu Ne güzel şeydir mutluluk. Mutluluğu hissetmek bu duyguyu yaşıyor olmak ne güzeldir kim bilir? Elbette mutlu olanlar bilir bunu.  Gerçekten mutlu olmak ama… Gülmek, içinden gelerek gülebilmek... Çok değerli bir nimettir.  Şahsen ben, dünyanın tüm mücevherlerine değişmem gülmeyi ve mutlu olmayı. Tabii sizleri bilemem. Yaşamım süresince çok acılar çektim. Burada bunları sizlere bir bir anlatacak değilim ancak nasıl mutlu olunur bilemedim, çünkü bu duyguyu gerçekten hiç yaşayamadım. Hep yalnızdım. Ben ve benim gibiler. Biz hep beraber, birlikte yalnızlığı yaşadık, buradaki birlikte büyüdüğümüz, hayatı paylaştığımız kardeşlerimle. Kimimiz ailesi olduğu halde buraya bırakılmış, benim gibi.  Kimimizin ailesi yaşamını yitirmiş, kimsesiz kalmışlar. Kimsesizlikten gelmişler, buraya, Kimsesizler yurduna.  Onların aileleri yaşıyor olsaydı, severlerdi kardeşlerimi, atmazlardı buraya. Ancak en kötüsü de ailesi varken yalnız kalması, istememesi evladını ve onu sokağa at

Münafıkın Gözü Olmasaydı

Münafıkın Gözü Olmasaydı Bir gün öğle nemâzından sonra, Cebrâîl aleyhisselâm yetmişbin melek ile gelerek, En’âm sûresini getirdi. Resûlullah hazretleri o gece bütün Eshâb-ı kirâmı Âişe r.a hazretlerinin evinde topladı. Kandil yakıp, Sûre-i En’âmı okudular. Kandil ışıksız oldu. Resûlullah hazretleri Ebû Bekr hazretlerine buyurdular ki, – Yâ Ebâ Bekr, kandili ışıklandır. Bir sâat sonra yine karardı. Hazret-i Resûl-i ekrem yine buyurdu. – Yâ Ebâ Bekr, kandilin ışığını çoğalt.. Hazret-i Ebû Bekr, kandili ışığını çoğaltmak için kalkdı. Bakdı ki kandilin yağı tükenmiş. Dedi ki, – Yâ Resûlallah! Kandilde yağ kalmamış. Bu gece yağ almak imkânımız da yokdur. Kandil bize lâzımdır, kelâm-ı Rabbilâlemîni okuyalım. Hazret-i Resûlullah buyurdular ki, – Bir mikdâr kendi ağzının tükrüğünden kandile damlat. Âişe-i Sıddika hazretleri buyurur ki, – Babam bir mikdâr ağzının suyunu, Resûlullah hazretlerinin emr-i şerîfi ile kandile damlatdı. Kandilin ışığı çoğaldı. Allahü tebâr

Şeytan Namaza Kaldırdı

Şeytan Namaza Kaldırdı Sultan-ül Arifin Bayezid-i Bestami Kuddise Sirrûh Hazretlerini, bir gece uyku bastırıp, sabah namazına uyanamadı. Sabahleyin namazını kaza edip o kadar ağladı ve inledi ki, sonunda kendisine ilham olundu ve şöyle dendi: -“Ey Bayezid, bu günahını affeyledim. Bu pişmanlık ve ağlamana da, ayrıca yetmiş bin namaz sevabı ihsan eyledim.” Aradan bir müddet geçtikten sonra onu, yine uyku bastırdı. Şeytan gelip Bayezid-i Bestami Kuddise Sirrûh Hazretleri`nin mübarek ayağından tutarak uyandırdı ve; -“Kalk namazın geçmek üzeredir.” dedi. Bayezid-i Bestami Kuddise Sirrûh Hazretleri, Şeytan`a; -“Ey mel`un! Sen hiç böyle yapmazdın. Herkesin namazının geçmesini kazaya kalmasını isterdin. Şimdi nasıl oldu da benin uyandırdın?” buyurunca, Şeytan şu cevabı verdi: -“Birkaç ay önce sabah namazını kaçırdığında, pişmanlığın ve üzüntün sebebi ile çok ağlayıp inlediğin için affolunmuş idin ve ayrıca yetmiş bin namaz sevabı almıştın. Bu gün, onu düşünerek sadece vaktin na