Kayıtlar

Kimin etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bu Vatan Kimin?

Bu Vatan Kimin? Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun uğrunda Kendini tarihe verenlerindir. Tutuşup kül olan ocaklarından, Şahlanıp köpüren ırmaklarından, Hudutlarda gaza bayraklarından Alnına ışıklar vuranlarındır. Ardına bakmadan yollara düşen, Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan, Huduttan hududa yol bulup koşan, Cepheden cepheyi soranlarındır. İleri atılıp sellercesine Göğsünden vurulup tam ercesine, Bir gül bahçesine girercesine Şu kara toprağa girenlerindir. Tarihin dilinden düşmez bu destan, Nehirler gazidir, dağlar kahraman, Her taşı yakut olan bu vatan Can verme sırrına erenlerindir. Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil, Bu sevgi bir kuru ifade değil, Sencileyin hasmı rüyada değil, Topun namlusundan görenlerindir. Orhan Şaik Gökyay

Bizi Kiminle Bilirdin!

Bizi Kiminle Bilirdin! Yavuz Sultan Selim Han, ölüm döşeğinde iken, daima başında duran ve zaman zaman Padişah'ı kucağına alıp yatağında doğrultan Hasan Can, yine Padişah'ın başucunda duruyordu Padişah bir ara gözlerini açıp: - Bu zaman ne zamandır, Hasan Can? Diye sordu. Padişah'ın ölmek üzere olduğunu gören Hasan Can: - Allah ile olacak zamandır, şevketlü Hünkârım, dedi. Şanlı Padişah son söz olarak şöyle cevap verdi: - “Sen bizi şimdiye kadar kiminle bilirdin Hasan Can”, dedi ve: “Hasan Can Yasîn-i Şerif oku.” diye ilâve etti. Hasan Can Yasîn-i Şerifi okumaya başladı. Son ayetini bitirdiği zaman Yavuz Sultan Selim de ruhunu teslim etmişti.

Rasûlullah Aleyhisselâm’ın Verdiği İki Tâlimât

Rasûlullah Aleyhisselâm’ın Verdiği İki Tâlimât 1- “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı,  nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin. Aksi takdirde,  kendisinin sâlih amelleri varsa,  yaptığı zulüm miktârınca sevaplarından alınır,   (hak sâhibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir. ”  (Buhârî,  Mezâlim 10,  Rikâk 48) Âyet-i kerîmede de şöyle buyrulmaktadır: “Öyle bir günden korkun ki,  o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden  (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz,  fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz. ”  (el-Bakara,  48) Yani,  bu dünyadan insanların haklarını yüklenerek âhirete giden kimsenin oradaki hâli,  yalnız büyük bir hüsran ve perişanlık olacaktır. Ve orada ne kaçılacak bir mekân,  ne de geri dönmeye bir imkân vardır. Rasûlullah’ın verdiği iki tâlimât Bu hakîkatleri ü

Kimin Kalbi Temiz

Kimin Kalbi Temiz İki Derviş yolculukları sırasında hızla akan geniş bir kenarına varmışlar... Genç bir kadın dere kenarında karşıya nasıl geçeceğini bilemez halde ağlamaktaymış... Dervişlerden biri, hemen atılıp genç kadını sırtlayıp derenin öteki tarafına bırakmış! Öteki derviş hiç yerinden kıpırdamamış! Ne zaman ki; dere kenarından birkaç kilometre kadar uzaklaşırlar. Diğer derviş daha fazla dayanamamış ve arkadaşına hışımla dönmüş: - Sen, böyle bir şeyi nasıl yaparsın? Biz dervişiz! Bırak bir kadını sırtına alıp karşıya geçirmeyi, onlara bakmamız bile günahtır! Öteki derviş oldukça sakin karşılık vermiş: - Dostum ben o kadını dereden geçirip sırtımdan bıraktım. Sen ise kilometrelerce kalbinde taşıyorsun!

Kimin Yanındayız?

Kimin Yanındayız? “–Ey Rabbim! Ben bu günahları işlemedim. Hem benim mevkiim, makamım, durumum böyle günahları işlemeye müsait değildi.” İlâhî cevap çok mânidar:  “–Ey kulum, senin dediğin doğrudur. Sen bu günahları işlemedin. Ama senin yanında oldukların, tarafında oldukların bu günahları işlediler. Sen de o günahları işleyenleri sevdin ve râzı oldun. Dolayısıyla sen de onlara ortak olmuş oldun.’’ Bu tefekkürle idrake yansıyan hususlar gösteriyor ki; aklımızı ve duygularımızı iyi kullanıp, nerede, hangi safta ve kimin yanında olduğumuzun farkında olmalıyız. Hak dostlarından İmâm-ı Şiblî Hazretleri de ne güzel söylemiş:  “–Allah Teâlâ bize mahşerde soracak: «Ey kulum! Dünyada Ben seninleydim, ya sen kiminleydin?»’’ Evet kiminleyiz? Allah ile beraberliğin şuurunda mıyız? Bu şuurla O’nun dostlarıyla birlikte bir kul olabiliyor muyuz? Âyet-i kerîmedeki; “Ey îman edenler! Allah’tan korkun da sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) fermanına riâyet edebiliyor muyuz?